Rusya, Suriye'de "normalleşme" istiyor mu?

Aykan SEVER yazdı —

  • Lavrov "Türk birliklerinin kalmasını gereksiz kılacak terör tehdidini bastırma konusundaki gerekli tedbirler hakkında istişare ediyoruz..." diyerek aslında işgali meşrulaştırıyor ve ısrarla asıl tehdidin Batı ve TC tarafından desteklenen El Kaide ve DAİŞ artıklarından geldiğini görünmezleştiriyor.
  • Suriye’nin eski Ankara Büyükelçisi Nidal Kabalan… TC'deki diktaya yaranmak için "Bu mesele (Kürtlerin statü sahibi olması kastediliyor) muhtemelen İran, Türkiye, Irak ve Suriye arasında bu dört ülkenin toprak bütünlüğüne zarar verecek bölgesel bir Kürt devletinin kurulmasını engellemek üzere mutabakata varılan tek meseledir” diye yumurtluyor.

Öncelikle başlıktaki soruya yanıt vererek başlayalım. Kısaca Rusya, Suriye zemininde TC, İran ve Esad'ın da dahil olacağı ABD'yi bölgeden çıkarmayı hedefleyen bir uzlaşma arayışı peşinde. İran yönetimi de kendi çıkarları dahilinde Esad üzerindeki etkisini artırmayı hedefleyerek Şam-Ankara yakınlaşmasını zorluyor. Amerikan ve İngiliz yönetimlerinin bölgeye dönük politikası da (Ankara merkezli rejimi kendi tarafında tutarak) tersten aynı pragmatist mantığın dahilinde şekilleniyor. Bu nedenle NATO Efrîn'deki işgalci TC askeri fotoğrafıyla 30 Ağustos'u selamlıyor, TC'nin Rojava'daki saldırılarına ve Güney Kürdistan'daki işgal harekatına ses çıkarmıyor... 

Velhasıl her iki tarafın da lügatinde bölge halklarının geleceği, özgürlüğü dahilindeki kavramlar yok. Onların yerine 3. Dünya Savaşı'nı nasıl kazanırız sorusu soruluyor ve bunun paralelinde ittifaklar devletler düzeyinde şekillendiriliyor. Bölgede "gerçek" herhangi bir sorunun çözülmesi doğrultusunda gayret içinde olduklarını düşünmek için ise saf ötesi yada onlar tarafından satın alınmış trol olmak gerekir. Aksine emperyal güçler her seferinde kendi lehlerine çözülmez düğümler atıyor.

Moskova,  TC'nin 2015'te Rus uçağını Suriye'de düşürmesi sonrası geliştirdiği Erdoğan rejimini omuz hizasında tutma politikasında ısrarlı. Geçenlerde Putin'in bu tavrı Dışişleri Bakanı Lavrov'un Russia Today televizyonuna ‘Doğuya Giden Köprüler’ belgesel filmi için verdiği demeçle bir kez daha açığa çıktı. Öncelikle Esad-Erdoğan yakınlaşması ile ilgili belirsiz ancak tarafları teşvik edici bir dil kullanıyor. Nitekim Lavrov "Türk birliklerinin kalmasını gereksiz kılacak terör tehdidini bastırma konusundaki gerekli tedbirler hakkında istişare ediyoruz..." diyerek aslında işgali meşrulaştırıyor ve ısrarla asıl tehdidin Batı ve TC tarafından desteklenen El Kaide ve DAİŞ artıklarından geldiğini görünmezleştiriyor. TC'nin Suriye'den daha önce D. Karabağ şimdi de çeşitli Afrika ülkelerine (Hem de yer yer Rus askerlerine karşı) ve Güney Kürdistan'a çete taşıması olayından ise haberleri yokmuş gibi davranıyor.

Lavrov'un açıklamalarında diğer önemli bir yan ise Kürt halkına dönük kullanılan tehditvari dil. Rusya daha önce Suriye'yi bir Arap devleti olarak tanımlamayı bir kenara bırakıp  Özerk Yönetim altında yaşayanların haklarını tanımaktan bahsederken şimdi ise Suriye Arap Cumhuriyeti vurgusu ve Kürtleri "ulusal azınlık" diye niteleyerek bundan kaynaklı hakları çerçevesinde Esad'la anlaşmaya davet ediyor. Halbuki Özerk Yönetim altında sadece Kürtler değil başka halklar da iç içe yaşıyor. Ayrıca Özerk Yönetim defalarca TC işgaline karşı çıkarken, Suriyelilerin geleceğine Suriyeliler demokrasi ve eşitlik temelinde karar vermelidir diye diyalog çağrısında bulundu ve bu doğrultuda da devam ediyorlar. Ancak ne Rusya'nın ne de Esad yönetiminin niyeti üzüm yemek olmadığı için bunları görmezden gelip ısrarla demagojiye başvuruyor.

Nitekim BBC'ye demeç veren Suriye’nin eski Ankara Büyükelçisi Nidal Kabalan da aynı "uyanık" dile başvurmuş. Güya politika yapıyor. Ülkesini elindeki her türlü olanağı kullanarak işgale girişmiş, varlık yokluk noktasına getirmiş TC'ye "normalleşme konusunda havada olumlu işaretler var" diye gülücükler dağıtırken Özerk Yönetimi "ayrılıkçı" diye niteleyerek müzakereyi baştan olanaksız hale getiriyor. Daha da önemlisi sorunun kaynağı olarak Kürt Özgürlük Hareketi'ni hedef gösteriyor. Ayrıca TC'deki diktaya yaranmak için ve hedef saptırmak için "Bu mesele (Kürtlerin statü sahibi olması kastediliyor) muhtemelen İran, Türkiye, Irak ve Suriye arasında bu dört ülkenin toprak bütünlüğüne zarar verecek bölgesel bir Kürt devletinin kurulmasını engellemek üzere mutabakata varılan tek meseledir” diye yumurtluyor.

Esad ve hempalarının kendileri hariç kimsenin geleceğini umursamaması çok normal. Zira yıllarca kanlı bir hükümranlığın parçası oldular. Ancak Esad'ın bayrağını sallayıp Kürtlere dayanışma masalı anlatanlar gevezeliklerine son verip liderlerine iki laf etseler daha iyi olur.

TC'ye gelince "dengeleri gözetme " tavrını sürdürüyor fakat  yakında ayakta kalabilmek için iki bacak yetmeyecek. Zira ekonomi iflasta. Batı'dan yatırım beklerken Ukrayna'ya askeri desteği artırıp, Rusya Federasyonu (RF) ile ekonomik ilişkileri sınırlamak (Buna rağmen Ocak-Temmuz ayları arasında Rusya'dan yapılan ithalat 26 milyar dolar civarında ve RF ilk sırada.)ama aynı zamanda Sinop'ta bir nükleer santral daha yaptırmak epey garip. Ayrıca henüz TC tarafından sahiplenilmeyen BRICS üye başvurusu gibi Batı'ya alerjik gelen işler paralelinde Çin'le ekonomik ilişkileri alabildiğine artırmak Çin'den yatırım (Başka otomobil firmalarının yanı sıra yakın zamanda elektrikli otomobil üretimi için Çinli firma BYD ile 1 milyar dolarlık  yatırım anlaşması yapıldı) ve ithalat (Temmuz ayı rakamı 4 milyar dolardan fazla ve Çin ilk sırada) türünden durumlar kaçınılmaz olarak "denge"yi bozar...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.