“Samimi güce” mektup

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Gerçekçi barış alternatifi hangisidir? “Samimi gücün” savaşı durdurması mı yoksa Kürdistan “barış gücünün” savaşı durdurması mı? Savaşa “samimi olarak karşı olan” çok sayıdaki barış yanlısı aydınlar bu soruyu düşünmeli.

 

“Savaşa son verilmesini samimi olarak isteyenlere düşen bir görev var: Şimdiye kadar savaşın devamına sözlü olarak ve madden destek vermiş ABD, İngiltere ve Almanya gibi Batılı ülkelerin liderlerini, ‘iki devletli çözüm’ için İsrail’e baskı yapmaya zorlamaları…

Kenarda sessiz kalmayı yeğlemiş Rusya, Çin, Ürdün, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerin liderlerini de, ‘iki devletli çözüm’ için Hamas üzerinde ağırlıklarını kullanmaya, savaşa son verilmesini samimi istediği bilinenler zorlayabilirler…”

Samimi güç kimler?

Koru kim oldukları, örgütlülükleri, yetenekleri belli olmayan bir güçten söz ediyor. Bu güç “savaşa son verilmesini samimi olarak isteyenler”. Bu “samimi” gücün elbette önemi var. Fakat onların yapacağı mücadele sınırlı. Avrupa ülkelerinde neo-faşizmi ve kendi tekellerinin militarist silahlanma ve yayılma politikasını durduramayan, Rusya’da ve Çin’de ise zaten kıpırdayamayan bu “samimi güç” bugünkü haliyle savaşı durduramaz. Oysa barış acil mesele.

O halde önce “samimi gücün” barış mücadelesinde önemli bir faktör olduğunu, ancak emperyalist dünya savaşını önleme gücüne şimdilik sahip olmadığını not ettikten sonra  “kim durduramaz ya da durdurmaz?” sorusuyla işe başlayalım. Cevabımı biliyorsunuz: Yeryüzünde hiçbir devlet bu savaşı “durduramaz”, bu devletlerin içinde en güçlü olanlar, yani Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO devletleri, Avustralya, Japonya ise “durdurmaz”.

Rusya ve Çin, Pakistan, Hindistan…

“Durduramaz” dediklerim malum: Rusya ve Çin. Bu iki devlet NATO’yla karşı karşıya. Rusya Ukrayna’da fiilen NATO’yla savaşıyor. Öyle böyle değil, masada nükleer silahların kullanılması bile duruyor. Rusya NATO’yla savaş halindeyken bir de İsrail’i durdurmak için, Suriye’de tutunmak dışında kılını bile kıpırdatamaz. Çin Halk Cumhuriyeti ise 1950 yılında girdiği Kore Savaşı’ndan bu yana hemen hemen hiçbir devletle, birkaç sınır çatışması dışında savaşa tutuşmadı. Formaza için bile silaha sarılmadı. Yine sarılmaz. Çin “sosyal-emperyalist” ekonomik yayılmaya devam eder.

Ya Pakistan ve Hindistan? Bunlar birer nükleer devlet. Britanya sömürgesinin savaşarak bölünmesinden doğdular. Düşmanlık sürmekte. Pakistan’ın Rusya’yla, Hindistan’ın Çinle yakın zamanlara kadar süren anlaşmazlıkları var. Nükleer denge ve bu jeopolitik durum her ikisini de kilitlemekte. Savaşa müdahale etmeleri neredeyse imkansız.

Mısır, S.Arabistan, BM Genel Sekreteri…

Geriye güya İsrail’in soykırımcı savaşına karşı olduğunu söyleyen Mısır ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Müslüman devletlerin topu kalıyor, bunlar ise çoktan eklemlendikleri küresel kapitalizm sistemi içindedirler (yani Sosyalist ülkelerin ‘kapitalist olmayan yol’dan sosyalizme gitme alternatifini çoktan çöp sepetine attıkları için) İsrail’le barışmanın yollarını aramakta, o nedenle bu savaşı durdurmak yerine olanı biteni seyretmekteler .

Geriye Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri kalıyor. Onu da İsrail “persona non grata” yani “istenmeyen kişi” ilan etti. Netanyahu ile “barış planını” konuşmak için İsrail’e adım bile atamaz.

Neden böyle oluyor?

Çünkü bu savaş İsrail-Hamas savaşı değil. Üçüncü Dünya Savaşı. Reel sosyalizmin çözüldüğü gün başladı, Öcalan’a karşı yapılan “soykırım” yüzünden bir süreliğine Kürt halkı PKK öncülüğünde bu savaşa müdahale imkanı bulamadı. Soykırım önlenebilseydi, ne ABD, ne Türkiye, ne de İran savaşı Ortadoğu’da sürdüremezdi. Parti içi ihanetin yıkıcı sonuçları aşıldığı zaman ise, artık hem Barzani Kürt halkını bölmüştü, hem de Irak’ın işgali ile olan olmuştu.

Savaş neden reel sosyalizmin çözüldüğü gün Birinci Basra Savaşı’yla birlikte başladı? Çünkü bütün kapitalist devletler karşı-devrimle çözülen reel sosyalizmin “pazarlarını” yeniden paylaşma fırsatı buldular ve bu fırsatı kullanmak üzere silaha sarıldılar. Şu anda bir iki esamesi okunmayan devlet dışında bütün devletler bu Pazar paylaşımından büyük ya da küçük pay koparma peşinde. Emperyalizmin kurtlar kanunu böyledir.

Savaşı İsrail-Filistin savaşından ibaret sananlar Filistin halkıyla dayanışma için sokaklara dökülürken, kendi devletlerinin Üçüncü Dünya Savaşı içinde olduğunu ya bilmiyorlar ya da kendi devletlerinin burjuvazisiyle sosyal-şovenist dayanışma içindeler. Bakınız sahte TKP’nin yani SİP’in hallerine. (İlk fırsatta bu partinin ne idüğünü anlatacağım.)

Günümüzde bir devlet varsa, o devlet tekellerin devletiyse, emperyalist bir devlettir ve emperyalist olduğu için dış pazarlarda hegemonya kavgasına girmek zorundadır. Girip rakibini yenemezse, elindeki dış pazarları da, daha sonra kendi yerli-milli pazarlarını da kaybedecektir.

Demek ki hiçbir devlet dünya savaşının dışında kalamaz. Kalıyor gibi gözükse de paylaşım savaşına giren iki kutuptan birinin yanında yer almak zorundadır.

O halde İsrail’in koç başı olduğu bu savaşı hiçbir devlet durdurmaz ya da durduramaz.

Savaşın merkezi olan Ortadoğu’da bütün devletler şu ya da bu ölçüde, savunma ya da saldırı konumlarında, doğrudan ya da dolaylı Üçüncü Dünya Savaşı’nın içindeler. Savaş taraflardan birinin zaferi, diğerinin yenilgisi kesinleştiği gün bitecektir. Arada geçici ateşkesler, mütareke anlaşmaları olsa bile, savaş kesintilerle sonuç alınana kadar sürecektir.

Bu durumda savaşı durdurup, barışı gerçekleştirmek imkansız mı?

İstisnai ve pek çok şarta bağlı olan bir imkan var, savaşa itiraz edenlerin “gerçekçi” bulmadığı bir imkan. Konfederal devrimci süreç….Konfederal devrimci süreç “devletsiz ulus” Kürt halkının ve onun partisinin öncülüğünde giderek tüm bölge ülkelerini etkiliyor. Elli milyonluk bir ulustan ve onun yüzbinleri bulan silahlı öz savunma gücünden söz ediyoruz. Devleti olmadığı ve devlete egemen bir Kürt tekelci burjuvazisinin egemenliği altında olmadığı için, objektif olarak emperyalist dünya savaşından çıkarı olmayan ve emperyalist savaştan çıkarı olan devletin ve milli tekellerin politik ve ideolojik hegemonyası altında kendi devletinin savaşını desteklemesi söz konusu olmayan Kürt ulusu “objektif” olarak bölgenin barış gücüdür. Bu barış gücü kapitalist moderniteye, yani birbiriyle boğazlaşan küresel emperyalizme karşı silahla başkaldıran PKK’yi büyük çoğunluğu ile desteklediği için de “sübjektif” olarak Ortadoğu’nun ve hatta dünyanın biricik sonuç alıcı barış gücüdür.

Bu muazzam gücün savaşa müdahale edebilmesinin önündeki en büyük iki engel, bu halkın önderinin İmralı’da tecrit altında olması, bundan istifade eden Barzani kliğinin Kürt halkını bölmesi ve emperyalist Türk devleti ile PKK’ye karşı savaşmasıdır. Bu engeller ortadan kalktığı gün Kürdistan halkı boyunduruk altında olduğu dört sömürgeci devleti bir gün içinde barış masasına oturtacaktır.

Şimdi Fehmi Koru’ya soruyorum: Gerçekçi barış alternatifi hangisidir? “Samimi gücün” savaşı durdurması mı yoksa Kürdistan “barış gücünün” savaşı durdurması mı? Savaşa “samimi olarak karşı olan” Fehmi Koru ve çok sayıdaki barış yanlısı aydınlar bu soruyu düşünmeli ve 69 Nobel ödüllü aydın ve eski İtalya Başbakanı D’alama gibi “Öcalan’a özgürlük” diyebilmelidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.