Halkı seçimlerden soğutmak
Suat BOZKUŞ yazdı —
- DEM Parti ve sol muhalefetin etkinliği daha da artacaktır. Halk güçleri hem iktidarın saldırılarına hem de CHP’nin yalpalamalarına karşı kendi özgüçlerine dayalı Üçüncü Yol siyasetini güçlendirmek zorundadır.
Normalleşme-yumuşama falan derken Colemêrg-Hakkari’de halk tarafından seçilen belediye başkanı tutuklanıp yerine kayyım atanması yapıldı.
Eskiden, hapiste iken vekil seçilenler hemen tahliye edilir ve yargı sonrası ceza verilirse cezanın infazı dönem sonuna bırakılırdı. Şimdi tam tersine seçim sonuçlarının kesinleşmesi bekleniyor ve aday seçilirse, “Ha, bak senin hakkında soruşturma varmış” denip yerine kayyım atanıyor. Halbuki görevden alınma yasal(!) olsa bile belediye meclisinin kendi içinden birisini seçmesi gerekirken doğrudan bir kaymakam ya da vali atanıyor. Halkın iradesi yok sayılıyor ve yok edilmek isteniyor. Üç devredir bu sistem böyle çalışıyor. Sömürgeci zulüm ve sömürge hukuku ya da hukuksuzluğu böyle çalışıyor. Parti başkanları vali-kaymakam ve de belediye başkanı rolü oynuyor. Kurdistan’ın normali bu…
Ankara’da mafyatik-ülkücü çeteler köşe kapmaca oynarken halkımız da Hakkari direnişiyle oylarına sahip çıkıp iradesini korumaya ve savunmaya çalışıyor. Amaçları halkı korkutup yormak ve iradesini gaspetmek. Van direnişinden sonra Hakkari-Colemêrg direnişi bir daha gösterdi ki, halklarımız iradesini çiğnetmeyecek ve onurunu koruyacaktır.
Eskiden Yurttaşlık derslerinde vatandaş olmanın üç şartı sayılırdı:
Askerlik yapmak, vergi vermek, seçimlerde oy kullanmak…
Askerlik yapmaya karşı propaganda yapan vicdani retçiler “halkı askerlikten soğutma” suçlamasıyla ağır cezalara çarptırılıyor. Vergiye karşı engelleme yapmak da suç sayılır ama soyguncu takımı zaten vergi kaçırmakta ustalaştı. Her seçtiği kişi zindana atılan halk da seçimlerden soğumaz mı? Buna sebep olanlar da, suçlu değil mi? Taşıma seçmen getirmek, her türlü hileye rağmen seçilenleri bir bahaneyle zindana atmak ve yerine bir memuru atamak halkı seçimlerden soğutup isyana teşvik etmez mi? Yoksa istenen bu mudur?
Hakkari halkının muhteşem direnişi ve bu direnişe dört bir taraftan gelip destek veren halklarımızın dayanışması bundan sonra meydanın boş olmayacağını gösteriyor.
Halklarımızın direnişi Ankara beylerinin keyfini kaçırmıştır. Bu nedenle Cumhurcular birbirine çelme takmaya başladı. Sinan Ateş cinayeti sonrası gelişmeler Çatlı ve Susurluk sonrasına benzemeye başladı. Hatta şimdi kat be kat kötü bir durum var. O zaman devlet içindeki küçük bir çete bu işlere bulaşmıştı ve tasfiye edilmişti. Şimdi görüldüğü kadarıyla çeteye ve kirli-kanlı ilişkilere bulaşmayan tek kişi bile yok. Erdoğan da elini verip kolunu kaptırdığı için ne yapacağını şaşırmış vaziyette. Bahçeli ise, açık açık tehdit ve şantajlarına devam ederken, dalga geçer gibi Cumhur İttifakı’na bağlılık yemini ediyor. Sanki, ittifakı bozan ben olmayayım havasında. Şimdiye kadar gölge boksu gibi süren çelişkiler artık açık açık sürecek gibi görünüyor.
Bu şartlarda gelişen Özel-Erdoğan diyalogu ve görüşmeleri neyi, ne kadar değiştirir bilinmez. Erdoğan kendisine göre bir anayasa ile iktidarını güvenceye almak isterken Bahçeli de kendisini garantiye almak ve Erdoğan’ı okkanın altına atmak isteyecektir. Bu durumda egemen zümreler it dalaşına girerse DEM ve sol muhalefetin etkinliği daha da artacaktır. Halk güçleri hem iktidarın saldırılarına hem de CHP’nin yalpalamalarına karşı kendi özgüçlerine dayalı Üçüncü Yol siyasetini güçlendirmek zorundadır. Bu çelişki ve çatışmalar sertleşerek sürerken, olası bir erken seçimle ya da sınır ötesi askeri saldırılarla siyasi arena çok daha karmaşık hale gelebilir.
Siyasi çatışmalar ve kargaşa içinde halklarımızın bağımsız bir mücadele hattı tutturması ve kazanabilmesi için zorlu bir döneme giriyoruz. Buna bir de milli takım ruhuyla “sınır ötesi” saldırganlık eklenirse durum iyice karışacak ve kızışacak demektir.
Ankara’da enteresan gelişmeler oluyor. Ama siz gözünüzü Colemêrg’den ayırmayın. Gerçek gelişmelerin anahtarı orada.