Köln’de tazelenen hafıza
Selim FERAT yazdı —
- Köln’de ilk duygum, 32 yıl önce yapılan birinci Uluslararası Kurdistan Kültür Festivali’ndeki duygumla uyum halindeydi. 32 yıl arayla gerçekleşen bu iki çaplı etkinliğin motor gücü gençlerden oluşuyordu.
Köln’de ilk duygum, 32 yıl önce yapılan birinci Uluslararası Kurdistan Kültür Festivali’ndeki duygumla uyum halindeydi.
1992 yılında Bochum kentindeki festivalde, 60 bin kişilik stadyumun yarısı dolmuşken, birlikte oturduğumuz arkadaşla seslice stadyumda yaklaşık otuz bin kişinin olduğunu tahmin etmiştik.
Yanımızda oturan tecrübeli bir Kurdistan’lı bize, "sizin ya matematiğiniz iyi değil ya da gözleriniz iyi görmüyor, burada yarım milyon insan var“ demişti. Susmuştuk.
Köln’de Ren nehrinin Dom kilisesinin karşı yakasındaki alana dolan binlerce kişi, gelecek binlercesini beklerken, katılımcıların ne kadara ulaşacağıyla ilgili tahminleri duymak istedik.
Tahminler 80 bin ile 200 bin arasındaydı.
Benim iki defasında da anladığım: Beklentimiz büyük, umudumuz büyük.
İkinci uyumlu duygum, Köln yürüyüşüyle Bochum festivalindeki müşterek coşkuydu.
Festival, Kurdistan için etkinlik açısından bir ilk, Köln yürüyüşü Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için atılan adımların toplamını tarihe deklere eden bir açılımdı.
32 yıl arayla gerçekleşen bu iki çaplı etkinliğin motor gücü gençlerden oluşuyordu.
Otuz iki yıl sonra "Em kîne?, Apocîne“ nostaljik parolasıya yeniden karşılaşmak, genç kitlenin bilinçaltı hafızasının beklen(en)medik bir tekerrürüydü.
Ender duyduğum "İntikam/PKK“ sloganı, yürüyüşün gençlerden oluşan bloklarının ana parolalarından biriydi.
Yürüyüşün sonundan başına kadar hızlı yürüyerek resim kareleri edinmek istedim.
Orta bloklardan birinde, "Bu kitle çok güzel organize oluyor" düşüncesini 20’li yaşlarda bir gençten not aldım.
"Bijî, bijî Rojava!“ sloganı, yürüyüşle birlikte son yılların gündeminin çözüm bekleyen bir Kurdistan parçasını yükseltiyordu.
"Bê serok jîyan nabe!“ şaşırtmadı; gündemin ana konusuydu.
Miting alanında, gözlerimin içine bakarak, kim olduğunu tahmin etmemi isteyen; bana göre hala delikanlı olan birinin, otuz yıl Türk zindanlarında mahkum edilmiş bir mücadele adamı olduğunu duyduğumda, gurur duydum.
Uzun yıllar kendisine örnek olan hocalarının, günün birinde mücadele defterini kapattığını anlatan öncü bir Türk devrimcisinin anılarını dinliyorum.
Vakur, tecrübeli ve bilincini koruyan bir kadro.
Özeleştiri yapmayan bir hareketin, yeni çıkışlar yapma kudretinden yoksun olduğu varsayımının yerinde olduğuyla ilgili bir tablo çiziyor.
Kurdistan mücadelesine saygı duyuyor. Türk solunun kendi tecrübeleri var, geçmişi üzerinde yeniden yükselmesini diliyor. Umutlu ve yeni bir mücadele blokunun aktifleşeceği konusunda inançlı ve inatçı olduğunu duyuyorum.
TİP ile ilgili düşüncelerini merak ediyorum.
Genellikle olumlu bir tablo çiziyor.
Solu temsil etmede bir opsiyon olduğundan kuşku duymuyor.
TİP’in HEDEP ile ilgili talihsiz açıklamalarıyla ilgili olarak, solun sosyal genlerinin bilinçaltında saklı olan şovenizm duygusuna işaret ediyor.
Türk şovenizminin solun bilinçaltı dehlizinde pusuya yatan bir tehlike olduğunu ve solun kırmızı düğmelerinden birine bastığınızda, beklenmedik bir şekilde yükselerek, sosyalist bilinci dinamitlediği hipotezi, benim çıkarımım.
Bu da solun bir çocukluk hastalığı; reşitliğe varmasını diliyor ve ayrılıyorum.
Sonrasında yürüyüşe katılanların, mücadeleyi yürütenlerin gölgesine sığınarak, uzun soluklu bir mücadelede ısrarlı oldukları resim karelerini, ortak bir tabloya yerleştirme çabasına giriyorum.
Renkli bir topluluk. Ortak paydada, yakalarını ele vermeyen gerilla güçleri duruyor.
Avrupa’da yaşayan Kürtler bu yürüyüşte, özellikle Rojava ve Şengal yakalarını biraraya getirme çabasında.
Adım adım Rojava’ya, Şengal’e doğru yol alacaklar.
Ama Öcalan‘sız değil! Öcalan’sız asla!
Köln’de tazelenen ortak hafıza; son aldığım not bu oldu.