Heval Halil’in eylemi
Dosya Haberleri —
- Eylem biçimine dair bir sürü şey söylenebilir ama günün sonunda hepimizin varacağı yer aynıdır: Heval Halil’in kendini yakması, onun ölümü, sonuna kadar politiktir. Tıpkı yaşamı gibi. Bu ölüm, “sıfır noktası”dır, “Artık kaldıramıyorum” çığlığıdır. Bu hâli yaratan ise Kürt halkına reva görülen hayattır. Bir öfke duyulacaksa, karşı durulacaksa bunun adresi Heval Halil’in eylemi değildir, o eylemin içinde gerçekleştiği hayatın kendisidir.
OSMAN OĞUZ
Kürt yurtseveri Halil Şen, Cuma günü öğle vakitlerinde, Almanya’nın Saksonya eyaletinin Dresden’de bulunan parlamento binası önünde kendini yakarak şehit düştü. Bu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat Uluslararası Komplosunu ve komploya ilişkin duyarsızlığı protesto etmek için Heval Halil’in tercih ettiği yoldu.
Kürt’ün maruz kaldığı zulmü de, özüne işlemiş direnişçiliğini de, bu eylemin niteliğini de en iyi anlatacak olan, Heval Halil’in yaşam öyküsüdür.
Heval Halil, Sêrt’in (Siirt) Dihê (Eruh) ilçesine bağlı Ludê köyünde, 1971 yılında doğar. Kürt Özgürlük Hareketi gerillaları Türk devletine Eruh’ta ilk silahlı darbeyi vurduğunda Heval Halil, 13 yaşında bir çocuk olarak köyünde yaşamaktadır. O günlerde Türk devletinin karakollarında patlayan mermiler Kürt’ün zihninde de patlıyor, sömürgecinin Kürdistan üzerine serdiği ölü toprağı kalkmaya başlıyordu. Şen ailesi de Özgürlük Hareketine her türlü tehlikeye ve bedele rağmen sahip çıkan ailelerden birine dönüşmüştü. Köyleri Ludê’nin diğer aileleri de onlar gibiydi.
Kardeşi Gülistan mayından öldü
Bu sırada Türk devleti ise Ludê’ye boyun eğdirmek için elinden geleni ardına koymuyordu. Önce köyün her tarafını mayınlarla doldurdular. İnsanların bağını, bahçesini bile. Heval Halil’in kardeşi Gülistan, 1993 yılında, sumak toplamak için bağlarına gitti. Pınardan su içmek istedi, bir taşın üzerine oturdu, o anda mayın patladı, iki ayağı birden koptu. Babası köyden katırla yardım için yola çıktı ama Gülistan o gelene kadar yaşamını yitirmişti. Gülistan’a yardım için yanına gitmeye çalışan köyden başka bir genç daha mayınlara basarak öldü o gün. Heval Halil’in babası Şükrü Şen, o günü anlattığı bir gazeteye, “O çocuğun iki kardeşi de sonra deli oldular” diyecekti.
HADEP kelebeği ve köyden sürülme
Ne ki insanlar, Türk askerinin tüm yıldırma çabalarına rağmen köylerini terk etmemişti. 1995’in Ekim ayında yapılan seçimlerden önce baskılar daha da arttı. Köylülerin HADEP’e oy vermesini engellemek için Türk devleti, elinden geleni ardına koymadı. Şen ailesinin bu sırada bir çocuğu, dağların yolunu tutmuştu. Bu, aileye yönelik baskıları daha da artırdı. Seçimlerden önce evleri basıldı, Heval Halil’in babasının cebinden üzerinde HADEP’in kelebeği olan bir çakmak çıktı. HADEP kelebeğini gören Türk askeri, aileye köyü terk etmek için 24 saat süre tanıdı. Şen ailesinin başka çaresi kalmamıştı, toplayabildikleri kadar eşyayı toplayıp yollara düştüler. Aradan bir yıl geçtikten sonra Türk askerleri, Ludê’nin tamamını da yakarak boşaltacaktı. Yıllar sonra o günleri anlatan Heval Halil’in annesi Sitî Ana, “En çok da yıktıkları evlerimizin taşından karakol yapmaları zoruma gitti” diyecekti.
Sürgün, bir daha sürgün...
Şen ailesi, köylerinden kovulmaları ardından Mersin’e yerleşti. Burada bulup buluşturup bir bakkal açtılar. Tam bu günlerde Heval Halil’in ağabeyi Hamza’nın (Mehmet Şen) şehit düştüğü haberi geldi. Bu haber, aileye, özellikle de politik çalışmalara katılan oğulları Heval Halil’e yönelik devlet baskısını artırmıştı. Polis baskınları, rutine dönüşüyordu. Aile, 1996 yılında, 25 yaşındaki oğulları Halil’i Almanya’ya gönderme kararı aldı. Heval Halil, sürgün gittiği Mersin’den de sürgüne çıkacaktı.
Mülteci kampında başladı
Heval Halil, Almanya’da ilk olarak Thüringen eyaletine bağlı Altenburg şehrindeki mülteci kampına yerleştirildi. Altenburg, Almanya’nın “küçük ve şirin” denilen kentlerinden biriydi; etrafı ormanlarla ve göllerle çevriliydi, kent merkezini masallardan çıkmış gibi görünen bir şato süslüyordu. Heval Halil’in aklı ise yalnız ülkesinde, mücadelesindeydi. O günlerde kampta birlikte kaldıkları yoldaşı Serpil Taş’ın anlatımına göre, gelir gelmez kampta Özgürlük Hareketinin kurduğu komiteyi buldu, çalışmalara katıldı. Bir ağabeyi daha Özgürlük Hareketine katılınca o da “Ben de katılacağım” dedi ancak ailenin kayıplarından dolayı kabul edilmedi. Ona, “Hayatını sürdür, olduğun yerde çalışmalara katıl, yaşamını yitirmeni istemiyoruz” dediler. Heval Halil bu kararı kabul etmedi ama partiye de sesini etmedi. Dernekteki yoldaşlarının anlatımına göre, “O halde ben de ne evlenirim ne de çocuk yaparım; bu hayatı yine partim için, mücadelem için harcarım” dedi, yapılacak ne iş varsa üstlenmeye başladı.
Komaya rağmen
Heval Halil, Almanya’daki 25 yılında Altenburg’un ardından Erfurt, Leipzig ve Dresden’de kaldı. 25 yıl boyunca bıkıp usanmadan derneklerde çalıştı, gazete dağıttı, insanları ziyaret etti, Kürt Özgürlük Hareketini anlattı. Onun mücadele azmini, ısrarını belki de en iyi 2016 yılında geçirdiği ağır trafik kazası ardından gösterdiği tavır anlatır. Heval Halil, kazadan sonra 60 gün komada kaldı, beyin sarsıntısı geçirdi ve tedavisi 2 yıla yakın devam etti. Bu sırada yoldaşları, “Heval Halil, biraz ara ver, bak sağlığın da el vermiyor” diye telkinlerde bulundu ama o bunu kabul etmedi, hemen ayaklanıp yine gazetelerini omuzladı. Bu fedakarlığı ve samimiyetiyle Heval Halil, herkesin de sevgiyle andığı bir insana dönüşmüştü.
‘İnsanlar içtenliğini görüyordu’
Yıllarca birlikte çalışma yürüttüğü yoldaşı Veysel Çetin, Heval Halil’i şu sözlerle anlattı: “O herkes tarafından, özellikle tüm Kürt halkı tarafından çok seviliyordu. Bizim kendimizi kabul ettiremediğimiz insanlar bile Heval Halil’i severdi. Hatta kaza geçirdikten sonra politik olarak karşımızda duranlar bile geçmiş olsun demeye geldi. Kim olursa olsun, herkes ona ‘Heval Halil’ derdi. Herkes ne olduğunu bilir, onu öyle sever, sayardı. Bu sevgiye biz şaşırıyorduk. Bence insanlar onun verdiği emeği ve içtenliğini görüyorlardı.”
Almanya’da üç hapislik
Devlet baskısı konusunda şimdiye kadar sadece Türkiye’den bahsettik ama devlet, Heval Halil’in peşini Almanya’da da bırakmayacaktı. Alman devleti onu Kürt Özgürlük Hareketinin çalışmalarını gerekçe göstererek üç kez hapsetti; Heval Halil, üç buçuk yılını tecrit altında geçirdi. Son hapisliği, bundan 8 sene önce, Dresden’deydi. Elinden pasaportunu ve oturumunu da almışlardı, kısa aralıklarla gidip oturumunu yenilemesi gerekiyordu. 25 koca yıl boyunca ülkesini görmemişti: Hayatının tastamam yarısı. Pasaportu olsa belki hiç değilse Kürdistan’ın diğer parçalarına gider, mücadelenin sıcağıyla yıkanır gelirdi. Bu hayat, ona bunu bile reva görmedi.
Bir küçük ev ve gazete dolu sırt çantası
Heval Halil, kendinden, kişisel dertlerinden hiç bahsetmiyordu. Veysel Çetin, “Aç olsa bile tokum derdi, ağzından kendisi hakkında bir laf alana kadar insan neler çekiyordu” diye bahsetti bundan. Arada kısa süreliğine inşaat işlerine gitse de mücadeleden başka iş yapmıyordu. Veysel Heval’in deyişiyle, “Ayın 1’inden 31’ine kadar örgüt için çalışıyordu.” Heval Halil’in Dresden’de bir küçük evi, içi gazete dolu sırt çantası ve halkından başka hiçbir şeyi yoktu. Her gördüğüne mücadeleyi anlatıyor ve Başkan Apo’nun tutsaklığına dayanamadığını söylüyordu. Dernekte kime “Heval Halil deyince aklına ne geliyor” diye sorulsa, “O, Önderliğin yoldaşıydı” diyecekti. Bir yoldaşı, Heval Halil’in tecridi kabullenememe halini, “Serok Apo desen ağlıyordu, o kadar bağlıydı” cümlesiyle anlatacaktı.
‘Eyaletin en iyi çalışanıydı’
Heval Halil, çalışmaların aksadığını, yeterli güçte yürümediğini görüp hissedince sinirleniyordu. Yoldaşları onun bu sinirli hallerini de anlattılar; ve Özgürlük Hareketine her seferinde nasıl “Heval yaptıklarım bana yetmiyor, daha fazla yapmak istiyorum” dediğini... Öfkesi belki de bunaydı: Daha fazlasının başarılabileceğine inanıyordu, bunu yapma isteği de vardı ama bir türlü gerçekleştiremiyordu. Ne ki en yakınlarından biri olan Veysel Heval, “Saksonya eyaletindeki en başarılı çalışmaları o yaptı” diye anlatıp ekleyecekti: “Az bir şey eksiklik olduğu zaman bile kendini çok eleştiriyordu. Bir toplantıda hatırlıyorum, biraz eksiği olmuş diye öyle bir özeleştiri verdi ki… Bu mücadeleye çok bağlıydı. Ülkede verilen mücadeleye yeterince yanıt olamıyoruz, diyordu.”
Babası öldü, annesi hapsedildi
Heval Halil’in babası, o Almanya’da, sürgündeyken öldü; o, babasının ne cenazesine katılabildi, ne de mezarını görebildi. Annesi Sitî Ana, 2006 yılında Öcalan’ın özgürlüğü için yapılan bir eyleme katıldığı için verilen cezası onanınca, 2012 yılında, 79 yaşındayken hapse konuldu, tepkiler ardından serbest bırakıldı. Şehit düşen abisinin kızı da dağların yolunu tuttu ve şehit düştü. Heval Halil hayatını bu baskılara karşı durmak, ailesinin ve halkının mücadelesine yanıt olmak için geçirdi. Şehit düştüğünde Almanya’da ailesinden kimse yoktu. Dernekte kime “Ya Heval Halil’in ailesi?” denilse, “Onun ailesi biziz, hepimiziz” dedi. Eğer kadro olmak, kendini halkın ve mücadelenin evladına çevirmek demekse, Heval Halil bunu kendi başına, kimsenin bir şey demesine ihtiyaç duymadan yapmıştı. O, bu halkın ve mücadelenin gönüllü bir kadrosuydu.
Veysel Heval, şöyle anlattı: “Biz dur desek onu yine durduramıyorduk. Nefesini mücadeleden alıyordu. Mücadelesiz Halil, Halil olmazdı. İnsan ölen herkesin arkasından güzel şeyler söylüyor ya hani. Heval Halil ama gerçekten de buydu. İçi dışı birdi, hiçbir kişisel çıkar gözetmeden bu mücadeleyi sürdürdü. Bu bölgede hiç kimse kendini mücadeleye böyle feda etmedi.”
Öfkenin adresi bu hayattır
Heval Halil’in tercih ettiği eylem biçimine dair bir sürü şey söylenebilir ama günün sonunda hepimizin varacağı yer aynıdır: Heval Halil’in kendini yakması, onun ölümü, sonuna kadar politiktir. Tıpkı yaşamı gibi. Bu ölüm, “sıfır noktası”dır, bir insanın “Artık kaldıramıyorum” çığlığıdır. Bu dayanamamak hâlini yaratan ise Kürdistan’a ve Kürt halkına reva görülen hayattır. Eğer bir öfke duyulacaksa, kızılacaksa, karşı durulacaksa bunun adresi Heval Halil’in eylemi değildir, o eylemin içinde gerçekleştiği hayatın kendisidir. Heval Halil, hayatının son anını, “Artık kaldıramıyorum” dediği anı bile bir eyleme dönüştürdü. Bu tavır da Kürt’ün en dayanamadığı hâlin ortasında bile açığa çıkan direnişçiliğini, iradesini, mücadeleciliğini imlemektedir. Onu bu bağlam içinde anacak, her birimize cömertçe sunduğu gülen gözleriyle ve mücadeleye sürgünde geçen 25 yıla rağmen heyecanlı bağlılığıyla hatırlayacağız. Şehîd namirin.
Öcalan bayrakları anmada da yasak!
Almanya’nın Dresden kentinde 15 Şubat Uluslararası Komplosunu protesto etmek için bedenini ateşe veren Kürt yurtseveri Halil Şen, eylemini gerçekleştirdiği Eyalet Parlamentosu önünde Salı günü yapılan etkinlikle anıldı. Kürtler ve dostları, Şen’in kendini yaktığı yeri çiçekler ve mumlar ile süsledi.
Doğu Almanya Özgür Kürdistanlılar Federasyonu (FED-KURD) tarafından düzenlenen anmada konuşan FED-KURD Yönetim Kurulu Üyesi Kerem Gök, “O Kürdistan’a ve Önder Apo’ya büyük bir özlem duyuyordu. Komplocu güçlere büyük bir kin ve öfkesi vardı ve bunu da her ortamda dile getiriyordu. Onu tanıyanlar çok iyi bilir ki, büyük bir emeğin de sahibiydi” dedi.
Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E) aktivisti Zozan Serhat ise “Komplocu güçlerin bu arkadaşların şehadetlerinde de rolü vardır” dedi ve herkesi Kürt Halk Önderi Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için verilen mücadeleyi büyütmeye çağırdı.
Women Defend Rojava ve Saksonya Kürdistan’da Barış İnisiyatifi tarafından yapılan açıklamada ise şu ifadelere yer verildi: “Halil’in yürüttüğü Kürt özgürlük mücadelesini biz sürdüreceğiz. Barış, özgürlük ve insanlık için mücadeleye devam edeceğiz. Sınırların ötesinde birlikteyiz.”
Anma sırasında Alman polisi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fotoğraflarının olduğu bayrakların açılmasına yasak olduğu gerekçesiyle izin vermedi. FED-KURD, Şen’in özgürlüğü için eylem yaptığı Öcalan’ın fotoğraflarının onu anarken bile yasaklanmasını eleştirdi.