Anayasa hakkında fantastik bir yazı

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş "Anayasa’nın 3. maddesinin değiştirilmesi gerekir" dedi. CHP cenahı ayaklandı. Kurtulmuş ne dedi?

“Devletin ülkesi olmaz, devletin milleti olmaz; bu metin Anayasa’da dendiği gibi 'devletin milleti ve ülkesi' olarak değil 'milletin devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü' şeklinde ifade edilmelidir.”

Her iki ifade “üniter ulus- devlet” anlayışını yansıtmakta. Ha “devletin” diye başlamışsın, ha “milletin” diye başlamışsın maksat aynı. Yani “ha Ali Veli, ha Veli Ali” gibi bir şey.

O halde CHP’liler neden ayaklandı? “Devlet ve millet” ilişkisiyle ilgili bir ilmi tartışmayla mı karşı karşıyayız? Eğer öyle ise konuya kısaca bakalım:

Bütün milletler “devlet ya da devlet öncesi politik bir örgütlenmenin ürünüdür”. Feodal Avrupa’da Fransız devrimiyle birlikte ilk ulus- devlet kuruldu ve bu devlet Fransız milletini inşa etti. Bizde bu işi ortada milletten eser yokken Kemalist devlet Türk milletini inşa ederek yerine getirdi. Devletsiz Kürtlerin milliyetten millet aşamasına yükselmesi, asıl olarak PKK tarafından nihai sonuca ulaştı. Devletler ve devlet öncesi milli örgütlerle milletlerin ilişkisi böyledir. Önce devlet ortaya çıkıyor milleti inşa ediyor, yani millet devletin milleti oluyor, sonra o millet kendisini inşa eden devleti kendisinin yani milletin devleti sanıyor.

Gerçekte olan biten nedir? Devlet milletin değil, o ülkeye milletin içindeki hangi sınıf egemense onun devletidir.

Ancak milletleşme süreçlerinde bir istisna var. Kürt milliyetinin milletleşme süreci. Devlet öncesinde politik örgüt (KCK-PKK) biçiminde örgütlenerek millet düzeyine yükseldiği içindir ki, yoksul ve emekçi Kürt milleti, iktidar olduğu zaman bir devlete sahip olursa, onun devleti, milletin çoğunluğuna hükmeden bir devlet olmayacak. Olmayacağı için o devlet, bildiğimiz devlet olmayacak. “Devlet olmayan devlet” olacak. Kurulduğu gün sönümlenen bir devlet. Eşgüdüm komitesi gibi bir şey yani. Kürt milleti de Kürt egemen sınıfının devleti tarafından inşa edilen bir millet olmadığı için, gittikçe büyüyen ortak vatandaki bütün milletlerle birlikte, kendi kendisini “demokratik ulus” olarak yeniden ve yeniden inşa edecek. Ta ki, sömürüsüz bir insanlık toplumundan oluşan evrensel demokratik ulusa ulaşana kadar. İşte o gün devlet de millet de tarihe karışacak. Sınıfsız insanlık “herkese ihtiyacı kadar, herkesten yeteneği kadar” bayrağının altında, kadın özgürlükçü, ekolojik, komünal toplumda hür ve mes’ut yaşayacak. Tevfik Fikret’in dediği gibi “vatanım ruy-u zemin, milletim nev-i beşer” diyeceğimiz o ideal zaman gelecek… İşte bu, konfederal devrimci süreçtir.

Neyse. Konuya gelelim.

Görünüşe göre kavga millet ve ülke devletin mi, yoksa devlet ve ülke milletin mi kavgası gibi bir şey. Ama öyle değil. İkisi aynı şey.

Mesele “yol olur” korkusu. Anayasa’nın 4. maddesine göre Kurtulmuş’un değişsin dediği madde de içinde ilk üç maddesi “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez”. Demek ki Kurtulmuş “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” hükmüne rağmen, 3. maddenin değişmesini teklif ederek 4. maddeyi iplemiyor.

Çok da iyi yapıyor.

Demokratik bir anayasada “değiştirilmesi teklif bile edilemez” gibi bir madde olamaz.

Biz Cumhuriyetçiyiz. Mesela Erdoğan’ın padişah olmasını istemeyiz. Ya da Abdülhamit’in sülalesinden halen yaşayan birisinin yeniden padişah ilan edilmesine karşıyız. Ama nasıl bir cumhuriyetçiyiz? Demokratik olmak kaydıyla…

Böyledir de, gelin biraz fantezi yapalım.

Mesela herhangi bir parti, iktidara anayasayı kökten değiştirecek bir çoğunlukla gelse… Bu parti Cumhuriyet yerine Meşruti bir monarşi yanlısı olsa… Anayasayı yürürlükten kaldırsa… Yerine tıpkı Britanya’da olduğu gibi, sembolik bir makam olarak Saltanatı ilan etse… Parlamenter rejime geçse… Bütün evrensel hukuk kurallarını benimsese… Ülkedeki farklı milletlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını tanısa… Genel grev, toplantı, gösteri, ifade özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı , laiklik v.s. tümüyle anayasada teminat altına alınsa… Hatta şimdiki diktatör Erdoğan’ın bütün yetkilerini kırpıp, onu sülalesiyle birlikte Yıldız Sarayı’nda tahta oturtsa… Ne olur?

Bugünkü Cumhuriyet’den milyon kere daha demokratik olur. Mesela Hollanda ve Belçika gibi… Hepsinde birer kral var. Ayıp olmasa bunların “mostralık” krallar olduğunu söyleyeceğim ama siz bu kelimeyi duymamış olun. Bu ülkelerde kral hiçbir şeydir, Anayasa her şeydir. Biz de ise Anayasa hiçbir şeydir, Tek Adam her şeydir. Buyurun buradan yakın!

Elbette Türkiye gibi bir ülkede kimsenin aklına artık bir adamı padişah yapmak, eğer aklını kaçırmadıysa gelmez. İyi ki de gelmez. Koskoca bir sarayda halka hiçbir faydası olmayan bir sülaleyi boşu boşuna beslemenin alemi yok.

Yok ama Cumhuriyet Türkiyesi’nin Beştepe Sarayı’ndaki sülalesi deveyi hamutuyla yutuyor. Yıldız Sarayı 500 bin metre kareyken Beştepe Saray 750 bin metre kare. Yani Erdoğan’ı Yıldız Sarayı’na kapatsak, 250 bin metre karelik bir tasarruf yapmış olurduk.

Buraya kadar gündemi meşgul eden tartışmanın yersizliğini, komikliğini anlattım.

Ciddiyete dönersek. Numan Kurtulmuş’un demecini, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez bir maddedeyi değiştirmeyi teklif ettiği için, nasıl bir içerikle değiştirmeyi teklif ettiğinden bağımsız olarak destekliyorum. Formel bakımdan demokratik bir tutum takınmış. “Nas var nas” diyen Erdoğan’ın dinde dogmatik tutumuna karşı mevcut anayasanın “nas” niteliğindeki bir maddesine karşı “dogmatik” olmayan tutumunu selamlıyorum. Değişmeyecek tek şey değişmenin kendisidir.

Günün birinde, dilerim ki barışçı yoldan bir Konfederal devrim gerçekleştiğinde darbecilerin yaptığı bu anayasa bütün maddeleriyle yürürlükten kaldırılacaktır. Mesela Kurtulmuş’un “ha Ali Veli, ha Veli Ali” kıvamında değiştirmeyi teklif ettiği madde muhtemelen şöyle olacaktır:

“Konfederal Ortadoğu Cumhuriyeti, demokratik milletin, adem-i merkeziyetçi devletiyle ve konfederal ülkesiyle bölünmez bir bütündür”.

Yani ne saltanat, ne de şimdiki faşizan Cumhuriyet: Demokratik Cumhuriyet.

Ahmet Hakan çemkiriyor: “Ne yani, DEM Parti’ye yeni Anayasa’yla ilgili provokatif ayar mı veriyorsun” dediğini duyar gibiyim.

Birincisi ben kim, ayar vermek kim!

İkincisi elbette DEM Parti’den söz etmiyorum. O da benim gibi sınırlarını bilir.

Her şeyin bir zamanı ve zamanın bir bileni var.

“Nasıl bir Anayasa sorusu”nu hiç zaman geçirmeden Abdullah Öcalan’a sorunuz. O, zamana ve zemine ve hepimizi birleştirmeye en uygun anayasanın nasıl olacağını anlatacaktır.

O halde demokratik bir Anayasa için Öcalan’a özgürlük!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.