Faşizmi ortadan kaldırmak
Aykan SEVER yazdı —
- Faşizmin dünya çapında gücünü artırdığı bir dönemden geçiyoruz. Bu süreç yeni başlamadı. Faşizmin güç kazanması 3. Dünya Savaşı'nın Arap Baharı'yla ivmelenmesi sonrası Ukrayna Savaşı'yla yeni bir evreye geçmesi ve nihayetinde İsrail'in Filistin halkına dönük düzenlediği soykırımla doruğa ulaştı.
- Faşizmi ortadan kaldırmak istiyorsak gücün mantığına teslim olmadan "güç" olmanın yolunu bulmak şart. Zira karşımızdakiler sadece kavramlarla değil alabildiğine gelişmiş çok boyutlu silahlarla hükmediyorlar.
Geçtiğimiz hafta sonuçlanan Avrupa Parlamentosu seçimleriyle birlikte sağ'ın güncel alternatifinin faşizm olduğu biraz daha görünürleşti. Gazetemizde ülke ülke seçim sonuçları verildiği için ayrıntılara girmeyeceğim. Ancak şunu belirtmeden geçmek istemem, bazı ülkelerde mesela İsveç'te sosyal demokratların birinci olmasına bakıp bunun gelecek için çare olduğunu varsaymak kendini kandırmaktan öteye gitmez.
Faşizmin dünya çapında gücünü artırdığı bir dönemden geçiyoruz. Bu süreç yeni başlamadı. Faşizmin güç kazanması 3. Dünya Savaşı'nın Arap Baharı'yla ivmelenmesi sonrası Ukrayna Savaşı'yla yeni bir evreye geçmesi ve nihayetinde İsrail'in Filistin halkına dönük düzenlediği soykırımla doruğa ulaştı. Maalesef önümüzdeki zaman diliminde bunun daha ötesi bir çürümüşlüğün mümkün olamayacacağını kimsenin iddia edebileceğini ise sanmam.
Son yıllarda egemen sınıfların neo-liberal politikalar ve savaş zemininde sefalete sürükledikleri dünya halkları ve emekçi kesimler üzerindeki yönetme kabiliyetleri bir hayli zaafa uğradı. Faşizm bugün öncelikle egemen sermaye kesimlerinin ve onları temsil eden devletin bu açığını kapatma arayışının tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Göçmen düşmanlığı burada faşizmin doğasına uygun bir motif olması açısından işlevli.
Bütün dünyada faşizm örgütlenirken, yaygınlaşırken elbette aynı motifleri kullanmadığı gibi aynı biçimde de bir rota izlemiyor. Bu yüzden tek tek ülkelerdeki gelişmeleri incelemeye değer. ABD örneğine baktığımızda Biden-Trump ikilisinin temsil ettiği siyasetler açısından köklü farklılıklar yok. Her iki taraf da 3. Dünya Savaşı'ndan galip çıkmak isteyen "milli" sermaye kesimlerini temsil ediyorlar. Bunun gereğini de yapıyorlar. Örneğin bu minvalde bir çok tecrübeden sonra Biden'ın Trump'a göre daha barışçıl veya demokrat olduğunu iddia etmek olanaksız. Somut olan şey, örneğin Biden yönetiminin İsrail'in soykırımına destek verdiği Trump'ın ise bu politikayı yetersiz bulduğu ve daha fazla katliam istediğidir. Bir başka net olan şeyse, ABD savaş sanayi bütçesinin her iki başkan sırasında da trilyon dolara dayandığıdır. Ayrıca her ikisi de aileleri ve çevreleriyle birlikte sıradan suçlara batmış kişiler. Kollarına svastikalı pazıbent takmıyorlar diye onları faşist olarak niteleyemez miyiz?
Peki bu yeni faşizm türüne karşı nasıl mücadele edeceğiz? Birincisi kavramlardan başlayarak normalleştirilmesine izin vermeyeceğiz. Yani olanı popülizm yada aşırı sağ diye nitelemek bu doğallaştırma uğraşının bir parçası. ( TC'deki hakim rejimin "normalleşme" yutturmacasını da aynı çerçevede değerlendirmek gerekir. Rejim kayyum saldırısıyla gerçek yüzünü sergilerken CHP ile normalleşme lafları etrafında evcilik oynuyor.)
Aynı zamanda günümüz kapitalizmi, temsili demokrasi ve siyasetin gösteriye dönüştürüldüğü ilişkiyi deşifre etmek ve politik faaliyetin odağına "demokrasi için mücadele" değil, yeni bir dünya yaratmak için savaşa karşı mücadeleyi koymak zorundayız. Zira kapitalizm-emperyalizm ortadan kaldırılmadan onu sürdüren egemen sınıfların faşizmin de dahil olduğu şu ya da bu siyasal tercihi de yok edilemez. Burada kritik olan noktalardan biri siyaseti her anlamda "yerel" olmaktan çıkarıp faşizm ve onun kaynaklarına karşı mücadeleyle dünya çapında bütünleştirmenin yolunu bulmak olmalı.
Seçim yenilgisi sonrası, Fransa'da 2. Dünya Savaşı öncesi 1936-38 arasında Léon Blum'un başbakanlığındaki sürece gönderme yaparak Fransa'da yeniden şekillenen Halk Cephesi (Bu ittifakta Boyun Eğmeyen Fransa (LFI), Fransa Komünist Partisi (PCF), Sosyalist Parti (PS) ve Yeşiller (EELV) yer alıyor) gibi taktikler yukarıda sıraladığım çerçeveden uzak olduğu için faşizme karşı yıkıcı bir politika olmaz, belki kısmen geri çekilmeyi sağlayabilir. Seçim üzerine kurulu faşizmi geriletme, yok etme faaliyetinin de başarı şansı yok. Zira gerçek yaşamda dünyaya egemen olan sağ zihniyete alternatif olacak bütünlükte hareket/düşünce yaratılamadığı takdirde sandıkta gerçek bir seçenek olarak var olmak da mümkün değil. Sağ, egemen ideoloji gelecekten yoksun bugünkü yaşama bizi mahkum etmek için alternatifsiz olduğunu her gün kulağımıza bağırarak, gözümüze ve zihnimize sokarak rıza göstermemizi sağlamakla meşgul. Ve maalesef dünyanın çoğu bunu kabullenmiş durumda. Örneğin Meksika'da seçime "maskaralık" diyen Zapatistalara kulak vermek yerine "200 yıllık ülke tarihinin ilk kadın başkanı, önemli bir bilim insanı" gibi nitelemeler eşliğinde Sheinbaum bir umut abidesi olarak kutsandı. Halbuki Sheinbaum'un ustası Obrador yumuşatılmış neo-liberalizm uygulamaktan başka bir şey yapmamıştı.
Faşizmi ortadan kaldırmak istiyorsak gücün mantığına teslim olmadan "güç" olmanın yolunu bulmak şart. Zira karşımızdakiler sadece kavramlarla değil alabildiğine gelişmiş çok boyutlu silahlarla hükmediyorlar. Bu yüzden karşımızdaki gücü hiç hafife almadan yok etmenin yollarını aramak zorundayız. Bu çerçevede yeni siyaset yapma biçimleri geliştirmek kaçınılmaz.
Yeni sosyalleşme biçimleri ve bunun paralelinde en geniş insan topluluklar için yeni politikleşme ve mücadele biçimleri bulmamız lazım. Hali hazırda faşizme karşı çeşitli tepkiler var. Bunlarla da ortaklaşarak öğreneceğimiz çok şey mevcut.