Seçimler ve savaş
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Erdoğan-Bahçeli diktası beka zokasını yutturamayınca “teröre karşı mücadele” diyerek dikta dönemini başlatmak istiyor. Seçimlerden önce başlattığı bölgesel ilişkilerini şimdi ABD ve AB ile geliştirip yeni savaşlarla ayakta kalmanın yolunu arıyor.
Erdoğan iktidara geldiği günden beri demokratikleşme ve çözüm umutlarını hep işine geldiği gibi kullandı. Yeni moda deyimle manipüle etti.
Ama Gezi direnişinde aldığı yenilgi onu deviremezse de sersemletti. 2015 seçimlerinde de HDP barajı aşıp meclise girince tek parti diktası sona erdi. Erdoğan’ın başkanlık hayalleri de tehlikeye girdi.
Erdoğan ise “Diyalog-müzakere yok, hiçbir anlaşma yok, varsa da benim haberim yok, kabul etmiyorum” diyerek kendi kurdurduğu masayı devirdi. Rojava devrimi ve Kobanê direnişinin zaferinden sonra da Kürtlere karşı Ergenekoncularla, MHP ve DAİŞ ile işbirliğini tercih ederek kanlı bir imha dönemi başlattı. Ama halkın her türlü bedeli ödeyerek direnişi sonucu bu imha süreci de boşa çıkarıldı.
Ekonomi karaya oturmuş iken Erdoğan siyasette de gemiyi karaya oturttu. Karizması fena halde çizildi. 2015’den beri hile hurdayla ve de “beka sorunu” korkutmacasıyla sürdürdüğü iktidarı ayakta duramaz hale geldi. 31 Mart seçimlerinde halk ekonomik sıkıntıların yükünü çekmekten ve tek adam iktidarının keyfi zulmünden, hukuksuzluğundan bıktığını ilan etti. CHP ilk defa birinci parti oldu. Kurdistan’da DEM Parti’nin birinci parti olduğu bir kez daha ispatlandı. Kayyımlara pabuçları ve şapkaları ters giydirildi. Bu durumda demokrasi geleneklerine göre cumhur değil de kayyım başkanı olan Erdoğan’ın şapkayı alıp gitmesi gerekiyordu. Ama o, klasik Osmanlı oyununa başvurdu.
Askeriyede süvari eğitimi yapılırken acemi erler bazen attan düşermiş. Komutan ne oldu diye sorunca asla düştüm denmez, hemen ata atlayıp “İndim bindim komutanım” derlermiş.
Erdoğan daha önce ata binmeye heveslenince düşmüştü. Ama hiç bozuntuya vermemişti. Tecrübeli “süvari” şimdi de hiç bozuntuya vermeden tek adam diktasını sürdürmeye çalışıyor. Bahçeli’nin tezahüratı da onu kurtarmaya yetmiyor. Bunun üzerine Bahçeli “Bu devlet sandıkla kurulmadı” diye nara atarak seçim sonuçlarını tanımayacağını gösteriyor. Her seçimde sandığın fazileti üzerine nutuklar atan Erdoğan ve destekçileri ilk defa yasalara sarılıp bunun bir genel seçim olmadığını, daha 2028’e kadar seçim olmayacağını ilan ediyorlar. Bu biçimsel olarak ne kadar doğruysa siyasal olarak da o kadar yanlıştır. Bu saçmalığın arkasına saklanmak isteyen Erdoğan-Bahçeli diktası bu sefer beka zokasını yutturamayınca “Teröre karşı mücadele” bayrağı ile yeni bir dikta dönemini başlatmak istiyor. Seçimlerden önce başlattığı bölgesel ilişkilerini şimdi ABD ve AB ile geliştirip yeni savaşlarla ayakta kalmanın yolunu arıyor.
Dünyadaki kaotik ortam, Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail-Filistin savaşı birçok yerde patlamaya hazır bir kazana dönmüş olan dünya şartları, Erdoğan-Bahçeli gibi diktatörlerin manevra fırsatı bulmasına hizmet etmektedir.
Seçimden önce çözüm hayalleri pompalayan ve kendisinden başkasının çözüm bulamayacağını iddia eden Erdoğan, şimdi varlığının garantisini savaşı büyütmeye bağlamıştır.
“Ben yanacaksam bütün dünya yansın, batsın” havasına giren Erdoğan-Bahçeli diktasının kirli planlarına karşı bütün demokrasi güçlerinin seçimlerin ışığında birleşmesi ve halkların özgürlüğü, eşitliği, barışçı çözüm için mücadeleyi yükseltmesi önemini çok arttırmıştır.
Yoksa Erdoğan-Bahçeli çetesi Hitler gibi açık diktatörlüğünü ilan etmek hevesinden vazgeçecek değildir.
“Fikrimiz iktidarda ama biz hapisteyiz” diyerek 12 Eylül faşizmine ortak olduğunu ilan eden Türkeş’in mirasçısı Bahçeli de “Bu devlet sandıkla kurulmadı” diyerek sandık sonuçları ne olursa olsun iktidarı bırakmayacağını ilan ediyor.
Erdoğan bu asker-sivil zorba zümreye dayanarak iktidarını sürdürmeye çalışıyor.
Unutmayalım ki, kimse bize demokrasi ve özgürlükleri bahşetmeyecektir. Demokrasi, halklarımızın mücadelesi ve direniş gücü ile ortaya çıkacaktır. Bu gücün büyümesidir ki, demokrasi ve özgürlüklerin sınırını da belirleyecektir.