Her şey ne zaman güzel olur?
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Tecrit altında olduğu halde Başkan Apo, tek bir çağrısıyla kaotik ihtimali savuşturmanın yolunu göstermiştir. Bir de O'nun özgür olduğunu düşünün. İşte asıl o zaman herkes için "her şey güzel olacaktır."
Birçok insan bizlerin yaptığı tahminleri, yeterince temellendiremediğimiz için haklı olarak şüpheyle karşılıyor.
Mesela ben "Türkiye ABD'nin ve İsrail'in yanında İran'la savaşa sürüklenecek" dediğimde, bu insanlar bu tahminin yapılmasından bir iki gün sonra İsrail Dışişleri Bakanı'nın Erdoğan'a "diktatör" dediği demeci ve bu demece karşı Türk Dışişleri Bakanı'nın zehir zemberek cevabını okuyunca yaptığım tahminin boşa çıktığı sonucuna varıyorlar. Demek ki bu tahmini yaparken, sanki Türk devletinin hemen yarından sonra İran'a savaş açacağı izlenimi yaratmışım.
O halde bu gibi tahminlerin ne anlama geldiğini anlatmam gerekiyor.
Türk devletini yönetenler bir Türk-İran savaşının her iki ülke için felaket olacağını bilirler. O nedenle şimdiki hallerine bakarak böyle bir maceraya karşı "gönüllü" olarak atılmayacaklardır. Konvansiyonel silahlarla gerçekleşse bile böyle bir savaşı, içinden geçtikleri çoklu kriz koşullarında göze alamayacakları gibi, hele bir de İran'ın "bize karşı savaş açılırsa, nükleer silahlara sahip olmak üzere harekete geçeriz" dediğini de duyduktan sonra dizlerinin bağı çözülecektir.
İşte o nedenle ABD'ye ve AB'ye yaklaşma manevraları yaparken İsrail'e karşı çıkan demeçleri, konuşmaları şaşırtıcı değildir. Bununla müttefik ABD'ye ve AB'ye "İsrail Türkiye'yi tehdit ediyor" diyerek bu savaş macerasından uzak durmaya çalışmaktadırlar. ABD'ye giden Hakan Fidan başkanlığındaki Türk delegasyonunun görüşmeden sonra suratları bir karış, koşar adımlarla ABD Dışişleri Bakanlığı'nın konutundan "kaçışlarının" sebebi, ABD Dışişleri Bakanı'nın "Türkiye ile İran'ın istikrarsızlaştırıcı faaliyetine karşı ortaklık kuracağız" ve demecinde yer almasa bile, muhtemelen "ancak bu şartla S- 400'leri imha etmeleri karşılığında F 35 uçaklarını da vereceğiz" gibi bir açıklamayı Fidan'ın yüzüne karşı yapmış olmalıdır. "Türkiye'nin iç işlerine karışmıyoruz" diyerek "sivil darbeye" destek vermeleri de yine İran'a karşı "ortaklık" şartına bağlanan bir "destek" anlamına gelmektedir.
Trump "İran'ı bombalayabiliriz" dedikten sonra Türk devleti, ABD ve İsrail'in uzun bir zamandır iran'a karşı savaş hazırlığının Türkiye'nin kapısına dayandığını başından beri bildiği için, Başkan Apo'dan "yardım" istemek zorunda kalmıştır. Böyle bir savaş her iki devleti Kürt halkının statü talebine karşı kesinlikle direnemeyecek hale getirecek ve İran Rojhilat'ı, Türkiye Bakur'u kaybetme tehlikesiyle yüz yüze getirecektir. Bu muhtemel statü kazanma ne pahasına?
İki devletin felakete sürüklenmesi, hava savunma sisteminden mahrum oldukları için her iki devletten daha çok Kürdistan parçalarını savaşın yıkıcı sonuçlarıyla yüz yüze getirecektir. Dilim varmıyor ama, böyle bir savaş Kürt ulusunun jenositle yok oluşuna bile yol açabilecektir. Her iki ülke ordularının, birbirleriyle temas etmeden önce her ikisinin arasında uzanan Kürdistan topraklarını çiğnemeleri kaçınılmazdır. İşte bu denklem Başkan Apo'nun Türk devletine "yardım" etmesinin, asıl olarak tüm Kürdistan'ı felaketten koruma amacıyla doğrudan bağlı olduğunu gösteriyor. Bu aynı zamanda Bahçeli'nin neden telaşla Başkan Apo'ya seslendiğinin sebebini de açıklıyor: Bahçeli Türkiye'nin "beka" sorunuyla yüz yüze geldiğini görmüştür ve ülkesinin böyle bir felaket sonrasında "küçüleceğini" anlamıştır. Hem ABD ve İsrail tarafından savaşa zorlanmamak, hem de bir takım tavizler karşılığında ülkesinin "bütünlüğünü" korumak için harekete geçmiştir. "Malazgirt’te PKK Kongresi" ile ilgili fantastik önerisinin altında, bu tehlikeye karşı tıpkı Malazgirt savaşında olduğu gibi Kürt halkıyla Türk halkının ittifak yaparak, bu badireyi atlatma amacı yatmaktadır.
Şu anda AKP iktidarı ise henüz uzakta duran bu felaket resmine, miyop gözleriyle bakmakta, resmi bulanık görmekte, buna karşılık iktidarının yıkılma ihtimalini gösteren resim burnunun ucunda olduğu için, o resmi tüm ayrıntılarıyla görmekte ve yıkılmamak için bir yandan Başkan Apo'nun sunduğu son şansı baltalamakta, İmamoğlu'nu tutuklamasının da gösterdiği gibi, "seçimsiz ve muhalefetsiz faşizme" doğru şuursuz adımlar atmaktadır.
Şuursuzca atılan bu adımlar iktidarın dayandığı kitle tabanını eritmekte, onu tecrite sürüklemekte, zayıfladıkça da İsrail ve ABD'nin "seni yeniden kuvvetlendirmemiz, hatta yeniden NATO'nun Ortadoğu'daki jandarması yapmamız için, nasıl NATO'ya girmek için Kore Savaş'ına girdiysen, İran'a karşı ortak savaşımıza katılmalısın" baskısına karşı koyamaz hale getirmektedir.
Bütün bunları bir kere daha tekrar etmemin sebebi şudur: Biz, yarın savaş patlayacak demiyoruz, gidişin, ne zaman patlayacağını bilmediğimiz bir savaşa doğru olduğunu söylüyoruz. Savaş beklenmedik bir zamanda da patlayabilir, binbir gerginlik sürecinde on yıl sonra da. Ve on yıl insanlık tarihinde bir kaç saniye bile sayılmaz. Türk devleti de bu "ihtimali" görüyor. Ve "ihtimal" hem bizi, hem de Türk devletini, birbirine taban tabana zıt hedefler doğrultusunda harekete geçmeye mecbur ediyor.
O halde, bu "ihtimalle" çelişir gibi görünen günlük gelişmelere değil, bölgedeki durumun somut analiziyle varılan sonuçlara, ana eğilimlere, devletler arasındaki temel ilişkilere ve Türk devletinin içinde bulunduğu krize bakmalıyız.
Bu bakış aynı zamanda Başkan Apo'nun "barış ve demokratik toplum" çağrısının anlam ve önemini derinlemesine kavramamıza yardım edecektir.
İhtimal bir şeyin olabileceğini ve olamayabileceğini ifade eder. Başkan Apo'nun çağrısı sabote edilirse ihtimal büyüyecek, yakınlaşacak ve giderek kaçınılmaz olacaktır. Çağrı olumlu sonuçlanırsa, ihtimal küçülecek, uzaklaşacak, giderek önlenecektir.
Kürt halkı Çağrı’ya Newrozlarla, PKK ateşkesle sahip çıkmıştır. Artık her şey devletin ve Erdoğan iktidarının çağrıyı onaylamasına, demokratikleşmeye yönelmesine, Kürt halkının taleplerine olumlu yaklaşmasına bağlıdır.
İkilem açık: Ya Çağrı olumlu sonuç verecek ya da hem Türkiye ve İran devletinin, hem de Kürdistan'ın geleceği tahmin bile edilemez kaosla yüz yüze gelecektir. Günü birlik düşünceler, kaygılar ve çıkarlar ihtimali gerçek haline getirecektir.
Tecrit altında olduğu halde Başkan Apo, tek bir çağrısıyla kaotik ihtimali savuşturmanın yolunu göstermiştir. Bir de O'nun özgür olduğunu düşünün.
İşte asıl o zaman herkes için "her şey güzel olacaktır."