Dünya savaşı olmaz mı?

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • İsrail bir nükleer güçtür. İran az sonra nükleer güç olacaktır. Savaşın bir aşamasında bu iki devletten biri diğerine karşı bu silahı kullanabilir. Duran Kalkan’ın dediği gibi Türk devleti bu iki gücü savaştırmak için bin takla atmaktadır.

Karar Gazetesi’nde Mustafa Karaalioğlu, Cumhuriyet Gazetesi’nde Nejat Eslen, belki başkaları da “neden dünya savaşı olmaz?” sorusuna cevaplar verdiler. Köşeleri dolduran yazıların özeti ise tek cümleliktir: “Çünkü termo-nükleer dehşet dengesi var.”

Dünya savaşı ile ilgili bu “olmaz” argümanı hiç kuşkusuz yaygın bir kanaati ifade ediyor. Gelin bu kanaati tartışalım.

Birinci Dünya Savaşı’nın en tehlikeli silahı, “zehirli gaz bombalarıydı.” Bu savaşta, savaşın cereyan ettiği şehir dışlarındaki alanlarda kullanılan zehirli gazlar orduları dehşete düşürmüştü. Bir an için bu silahın şehirlerde sivil halka karşı topyekun kullanıldığı durumu düşünenler milyonların öleceği sonucuna varmışlardı. Neyse ki silah sınırlı bir şekilde kullanıldı. Ve savaştan hemen sonra zehirli gazların kullanılması savaş suçu kapsamına alındı. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’nda ellerinde zehirli gaz silahları bulunan devletler bu silahı hiçbir zaman şehirlerin içinde de süregiden savaş alanlarında kullanmadılar.

Nükleer silah insanlık tarihinde bir kere kullanıldı. ABD Hiroşima ve Nagazaki’ye iki nükleer bomba attı. Ancak bu silah savaşı kazanmak için değil, Sovyetler Birliği’ni Avrupa’da durdurmak amacıyla kullanıldı. Çünkü Japonya Mançurya’da zaten Sovyet Ordusu, Pasifik’te ise ABD ordusu tarafından yenilmişti.

Ancak “Soğuk Savaş” süreci başlayınca ABD, 1949 yılında birkaç yüz nükleer bombayla Sovyetler Birliği’nin tüm askeri potansiyelini yok etmek amaçlı Dropshot Planı’nı yürürlüğe koydu. Sovyetler Birliği nükleer silaha sahip olunca Plan zorunlu olarak iptal edildi. Sovyetler’in kıtalararası balistik füzelere sahip olmasından sonra da meşhur terimle “dehşet dengesi” sağlanmış oldu.

Bu “dehşet dengesi” ABD’yle Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki savaşları önledi mi? Hayır. “Dehşet dengesi”nin iki ucu olan bu ülkeler, dünya savaşından beş yıl sonra Kore’de karşı karşıya geldiler. Birleşmiş Milletler’de alınan karar gereğince ABD ve müttefikleri Güney Kore’ye asker çıkarttılar. O dönemde BM Güvenlik Konseyi’nde olmayan ÇHC ordusu Kuzey Kore ordusuyla birlikte ABD ve müttefiklerine karşı savaştı. Bilindiği gibi bu savaşa, NATO üyeliği elde etmek için Türk devleti de katıldı. Kore Savaşı’nda kimsenin aklına nükleer silahları kullanmak gelmedi. Daha sonra Vietnam Savaşı’nda da ABD Kuzey Vietnam’ı destekleyen Sovyetler Birliği ile karşı karşıya geldi. Amerikan ağır bombardıman uçakları Sovyet SAM füzeleriyle düşürüldüğü halde, o zaman da nükleer silahlar gündeme gelmedi.

Demek ki “dehşet dengesine” rağmen, topyekun bir dünya savaşı olmasa bile, nükleer güçler defalarca birbirleriyle doğrudan ya da dolaylı savaştı ve bu savaşlara “dehşet dengesi” engel olmadı.

Günümüzde ise “dünya savaşı olur mu?” sorusu kadar saçma bir soru olamaz. Başkan Öcalan reel sosyalizmin çöktüğü ayların sonunda ABD’nin müttefikleriyle birlikte Irak devletine karşı giriştiği savaşla birlikte “Üçüncü Dünya Savaşı’nın” başladığını yazdı. Bu saptama Lenin’in Emperyalizm analizini günümüze yaratıcılıkla uygulanmasının bir sonucuydu. Dünya savaşları nedir? Dünya pazarlarının yeniden paylaşılması için yapılan savaşlardır. Reel sosyalizmin çökmesiyle birilikte Rusya, Doğu Avrupa, Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya’nın “sahipsiz ekonomik pazarlarını” yeniden paylaşma dönemi açıldı. İlk Basra Savaşı işte bu pazarları yeniden paylaşmanın adımı olarak atıldı. Daha sonra Çin’in kapitalizme dönmesiyle ortaya çıkan yeni rakiple dünya pazarlarını paylaşma kavgası derinleşti.

Şu anda dünyanın iki cephesinde savaş var. Birisi İsrail’in, Türkiye’nin ve İran’ın doğrudan yer aldığı Ortadoğu’daki savaş, diğeri ise Rusya-Ukrayna savaşıdır. Bir de Çin ile ABD arasında Tayvan gerginliği tırmanmakta. Bu savaşları ve gerginliği “dünya savaşı” yapan gerçeklik ise rakip devletler arasında dünya pazarlarını paylaşma kavgasıdır. Görünüşe göre bu savaşlar “bölgeseldir.” Ancak Ortadoğu’daki bölgesel mekanlı savaşa bütün küresel rakip güçler dolaylı yoldan katılıyorlar. Ukrayna-Rusya savaşı ise NATO’nun aldığı kararlar temelinde NATO ile Rusya-Çin bloku arasındaki savaşa doğru tırmanıyor.

Dünya savaşları pazarlar paylaşılana kadar sürer. Emperyalizm çağında dünya barışları, Pazar paylaşımının sonucunda ikinci paylaşıma kadar “savaşa ara verme” dönemleridir. Bu “ara verme” dönemlerindeki barış durumuna bakanlar, küresel güçlerin dünya pazarlarını “barışçı rekabetle paylaşabilecekleri” sonucuna varırlar. Bu görüşün ilk mucidi Alman Sosyal Demokratlarının geçen yüzyıl başındaki liderlerinden Kautsky’dir. Tarih bu beklentiyi boşa çıkarmıştır.  

Şu anda çatışan küresel güçler, özellikle Rusya, zaman zaman nükleer savaştan söz etmektedir. Üçüncü Dünya Savaşı nükleer savaşa dönüşebilir mi? Evet, Üçüncü Dünya Savaşı’nda nükleer silahlar patlayabilir. Patlayabilir ama, küresel güçler bu silahları nerede patlatır? Esas soru budur. Az önce yazdım. Nükleer bomba, ABD’nin elinde olduğu halde, mesela Normandiya çıkarması sırasında Avrupa’nın göbeğinde Nazi ordusuna karşı kullanılmadı, Avrupa’dan ve ABD’den binlerce kilometre uzakta, üstelik yenilmiş Japonya’ya karşı kullanıldı.

O halde soralım: Rakip devletler bu bombayı birbirlerine karşı değil de birbirlerini caydırmak için nerede kullanabilirler?

Cevap ne Ukrayna ve Rusya’dır, ne Tayvan ve Çin’dir. Cevap: Bu silahın kullanılma ihtimali olan bölge Ortadoğu’dur. İsrail bir nükleer güçtür. İran az sonra nükleer güç olacaktır. Savaşın bir aşamasında bu iki devletten biri diğerine karşı bu silahı kullanabilir. Duran Kalkan’ın dediği gibi Türk devleti bu iki gücü savaştırmak için bin takla atmaktadır. ABD ve İsrail hava savunma sistemleri İran’ın nükleer başlıklı füzelerini savuşturabilse de, İran’ın elindeki S-300 hava savunma sistemi İsrail füzelerini büyük ölçüde savuşturamaz.

Böyle olursa ne olur?

İsrail’le İran arasında yer alan dört parça Kurdistan ve Kürt halkı nükleer savaşın hedefi haline gelir.

Barzani kliği ateşle oynuyor. Ortadoğu’da ucu nükleer savaşa açılacak olan bugünkü savaşı durdurabilecek yegane güç olan Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı giriştiği ihanet Kurdistan’ı haritadan silebilecek ve Kürt halkını nükleer jenositle yok edebilecek bir sonucun yolunu açıyor. Bu ihanet Kurdistan tarihinde tanık olunan ihanetlere hiç benzemiyor. Türk devleti bir akbaba gibi tüm Kürdistan’ın üstünde KDP kliği denilen leş kargalarıyla birlikte dolanıyor.

Çare Öcalan’ın fiziki olarak başında bulunacağı Kürt Özgürlük Hareketi ve gerilla güçleridir. Kürt halkının sivil ve askeri güçlerinin ulusal birliği dört sömürgeci ülkeyi barış masasına oturtacak biricik faktördür. Ortadoğu Konfederalizminin geleceği söz konusudur.

Yani bizim geleceğimiz…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.