Kötünün kötüsü

Aykan SEVER yazdı —

  • Amerikalılar bu işin bir "kumar" olduğunu resmileştirmişler. Elon Musk, Trump'ın politikaları için iyi birer sözcü olabilecekleri kaydıyla çekilişle bazı kişilere birer milyon dolar dağıtırken; iddia şirketleri de seçimlere ilişkin bahisler açtı.
  • Harris yada Trump'ın başkan olması bu politikaları nasıl etkiler dersek köklü bir değişiklik beklemek yanlış olur. Çünkü asıl karar vericiler nihayetinde Pentagon ve CIA gibi kurumlar.
  • ABD-İngiltere ve İsrail'in bölgedeki stratejik müttefiki TC'nin ise son haftalarda Rusya ile arası limoni. Ancak Moskova özellikle Esad yönetimi üzerindeki etkisini kullanarak TC'yi kendi oyun sahasında tutmakta ısrarlı.

Eskiler birkaç kötüden en az kötü olan'ı tarif etmek için ehvenişer kavramını kullanıyorlardı ancak ABD seçimlerinde bu kez başka bir durumla karşı karşıyayız: kötünün kötüsü.

ABD 'de dün genel seçim vardı. Siz bu yazıyı okurken sonuçlar iyi kötü netleşmiş olacak. Tabii Trump kaybetmesi halinde ortalığı karıştırmazsa. Ancak ben yazıyı hazırlarken henüz ne olacağını bilmiyorum. Bu seçimlerde Kongre, valiler ve belediye başkanları da seçilecek. Ancak ille de konuşulan şey Trump ve Harris'ten hangisinin yeni devlet başkanı olacağı. Sözü uzatmayayım ABD'de demokrasinin sadece lafı var. Hatta Amerikalılar bu işin bir "kumar" olduğunu resmileştirmişler. Elon Musk, Trump'ın politikaları için iyi birer sözcü olabilecekleri kaydıyla çekilişle bazı kişilere birer milyon dolar dağıtırken; iddia şirketleri de seçimlere ilişkin bahisler açtı. Olasılıklarda Trump’ın kazanma ihtimali daha yüksek. Geçen haftaki rakamlarla ABD'liler seçim bahislerine 123 milyon dolar yatırdı. Bunda kızacak ne var değil mi? Dünyanın kaderiyle oynanıyormuş onlara ne ? Arada birileri de para kazansın.

"Demokratlar"ı kırmayayım, evet Trump kötünün kötüsü. Ancak bir önceki seçimlerde Amerikan halklarına yapılan şantajın yani "bize oy vermezseniz öcü gelir, Trump kazanır..." demenin mafya organizasyonlarının yaptıklarından ne farkı var? Tamamen insanları apolitikleştiren, nesneleştiren bir zihniyet. Cici diye sunduğunuz Biden ve bugün Harris'in temsil ettiği politikalar dünyada milyonlarca kişinin kanına girdi. Biden o kanlı titreyen ellerini bir türlü çöktüğü iktidar koltuğundan ayıramadı. Trump bile sayenizde "barış"tan bahsedebiliyor. Ancak siz ne vaat ediyorsunuz? Bir hiç! Biden'ın bıraktığı yerden 3. Dünya Savaşı'nı sürdürmek! Trump ise -elbette bazı belirsizlikler var- Biden'ın yaptıklarını eksik buluyor, ancak aşikar olan Orta Doğu halklarına İsrail'i korumak adına (Hatta buna "barış" diyor ve bazı Arap ve Müslüman seçmenleri etkileyebiliyor.) büyük bir yıkım "müjde"liyor. 

Trump, evet bir ırkçı ve göçmen karşıtı. Ayrıca silah ve petrol tüccarlarının hizmetinde.  Bu yaptıklarını dünyanın en zengini Elon Musk'a, başkan seçilmesi halinde siyasal yetki vererek katlayabilir. Faşizmin bu yolla ABD'de ve dünyada daha hızlı büyüyeceği aşikar. Ancak Trump'ı faşist olarak suçlayan "Demokratlar"ın buna karşı yaptığı bir şey yok. Aksine ABD'deki yapısal ırkçılığı ortadan kaldırmak yerine besleyen politikalara imza attılar. Filistin yanlısı, barış isteyen insanlara yaptıklarıyla Netanyahu ve Trump'la ırkçılık-faşistlik kulvarında yarışabileceklerini gösterdiler. Göçmen politikaları da keza öyle. Silah ve enerji tekelleri onların döneminde kâr rekorları kırdı.  Onca "yeşil enerji" lafı edip fosil yakıt yanlısı Trump döneminde (2019) ABD günde 13 milyon varil petrol üretirken bugün bu rakam 13.5 milyon varil. Başka ülkelerde yapılan petrol ithalatı da işin cabası. Daha fazla uzatmaya gerek yok, maalesef her iki aday da dünyanın sonunu nasıl getiririz uğraşı içinde...

ABD seçimlerinin Orta Doğu'ya "olası" etkilerine kısaca bakacak  olursak öncelikle "olasılık"tan bahsetmek yerine olanları konuşmamız gerekir. İsrail'in son bir yılda geliştirdiği soykırımcı-işgalci politikaların ve Ukrayna Savaşı'nın seyrinin etkisiyle ABD 3. Dünya Savaşı'nda şu an için sıcak çatışmayı Çin'in sahasına yıkma önceliği stratejik yaklaşımından vazgeçmiş gözüküyor. Obama döneminde bu yana gündemde olan Çin'in deniz hatlarını kesip dolayısıyla bu ülkeyi kapitalizmin motor gücü olmaktan çıkarmayı hedefleyen yaklaşım (Ancak bu politika başarılı olursa Hindistan'dan başlayıp Avrupa'ya uzanması düşünülen ikmal ve enerji hattı-IMEC hayata geçirilip amacına ulaşabilir.) bütünüyle bir kenara itilmedi, Uzak Doğu NATO'su aracılığıyla hazırlıklar kuşkusuz devam ediyor. Ancak şimdi Orta Doğu'daki aciliyetler daha ağır basıyor.

ABD için bu kapsamda Kıbrıs'ın önemi giderek artıyor. Hatırlayacak olursak Güney Kıbrıs ve ABD arasında 9 Eylül’de bir stratejik "güvenlik" anlaşması imzalandı. Amerikan yönetimi anlaşma sonrası bu yeni ilişkiyi şöyle özetledi: “Kıbrıs Cumhuriyeti, Avrupa ve Doğu Akdeniz'de ABD'nin güçlü bir ortağıdır ve Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'nun kesişme noktasında önemli bir rol oynuyor.” 

Geçen hafta ise Kıbrıs Cumhurbaşkanı Hristodulidis  Beyaz Saray'da ağırlandı. Biden'la yapılan görüşmede "enerji çeşitlendirmesi, bölgesel güvenlik ve Ukrayna'ya destek gibi ortak ilgi alanlarına giren bir dizi dış politika konusunu derinlemesine ele alındığı açıklandı. Fiiliyatta ise ABD Kıbrıs'ı bölgedeki en önemli askeri üssüne dönüştürüyor. ABD-Kıbrıs ilişkisi NATO dolayımı dışında olduğu için muhtemelen Amerikan yönetimine gizli kapaklı işlerini çevirmek için de ekstradan bir olanak sağlıyor. TC oligarşisi içindeki geleneksel kesimler bu gelişmelerden tedirgin. Kıbrıs'ın bu derece ön plana çıkmasının nedeni Orta Doğu'da büyümesi muhtemel Savaş. İran tehditler sıralasa da şimdilik büyük savaşa girmekten uzak tutum sergiliyor. Zira İran-Irak Savaşı'nın (1980-88) yarattığı yıkımı unutmadılar ve gözlerinin önünde bir de Irak'ın hali var. Ancak ABD-İngiltere ve İsrail'in demir tavında dövülür hesabı Orta Doğu'yu kendi çıkarlarına göre yeniden biçimlendirmek için yeni dönemde daha saldırgan politikalar izleyecekleri, bölgeye ağır bombardıman uçakları dahil takviye yaptıkları görülüyor. En azından İran'ın bölgedeki vekil güçlerini kırmak ve Lübnan'da kukla bir yönetim biçimlendirmenin ilk hedefleri arasında olduğu söylenebilir. Bütün bunların kolay olmayacağı, direnişle karşılaşacakları aşikar. Ayrıca bununla yetinirler mi o da belirsiz.

Harris yada Trump'ın başkan olması bu politikaları nasıl etkiler dersek köklü bir değişiklik beklemek yanlış olur. Çünkü asıl karar vericiler nihayetinde Pentagon ve CIA gibi kurumlar. Ancak bunların bugünün dünyasında Amerikan çıkarları için her zaman "doğru ve iyi"yi temsil ettiğini, her şeyi kontrol edebildiklerini iddia etmek fazla abartılı olur. Çünkü post-modern karakterli üçüncü paylaşım savaşının da kendi asimetrik dinamikleri var ve bütün bunlar kontrol edilebilir yönlendirilebilir ögeler değil.  Mesela ABD'nin Ukrayna'da hesapları tutmadı, Amerikan askeri sanayisi Ukrayna'ya destekte yetersiz kaldı. Ayrıca insan unsurunu unuttu, savaşın politik-ideolojik motivasyonlarını yeterince uyduramadı. Ukrayna bugün savaşacak insan bulmakta büyük zorluklar yaşıyor. ABD devlet çekirdeği elbette her şeyi kontrol etmeye ve yönlendirmeye çalışıyor ancak kudreti sonsuz değil. Şunu hatırlayalım Trump'ın TC'ye Rojava'yı işgale önce yol vermesini ve sonra apar topar "Aptallık etme, gel anlaşalım, biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz " diye tehdit ederek geri adım atması ve attırmasını. Başkanlık koltuğuna oturması halinde Trump'ın kimi belirsizlikleri, bazı kişisel "borçlar"ı, Musk, Netanyahu türünden figürlerle birlikte geliştireceği faşist politikaların seyri pekala bir kısım "sürprizler"e yol açabilir. "Soğuk Savaş" döneminin avadanlıkları arasında yer alan TC "devlet aklı" gibi kavramlara iman edenlerin Amerikan müesses nizamına güvenerek politika yapmasının, tasarlamasının da bugünün gerçekliğinde pekala bir karşılığı olmayabilir. Çünkü dünya değişiyor...

ABD-İngiltere ve İsrail'in bölgedeki stratejik müttefiki TC'nin ise son haftalarda Rusya ile arası limoni. Ancak Moskova özellikle Esad yönetimi üzerindeki etkisini kullanarak TC'yi kendi oyun sahasında tutmakta ısrarlı. Batılı ülkeler son dönemde rejimi silahlandırmayı hızlandırdı. Türk emperyalizminin ise içinde bulunduğu açmazlardan çıkabilmek için  içeride diktatörlüğü pekiştirecek adımlar atıp kapitalist yağmanın önünü sınırsız bir biçimde açarken dışarıda ise daha saldırgan-işgalci politikalara yönelmek için fırsat kolladığı görülüyor. TC kısa dönemli belki bir şeyler elde edebilir ancak uzun vadede tıpkı diğer hegemon güçler gibi halkları boyunduruk altına almayacak, köleleştiremeyecek ve yıkılacaktır. Zira Malazgirt masalları kimsenin karnını doyurmayacağı gibi geleceği de olamaz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.