Topyekûn savaşa karşı barış

Aykan SEVER yazdı —

  • Netanyahu rejiminin şu ana kadarki geliştirdiği politikaların en azından Lübnan'ın belli bir bölümünde kalıcı işgali hedeflediği söylenebilir. İsrail'in askeri gücünün buna el vermediği durumda ABD eliyle NATO-BM türünden organizasyonları devreye sokma olasılığı var. Suriye'nin güneyini de işgal etmek için fırsat kolladığı ise aşikar.

Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrası yapılan "Sosyalizmin bir tarihsel dönemi kapandı" tespiti elbette doğruydu ancak çok eksikti. Bu belirleme fazlasıyla kendine odaklanırken post-modern karakterli 3. Dünya Savaşı'nın başladığını ve onun getireceklerini kavramaktan uzaktı. Bu aralık ve hep kendine bakma/odaklanma hali "sol"u  zamanla toplumsal çürümenin bir parçası olmaya mahkum etti. 

İklim krizi dünyanın tamamında yeni "felaketler" dizisi olarak kendini göstermeye devam ederken içinde bulunduğumuz yeniden paylaşım savaşı da topyekûn çatışmaya dönüşme doğrultusunda derinleşiyor. Dünya genelinde faşistleştirme politikaları ve faşizmin etkinlik artışı (en son Avusturya seçimlerinde görüldüğü üzere) sürüyor.

3. Dünya Savaşı'nın Ukrayna cephesinde savaş karşılıklı saldırılarla devam ediyor. Geçen hafta Putin, Rusya'nın yeni nükleer doktrinini açıklayarak nükleer silah kullanım koşullarını genişletti. Buna göre Ukrayna'nın Batı'dan aldığı uzun menzilli füzeleri Rus topraklarındaki hedefleri vurmak için kullanma durumunda Rusya da nükleer silah kullanabilecek. Bu durum öncesine göre nükleer savaşa çok daha fazla yakınlaştığımız anlamına geliyor.

ABD ve müttefikleri  3. Dünya Savaşı'nı genişletme ve derinleştirme uğraşına son hızla devam ediyor. Son olarak Biden yönetimi Tayvan'a 567 milyon dolarlık askeri yardım paketi açıkladı. Çin ve bağlaşıklarının da özellikle Uzak Doğu'da buna karşı çeşitli tatbikat ve yeni silah denemeleriyle hazırlandığı gözlemleniyor.

Savaşın asıl yoğunlaştığı Orta Doğu'ya gelince, İsrail Lübnan'a dönük ağır bombardıman-suikast kampanyasından sonra Lübnan'ın güneyinden işgal saldırısını başlattığını duyurdu. Saldırının zaman ve mekan açısından sınırları olacak mı, belirsiz. Elbette direniş de olacak. Netanyahu rejiminin şu ana kadarki geliştirdiği politikaların en azından Lübnan'ın belli bir bölümünde kalıcı işgali hedeflediği söylenebilir. İsrail'in askeri gücünün buna el vermediği durumda ABD eliyle NATO-BM türünden organizasyonları devreye sokma olasılığı var. Bütün bunların yanında işgalci zihniyetin her şeye rağmen burada da durmayacağı Suriye'nin güneyini de işgal etmek için fırsat kolladığı ise aşikar.

Ayrıca ve daha önemlisi İsrail, İran'la ABD'nin de dahil olacağı doğrudan bir savaşı muhtemelen daha fazla zorlayacak. (Bunların paralelinde Tel Aviv yönetimi Bakü'ye silah sevkiyatına aralıksız devam ediyor.) Bu başlıkta Amerikan devletinin çekirdeğinin yönlendirmesini/desteğini aldığı görülüyor. ABD bölgede artan sayıda savaş gemileri ve askerleriyle doğrudan yer alıyor. Artık ABD'deki seçimlerden kimin başkanlığı kazanacağının çok daha tali olduğu bir durumla karşı karşıyayız. 

Gelinen noktada ABD şimdilik İran'a karşı doğrudan savaşa girmek istemiyor tezi eskidi. 3. Dünya Savaşı'nı artık Orta Doğu üzerinden Çin, İran ve Rusya'ya karşı geliştirme politikasının ön plana çıkma olasılığı yüksek.

İran'ın ise son bir- iki haftaki gelişmeler karşılığında takındığı tutuma bakacak olursak doğrudan savaşa dahil olmayı tercih etmediği ve kendi siyasal liderliğini ve ülkenin bütünlüğünü korumayı ön plana çıkardığı görülebilir. İçeride de İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan'ın "Ahlak polisi kadınları artık rahatsız etmeyecek" türünden açıklamalarına da yansıyan "yumuşama" türünden adımları artabilir.

Mevcut savaş, 2. Dünya Savaşı sonrası oluşmuş dengeleri alt üst edip BM gibi kurumları işlevsizleştirirken aynı zamanda  insanları, sınıfları, halkları çeşitli biçimlerde sinikleştiriyor, apolitikleştiriyor, özne olmaktan çıkarıyor ya da canavarlaştırıyor, faşistleştiriyor; velhasıl insanlığı öldürüyor.

Girişteki cümleye dönersek bütün bu gidişata dur demesi gereken sol’un ise, olanları yeterince anlayamadığını, en genelde kitle bağlarını kaybettiğini, başkalarıyla paylaşacağı bir ütopyadan yoksun olduğunu, dolayısıyla herhangi stratejisinin olmadığını, sağa sola savrulmasının da  "normal" olduğunu teslim etmemiz gerekir.

Elbette çıkış var. Sadece bir miktar "soluklanmak" hesabına bile olsa savaşa dur demek ve bir barış cephesi örmeye çalışmak için ayağa kalkmak, yeniden değiştirebilme kudretini bize kazandıracaktır...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.