Avrupa'da sağ büyüyor
Aykan SEVER yazdı —
- Avrupa'nın genelinde sağın alternatifi neo-faşist akımlara karşı merkez sağı güçlendirmek olarak görülüyor. Almanya'daki AfD'nin bir kısım sağ parti tarafından dışlanması da böyle bir şey. Ancak bir süre sonra bakıyorsunuz merkez sağdakiler faşist politikaların uygulayıcısı oluyor.
3. Dünya Savaşı'nın yarattığı anafor AB ve Avrupa'nın genelini kendi iddialarından uzaklaştırdı. Avrupa'da özü itibariyle Trump'ınkinden çok da farklı olmayan bir sağ anlayışın giderek daha fazla hakim olduğu bir süreci yaşıyoruz. Aynı zamanda AB'nin uzun vadeli planları olmadığı gibi güncel politika etrafında da ortak tavır geliştiremediği görülüyor. İsrail'in Filistin halkına, TC'nin de Kürtlere dönük yaptığı saldırılar karşısındaki tutumları bu sefaleti alenen sergiliyor.
Neo-faşizm ve militarizm bu süreçte genel olarak yükseldi. Hemen her ülkede faşistler iktidar ya da iktidar ortağı oldu. Bu partiler açıktan Mussolini, Hitler, Salazar ve Franco gibi faşist sembolleri rehber olarak görüyor. Göçmen karşıtlığı, yabancı düşmanlığı ve bunun paralelinde kapitalizmin yarattığı yıkım ve yoksullaşma faşist siyasetin kitle tabanını genişletti. Akademik aklın her derde deva zannettiği "geçmişle yüzleşme" denilen pratiklerin en azından zamanla hiçbir şeye yetmediği görünür bir gerçek. Faşizmi yaratan maddi ve manevi koşullar (ki bunun temelinde kapitalizm yatıyor) ortadan kaldırılmadan pekala bu siyasi anlayışın kendini yeni biçimlerde hortlatabildiği görülüyor.
Neo-faşizmin yükseldiği dönemde aynı toplumların bir kısmında ise siyasetten uzaklaşma yaşandı. Toplumsal sorunları nasıl çözeriz diye düşünmek yerine politikadan kaçarak kendini ekranlara ya da günlük eğlenceye hapseden özellikle Covid döneminde sosyalleşmeyi de terk eden birbirinden kopuk, apolitik topluluklar oluştu. Boris Johnson gibi alabildiğine sıradan biri İngiltere'ye başbakan olabildi. Sol alabildiğine alternatif olmaktan uzaklaştı. Örneğin bir zamanlar Alman Sol Partisi Avrupa genelinde etkiliyken giderek bölündü ve ufaldı.
AB genelinde askeri harcamalar bir hayli artırıldı; buna karşın eğitim, emeklilerin maaşı vb. sosyal harcamalar kısıtlandı. Çiftçiler yaşadıkları zorluklarla baş başa bırakıldı. Bunun için Avrupa genelinde kitleler sık sık sokağa dökülüyor. Ancak bu hareketler örgütlü alternatif bir dünya tasavvurundan uzak. Bu nedenle ciddi bir siyasal sonuç alınamıyor.
AB, ABD ve İngiltere'nin dayatmaları sonucu Ukrayna savaşına fazlasıyla angaje oldu. Avrupa'nın 3. Dünya Savaşı'nın ön cephelerinden birine dönüşme olasılığı her geçen gün artıyor. Avrupa genelinin Ukrayna'ya verilen silahları doğrudan Rusya topraklarında kullanılmasını kabul etmesi sonrası Putin yönetimi de yeniden nükleer silah kullanma tehdidinde bulundu. Bunun blöf olduğunu düşünmek günümüzün dünyasında fazla safça olur.
Bu hafta sonu Avrupa Parlamentosu seçimleri var. Seçimlerde Parlamentodaki 720 milletvekili yenilenecek. Ve maalesef sandıktan sağın şu yada bu renginin ağırlıkla çıkması bekleniyor. Avrupa'nın genelinde sağın alternatifi neo-faşist akımlara karşı merkez sağı güçlendirmek olarak görülüyor. (Almanya'daki AfD'nin bir kısım sağ parti tarafından dışlanması da böyle bir şey.) Ancak bir süre sonra bakıyorsunuz merkez sağdakiler faşist politikaların uygulayıcısı oluyor.
Önümüzdeki Pazar günü Belçika'da da seçimler var. Belçika’nın bölünmesini savunan neo-faşist Flaman Çıkarı Partisi’nin (Vlaams Belang) seçimden birinci çıkması bekleniyor. Bu partinin taraftarları sadece Valonlarla değil, başka etnik kökenden, dinden insanlarla da birlikte yaşamak istemiyorlar. Özetle biz zenginiz ve çoğunluğuz(%60), siz de kendi başınızın çaresine bakın diyorlar. Hem de sınırları ortadan kaldırmayı savunan belli ölçülerde de yapan Avrupa Birliği'nin merkezinde bunlar söyleniyor. Diğer partilerin buna karşı bulduğu çare sağcı bir siyasetin etrafında birleşmek ve hükümet olmak. Sağın alternatifi de sağ olarak böylelikle mutlaklaşıyor.
İşin doğrusu faşizmin akıl dışı hayallerine kendini kaptıran insanlar zamanla başka bir dünya olabileceği-yaratabilecekleri olasılığını da unutuyor. Dünyayı değiştirmek için yapılması gereken sadece "tutarlı" düşünceler üretmekle sınırlı olamayacağı açık. Bir yerlerden başlamalıyız...