Faşist komplo ve manipülasyon
Aykan SEVER yazdı —
- Trump ve Elon Musk ikilisi post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşının karşımıza çıkardığı fenomenler/ucubeler. Bu ikili elbette her şeyden önce bir sembol. 3. Dünya Savaşı'nı kazanmak isteyen ABD sermaye çevrelerini temsil ediyorlar ve doğrudan onun bir parçasılar.
Dünyada olan bitenlerin kalın hatlarını sınıflar mücadelesinin çizdiği gerçeği birilerinin bu süreci kendi lehlerine yönlendirmek için komplo ve manipülasyonlara başvurmayacağı/başvuramayacağı anlamına gelmez.
Trump ve Elon Musk ikilisi post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşının karşımıza çıkardığı fenomenler/ucubeler. Bu ikili elbette her şeyden önce bir sembol. 3. Dünya Savaşı'nı kazanmak isteyen ABD sermaye çevrelerini temsil ediyorlar ve doğrudan onun bir parçasılar. Bütün bunların ve "zafer" isteğinin doğal bir sonucu olarak öncelikle ABD'yi ve paralelinde dünyayı başka bir yere taşımaya çalışacaklar. Bunun anlamı özetle: İlk elden Amerika'nın kitlesel ve kurumsal düzeyde faşistleştirilmesi. Washington Post “Trump seçmenlerinin neredeyse yarısı için Hitler'i takdir etmek kabul edilebilir bir şey” diye manşet atarken sanırım faşistleşmeyi kabullenmek Amerikalıların en azından bir kısmı için zor olmasa gerek. Amerikan toplumunun içinde bulunduğu yoksullaşma (Demokrat Senatör B. Sanders bunun için yüzde 60 rakamını veriyor) ve çürüme hali pekala faşist bir topluluğun parçası oldukları takdirde Büyük Beyaz Baba'nın himmetiyle doyabilecekleri yanılgısı yaratabilir. Nitekim çeşitli renklerden emekçi kesimler ağırlıkla oylarını Trump'a vererek bunu gösterdiler. Ayrıca yeni Trump rejiminin elinde yapay zeka gibi gelişmiş manipülasyon araçları olunca işin nereye kadar sürükleneceği hiç belli olmaz. Belki bir süre sonra bizler de maruz kalacağımız köklü illüzyonlar nedeniyle gerçek diye tamamen uydurulmuş bir dünya ile karşı karşıya kalacağız (Mesela geçen Perşembe yapıldığı söylenen ve önde gelen dünya haber ajanslarınca paylaşılan Trump-Putin telefon görüşmesi haberi Rusya tarafından yalanlandı) ve yel değirmenleriyle çarpışır hale geleceğiz.
Faşistleştirme işinin kurumsal düzeyde de destekleneceği ise aşikar. Daha seçimin ertesi günü bazı mahkemelerin göçmenler aleyhine kararlar aldığı bilgisi basına yansıdı. Hali hazırda Anayasa Mahkemesi'nde Trump'ın atadığı hakimler hüküm sürüyor. Kongre'nin her iki kanadında Trump'la ne kadar anlaşacakları henüz meçhul olsa da Cumhuriyetçilerin ağırlıkta oluşu işlerini kolaylaştıracaktır. Trump'ın özellikle düşünce özgürlüğü alanında yoğun bir baskı sergilemesi beklenirken yaklaşık 4 bin hükümet pozisyonunu Trump ve ekibi seçecek. İlaveten ilk başkanlık döneminde denediği kamu hizmetinde çalışanları rahatlıkla işten atabileceği, istediğini yani Trump'a sadık olanları işe alabileceği sözleşmeli-gevşek bir çalışma düzenine geçmeye çalışacaktır. Ciddi bir direniş olmadığı takdirde bu tür politikalar toplumun faşistleştirilmesini kaçınılmaz olarak hızlandırır.
Trump'ın ilk saldıracağı kesimler elbette göçmenler olacak. 11 milyon kişiyi sınır dışı etmeyi vaat ediyor. Bu kaçınılmaz olarak birçok sektörde işgücü açığına yol açacaktır. Bu nedenle işleri biraz ağırdan alabilir ayrıca sınır dışı etme işlerini "masraflı" diye kısmen ötelemesi de mümkün. Ancak her ne olursa olsun sermaye kesimleri geride kalan işçilere güvencesiz, sendikasız kölelik koşullarında çalışmayı dayatırken grevleri, direnişleri yasaklamak da Trump rejiminin "zaruri" icraatları arasında yer alacaktır.
"Karşı" cephede de stratejik arayışlar var. Rusya-Kuzey Kore arasında karşılıklı savunma hükmünü de içeren bir stratejik işbirliği anlaşması imzaladı. İran-Rusya arasında da benzer bir anlaşmanın yapılacağı geçen ay duyuruldu ancak henüz imzalanmadı. İran-Suudi Arabistan ile de yakınlaşma adımları artıyor. Suudi Arabistan Genelkurmay Başkanı'nın askeri işbirliğini artırmak üzere hafta sonu İran'ı ziyaret ettiği açıklandı. Aynı gün Suudi Arabistan Veliaht Prensi Salman ile İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan telefon görüşmesi yaptı. İki ülke arasında işbirliğini artırmanın konuşulduğu ifade edildi. İran Pazartesi günü başlayan Riyad'daki Arap Birliği Zirvesi’ne davet edildi. Prens Salman ilk kez bu toplantıda İsrail'in Filistin'de soykırım yaptığını dile getirdi ve İsrail'in İran'a yönelik saldırganlığını kınadı. Bütün bunlar palavradan ibaret olsa bile kısaca anlamı: Evet, Araplar arasında Trump'ın gelişine sevinenler oldu ancak Trump bu kez şenlik yapıp, kılıç şakırdatmaya hazır ve nazır Arapları karşısında bulamayabilir.
İçinde bulunduğumuz çağda bir anlaşma yapılması, kuralların varlığı gerçekte onlara uyulacağı anlamına gelmez. Çünkü bugünkü Savaş'ın tarafları çokça birbirine benziyor ve geçmiş "Soğuk Savaş" dönemiyle karşılaştırdığımızda onları herhangi bir kurala uymaya zorlayacak kaide ve güç yok. Örneğin ABD'nin tam karşısında görünen Rusya iki gün sonra Ukrayna cephesi üzerinde Trump'la bir mutabakata vararak bunu Suriye sahasına da yansıtabilir. İran'ın da belli bir politikaya fazlasıyla zorlanmadığı koşullar dışında pragmatik adımlar atmaması için bir neden yok. Mesela ABD, İran-Irak Savaşı'nda genelde Saddam'ı desteklerken hemen sonrası gündeme gelen 1. Körfez Savaşı'nda Tahran yönetimi Saddam'a karşı fiilen ABD'yi desteklemiş, Koalisyon Güçleri'ne hava sahasını açıp, Kuveyt kraliyet ailesinden bazı kişilere sığınma hakkı vermişti.
Halklar, ezilen sınıflar arasındaki dayanışma ve ortaklaşa mücadeleyi esasa almak yerine devletler ve onlara egemen olan sermaye kesimlerinin ikbali üzerinden kurulacak mutabakatlarla, özgürlük arayışı yana yana gelecek şeyler değildir. Bu durumu öteleyenlerden çıkacak seslerse ancak kölelerin mırıltıları olabilir...