Filistin için kimimiz öldük, Kimimiz Erdoğancı olduk
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Şuraya yazın: Filistin davasını yaklaşan seçim kampanyası için istismar ediyor. PKK’ye, Rojava’ya saldırmak için Gazze’de semayı karartan bomba dumanlarının arkasına gizleniyor.
- Muhalefet siyasi mücadelede havlu attı. Meydan AKP-MHP faşizmine kaldı. Bu iki parti şu anda mazlum Filistin halkını siyasi oyuncak yapmış oynuyor.
Muhalefet siyasi mücadelede havlu attı. Meydan AKP-MHP faşizmine kaldı. Bu iki parti şu anda mazlum Filistin halkını siyasi oyuncak yapmış oynuyor. Gazzeli çocuk ölüyor, Erdoğan çocuğun cesedini onu öldürenlere karşı değil, muhalefete karşı “bayrak” yapmış, sallayıp duruyor. Milliyetçilik yarışında Erdoğan’a en az üç-dört tur bindiren Akşener’e bile “İsrail ordusuna yazıl” diyor. Neredeyse Kılıçdaroğlu’nun Atatürk’ten kalma kalpağının orta yerine “Yahudi yıldızı” takacak.
Filistin derdi olan bir devlet başkanı böyle mi yaparmış? Ülke nüfusunun yarısını “Siyonist” ilan edecek kertede ağzından salyalar akıtır mıymış?
Yenikapı’da Türk milletinin partilerini purtilerini Cemaat’e karşı kucaklayan adam, çağırsa koşa koşa ardına dizilecek olan bu partileri neden çakma Filistin mitingine çağırmaz? Üstelik bizimkiler de içinde TBMM’nin tümü Filistin halkıyla dayanışma bildirisi yayınlamışken, acaba neden bunları bir kere daha HEDEP’ten uzaklaştırıp içlerine “Yenikapı ruhu” üflemeyi akıl etmez? “Yüzyıl önce Yunan’ı denize döktük, Pontus’u bitirdik, TKP’yi gömdük, Koçgiri’yi kana buladık, Şükrü Bey’i öldürttük, tetikçimizi de bir güzel astık, Cumhuriyet’i kurduk, şimdi Cumhuriyet’in, yüzüncü yılında İsrail’i ve Kurdistan’ı haritadan silmek için ‘ilk hedefiniz Akdeniz’dir,” diyerek neden İttihat Terakki paşasının haki, Nazilerin kahverengi üniformasını fırsat çıkmışken sentezleyip giymez? Neden Bahçeli körüklü çizme giyerken, bir çift de kendine ısmarlamaz?
Çünkü Erdoğan Akdeniz’de NATO izin vermedikçe kağıttan vapur bile yüzdüremez. 100’ncü yıl pastacısı Neçirvanlar TSK’ya kamuflajlık etmese değil “tayyare” Başûr semalarında sinek bile uçurtamaz. Kabadayılığı kendi halkına ve Kürt halkınadır.
Hamas bile bu soruyu sormuş olmalı ki, Erdoğan’ın “garantörlük” laflarına yüz vermedi, Katar’ı yardıma çağırdı.
Bu kerih fotoğraf neyi gösteriyor? Türk devletinin İsrail’i durduracak ne takati var, ne de niyeti. “Mavi Vatan” mucidi ve 15 Temmuz darbecisi mütekait Amiral itiraf etti: "Türkiye’nin İsrail’i durduracak ekonomik, siyasi ve askeri kuvveti yoktur" dedi.
Erdoğan ne yaptı? Kemalistlerle dalga geçercesine, Cumhurbaşkanlarının geleneksel olarak Dolmabahçe’de her Cumhuriyet’in yıldönümü vesilesiyle selamladığı, bu Barbaros ahfadı Amiralin deniz filosunu, İngiliz filosuna sığınıp “tüyen” Vahdettin’in köşkünde selamladı. "Ördeklerden bir filo, bir de kazdan amiral" yani. Amerikan ve İngiliz, Rus ve Çin dev filoları denizlerde birbirlerine karşı vaziyet alırken, bu komik geçit töreni devletin Kürt’e karşı sırtlanken, İsrail’e karşı fasarya olduğunu gösterdi.
Türk filosu Boğaz’da sultan eğlendiriyor, Küresel emperyalizmin filoları savaşa hazırlanıyor. Öyle olmasa Barbaros Recep Tayyip Hayrettin Paşa, Boğaz’da “Vahdettincilik” oynamaz, bıçkın leventlerini forsalarının pazu gücüyle, cüppeli Ahmed’in üfürükten rüzgarıyla Akdeniz sularına salmaz mıydı?
Zavallı bahriyeliler kırmızıya boyalı sakal koyverip Barbaros kılığında bir tuhaf marşı öyle haykıraraktan değil, mırıltıyla çığırıyorlar.
“Vahdettin Köşkü önünde yatar gemiler
Atar kuru sıkı topu millet iniler
Aman da İrecebim izin ver bize
İzin de vermez isen dök bizi denize…”
Marmara’da bu marşı işiten ne kadar palamut, levrek, barbun, hatta pislik bile yiyebilen kefal varsa, deniz mahlukatının keffesi, bunlar denize dökülmeden çoluk çocuk göç edecektir.
Erdoğan hiçbir şeydir, “her bir şeydir.”
Mesela fena halde milliyetçidir değil mi? Öcalan sıkıştırınca “milliyetçiliği ayaklarının altına almıştır.” Avrupa’nın kilisesi sıkıştırınca “papaz cüppesi bile giyerim” demiştir. Az sonra Havra sıkıştırsın, “Ağlama Duvarı’nda” seller gibi göz yaşı döker.
Kazara Bekri Mustafa mezardan kıyam etse, vallahi, billahi, tillahi onunla sofra kurar “dinini imanını meze eder”, şarabı zemzem suyudur diye kafaya diker. Cumhuriyet tarihinin beşte birinde bu Cumhuriyet’in sahib-i aslisi olduğunu iddia eden Türk milleti “binbir surat Recep’i” seyrede seyrede kıblesini şaşırmış, Amerika’ya dönüp mü namaz kılsam, yoksa Rusya’ya mı dönüp kılsam diye diye Kabe’nin yolunu şaşırmış, Mescid-Aksa’da Haham’ı imam belleyip, “Şalom” diye diye inlemiş, sonunda zıvanadan çıkar olmuştur. Şuraya yazın: Filistin davasını yaklaşan seçim kampanyası için istismar ediyor. PKK’ye, Rojava’ya saldırmak için Gazze’de semayı karartan bomba dumanlarının arkasına gizleniyor. Seçim bitsin, bu defa Netanyahu’nun elini sıkmak şöyle dursun, küfürlerinin bedeli olarak öpüp başına koymak zorunda kalacak.
Bu rezilliğe karşı çıkmak şart. Filistin halkı azizdir. Onu bu rezilliğe kurban etmemek, Hamas’ın, Hamas lideri Erdoğan’ın elinde alet olmasına isyan etmek gerek. Gazze’de ateşkes, Kurdistan’da barış için ayağa kalkma zamanıdır. Filistin ve Kurdistan halklarının soykırımdan geçirilmesine dur demek için bütün barışseverler birleşmelidir.
Ama bu yetmez. Mitinglerle, demeçlerle, barış demekle emperyalist savaşlara son vermek mümkün olmaz.
Her halk kendi devletinin emperyalizmini tıpkı gerillanın yaptığı gibi durdurmalıdır. Ya konfederal devrimci süreç emperyalist boğazlaşmayı durdurur, ya da eğer nükleer vahşet önlenebilirse bu savaş bölgesel devrimlerin zaferine yol açar.
Tekrar öğrenmenin anasıdır diyerek tekrar edeyim:
Barış amentümüzdür.
Şu anda savaş yangınının Ortadoğu’ya yayılmasını önlemek acil işimizdir. Öyleyse ateşkes.
Kalıcı barış için stratejik görevimiz de tüm zinciri sürükleyecek olan ana halkayı kavramak, “Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm hamlesiyle” ateş bacayı sarmadan barışa, özgürlüğe, demokrasiye ve refaha yürümektir.