“Üyemiz” Saray’da
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Mehmet Uçum bugün Saray’da, arkasında Fidanların mı, Ağarlarla eski MİT müsteşarlarından, ismini hatırlamadığım birilerinin mi desteğiyle bilinmez “devlet adına konuşan” bir yetkili ve etkili figür olarak karşımızda duruyor. Devlet krizinin sarayı sarstığı düşünülürse, kısa bir zaman sonra işlevini yitirecek ve eski eşyalar müzesindeki yerini alacak.
Mehmet Uçum… Şu sıralar adı sıkça geçen Saray’ın baş danışmanı. Karşılaştığım bazı dostlar “Ya hu, bu sizin TKP’nin üyesiymiş” diyerek, bıyık altından gülüyor. Bu yarı alaycı tutum, eski sosyal-antikomünizmin, artık anlamsız devamıdır. O halde anlatayım:
Uçum, eski bir TKP’li, daha doğrusu önce İGD’li, daha sonra TKP-TİP birliğinden oluşan Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin üyesi, Türkiye’ye Behice Boran’ın vefatı üzerine TKP ve TİP Politik Büroları’nın ortak toplantısında, benim ve Alp Otman’ın karşı oyumuza rağmen alınan “Türkiye’ye dönüş” kararı gereği Türkiye’ye giden ve tutuklanan TKP Genel Sekreteri Nabi Yağcı’nın avukatı.
İGD üyeliği döneminde ne yaptığını, nasıl bir çizgi izlediğini bilmiyorum. Ancak şunu kolayca söyleyebilirim: Kürdistan’da İGD üyesi olmasından hareketle o dönemde onun da PKK’ye karşı yıkıcı ideolojik ve fiili saldırının sorumlusu TKP Kürdistan Seksiyonu’nun çizgisinin etkisinde olduğu açıktır. Aynı zamanda TBKP, yani TKP’nin ve TİP’in likidasyon sürecindeki çizgisini biliyorum. Mehmet Uçum o dönemde, başlangıçta TKP’ye hakim olan, bir çoğumuzun, kısa bir dönem desteklediği Gorbaçovcu çizginin etkisinde, Marksizm-Leninizmi adım adım reddetmeye varan, legalist ve inkarcı likidatör görüşlerin militan bir taraftarı oldu. Bu kişinin devşirilme sürecinde üçüncü faktör ise, “Çözüm süreci”dir. Bilindiği gibi Önder Öcalan ve arkadaşları Türk devletinin çözüm sürecini PKK’yi tasfiye etme amacına yönlendirme çabasına karşı büyük bir mücadele vermiştir. Çözüm sürecinde “akil adamlar” arasındaki Mehmet Uçum bu PKK’yi tasfiye etme çabasının “çözümden yana” görünen unsurlarından biri olmuştur.
PKK düşmanlığı ile TKP’yi anti-marksist-leninist temelde tasfiye etme pratiği birleşince ortaya Mehmet Uçumlar çıktı. Büyük bir ihtimalle 12 Eylül’den az önce tutuklandığı ve darbenin hemen ardından bırakıldığı dönemde devşirildi ve sözünü ettiğim (TKP Kürdistan Seksiyonu’nun PKK’yi devlet tarafından kurulmuş bir parti olarak tanımladığı) dönemdeki sosyal-milliyetçi çizginin, sonra Gorbaçovcu karşı-devrimci çizginin, daha da sonra çözüm sürecini baltalayan Erdoğancı “sahte çözüm” çizgisinin kirli sularında önce acemi, sonra usta kulaçlarla yüzerek, şimdiki “Saray limanına” demir attı.
“Eski TKP’li ve Kürt asıllı” oluşu kimilerini şaşırtıyor.
Şaşılacak en küçük bir sebep bile yok. Vaktiyle 1992 yılında sürgünden döndüğümde, yanılmıyorsam Radikal gazetesinden bir muhabir, “TKP’de MİT ajanları var mıydı?” gibisinden bir soru sormuştu. Şöyle dedim: “Pire itte MİT yiğitte bulunur.” Ajanlar devrimci örgütlerin kanını parazit böceklerin en iğrenci bitler gibi emerler. Çünkü devrimci örgütlerin bedeni halkın desteği ile güçlenir, sistem içi büyük bir tehlike yaratır, devletin bu örgütlere karşı amansız saldırılarına başarıyla direnen bu örgütler sızdırılan ajanlar vasıtasıyla bin bir yöntemle zayıflatılmaya çalışılır. TKP’nin de PKK’nin de, bir çok “tehlike yaratan” devrimci örgütlerin de tarihi, aynı zamanda ajanlara karşı mücadele tarihidir. Bitten korunmanın yolu üstünü, başını, bedenini ve barındığın yeri “temizlik ibadettir” diyerek hijyen kurallarına göre temiz tutmaksa, devrimci örgütü ajanlardan korumanın yolu, salt konspiratif güvenlikçi önlemlerle başarılamaz. Örgütü ajanlardan korumanın yolu “temizlik ibadettir” dercesine ideolojik arılıktır, doğru ve etkili politik mücadeledir.
Biz özellikle reel sosyalizmin krize sürüklendiği dönemde parti rotasını sağlam tutturamadığımız içindir ki, parti safları ajan faaliyetine açık hale gelmiştir. Bırakalım bizi, Sovyetler Birliği Komünist Partisi bile bu akıbetten kurtulamamıştır. Gazeteci olarak izlediğim son SBKP Kongresi’nde Afganistan kahramanı bir general delege sıralarından ayağa kalkarak, kürsüde konuşan PB üyesi, ideolojik işler sekreterine “Kongreye kaç suratın var açıkla” diye bağırdı. O sırada delegelere bu kişinin CİA ajanı olduğuna dair bildirilerin dağıtıldığı bile söylendi. Bir de eski TİP’le ilgili bir anekdot anlatayım: Yanılmıyorsam bana Sadun Aren anlatmıştı. TİP Merkez Yönetim Kurulu toplantılarının birinde “ajan” faaliyetinden söz edildiğinde Başkan Mehmet Ali Aybar şöyle demiş: “Elbette saflarımızda ajanlar vardır, doğaldır, siz onların parti yönetiminde yüzde 51’lik çoğunluk sağlamasını önlemeye bakın.” Devrimci partilerin yasaklı olduğu koşullarda legal sol partilerin işi zordur.
Aramızdan bir tek PKK en krizli günlerde ve hele uluslar arası komplo günlerinde Önder Öcalan’ın radikal ideolojik, programatik paradigma değişikliği ile ajan faaliyetine karşı muazzam bir ideolojik barikat kurmayı başarmıştır. Okuduklarımdan biliyorum ki, ne “Türkiyelileşmeyi Kürdistandan kopuş” yolunda tahrif etmeye kalkanlar, ne de “Kürdilik adına” PKK’yi izole etmeye çalışanlar bu ideolojik barikat sayesinde parti içinde fraksiyoncu ve tasfiyeci çabalarında yenik düşürülmüştür.
Ajanlar devrimci süreçte çok önemsiz parantez içi unsurlardır. Bunlar ancak gizlenebildikleri sürece, kitlelerle kaynaşmış hareketlerde bir süreliğine taciz edici kaşıntıya sebep olurlar, açığa çıktıkları zaman ise ya geçmişleri nedeniyle insan içine çıkamazlar ya da eğer Uçum gibi “marifetli” iseler devrimci örgüt yerine bu defa derin devletin içinde görevlendirilirler. Uçum ikinci kategoriden açığa çıkmış olanlardandır. Ve bugün Saray’da, arkasında Fidanların mı, Ağarlarla eski MİT müsteşarlarından, ismini hatırlamadığım birilerinin mi desteğiyle bilinmez “devlet adına konuşan” bir yetkili ve etkili figür olarak karşımızda duruyor. Devlet krizinin sarayı sarstığı düşünülürse, kısa bir zaman sonra işlevini yitirecek ve eski eşyalar müzesindeki yerini alacak.