Neden dünya demokrasi hareketi?

Demir ÇELİK yazdı —

  • İsrail‘in soykırımına karşılık Türkiye ve İran’ın inkarcı, katliamcı, sömürgeci ve soykırımcı zihniyetini görmeyen, bu devletleri uluslararası yargının önüne çıkarmayan ve gerekli yaptırımlara gitmeyen BM de, en az bu devletler kadar suçludur. Bu nedenle Dünya Demokrasi Hareketi’ni örgütlemek dünya ezilenlerinin, yoksullarının ve halklarının en başta gelen görevi olmalıdır.

Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu’nda; "Atılan bu tarihi adımın, Filistin'in Birleşmiş Milletler üyeliğine giden yolda artık son dönemeç olmasını temenni ediyorum. Filistin’i tanımayan diğer devletleri, bu kritik dönemde tarihin doğru tarafında yer alarak Filistin devletini bir an evvel tanımaya davet ediyorum", sonrasında da gazetecilerle yaptığı röpartajda Erdoğan; “Ben Hamas’a terör örgütü olarak bakmıyorum. Topraklarını koruyan bir direniş grubudur" demiş.

Kürdistan’ı sömürgeleştiren bir başka ülke olan İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ise; "Dünya, şiddeti derhal durdurmalıdır. Gazze ve Lübnan'da kalıcı bir ateşkes sağlanmalı. Bölgeyi ve dünyayı ateşe vermeden bu rejimi durdurun. İsrail'in elinde başka bir Gazze olmasına izin vermeyeceğiz. Ancak Hizbullah bunu tek başına yapamaz. Hizbullah, Batılı ülkelerin, Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin en gelişmiş silahlarla desteklediği bir rejime karşı tek başına duramaz" demiştir.

Irak ve Suriye bir yana, sadece Türkiye ve İran cumhurbaşkanlarının sürece, savaşa ve haklara yaklaşımlarını ele aldığımızda ne kadar samimiyetten uzak, pragmatist ve inkarcı olduklarını görebiliyoruz. Sömürgeci dört ülke arasında Kürdistan’ın en büyük parçalarını ilhak eden bu iki ülkenin jeo-stratejilerinin Kürt ve Kürdistan karşıtı olduğunu biz Kürtlerin görmesi gereken hakikat olmaktadır.

Türkiye, Müslüman olduğu için Hamas‘a sahip çıkarken, ekseriyeti Sunni ve Şafi olan Müslüman Kürtleri yüzyıldır katliam ve soykırımlardan geçiriyor. 21. yüzyılda bile dilini, kimliğini, kültürünü yasaklıyor. İnkar, katliam ve soykırımı Kürtlere yaşatıyor. Aynı şekilde İran, Hizbullah‘a "Müslüman hareketidir" diye sahip çıkarken her gün Kürtleri idam ediyor. Hizbullah’ı yıllar yılıdır Ortadoğu‘da vekalet savaşı için kullanan İran, Müslüman Kürtlerin haklarını gasp etmeye, inkar ve idamlarına devam ederken, Yarsan Kürtlerinin inancını, ibadetini yasaklıyor, zoraki göçertiyor ve katliamlar uyguluyor.

İsrail‘in soykırımına karşılık Türkiye ve İran’ın inkarcı, katliamcı, sömürgeci ve soykırımcı zihniyetini görmeyen, bu devletleri uluslararası yargının önüne çıkarmayan ve gerekli yaptırımlara gitmeyen BM de, en az bu devletler kadar suçludur. İsrail’in soykırımına karşı 79. Genel Kurulu’nda hak, adalet ve barışı dillerinden düşürmeyen bu iki lidere hiç kimse karşı çıkmamış, onların soykırımlarını dillendirmemiş, hesap sorulması gerektiğini, dolayısıyla Kürtlerin soykırımının da gündemleştirilmesi için genel kurul talebinde bulunmamıştır. Ülkesi bin yıllardır işgal ve ilhak altında olan 60 milyon Kürt’ün statüsüzlüğü kimsenin umurunda olmadığı gibi maruz kaldıkları inkarcı ve soykırımcı zihniyet de kimsenin umrunda değildir. Bu kimsesizliği ve duyarsızlığı Alevi, Sunni, Ezîdî, Müslüman, Yarsan, Kakai ve Ehli Haq gibi her inançtan Kürtler ile Bakur, Başûr, Rojava ve Rojhilat‘ta yaşayan Kürtlerin tümünü kapsayan siyasal örgütlü birliği ve birlikte mücadelesi aşacaktır. Başka da bir yol da kalmamıştır. Çünkü BM gibi uluslararası kurum bile günümüzde meşruiyetini ve işlevini yitirmiş, halkların ve inançların meşru, demokratik temel taleplerini karşılamaktan uzaktır. Zaten kuruluş amacı ve misyonu emperyalistlerin çıkarlarını korumak ve bu doğrultuda devletli sistemi dizayn etme, denetim ve kontrolde tutmadır. Bu nedenle BM işlevsiz ve inisiyatifsizdir. Bu inisiyatifsizliğin nedenlerine gelecek olursak;

1. BM‘in kuruluş amacı milletlerin, halkların ve inançların haklarını korumak değildir. BM; devletli sistemin, özellikle de emperyal güçlerin çıkarlarını korumak amacıyla oluşturulan devletler birliğidir. Bu nedenle devletlere asimilasyonu, kültürel kırımı ve katliamları hak görmektedir.

2. BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi(ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa)‘nın gündemleri ve görüşmeleri veto hakkına sahip olmaları. Daimi ülkelerden birinin çıkarına ters düşen kararı veto etme, BM’nin müdahaleci ve caydırıcı adımlar atmasını engelleme hakkının olması.

3. BM, 1945'teki dünya düzeni üzerine inşa edilmiş, günümüzün çok kutuplu, karmaşık ve dinamik uluslararası ilişkilerini yönetememektedir. Çok kutuplu ve halkların karşılanmayan haklarının mevcudiyeti karşısında, BM daha aktif, daha radikal ve daha adil ve devletli sisteme karşı halklar ve inançlar lehine kendisini re-organize etmek zorundadır. Aksi taktirde anlamsız ve işlevsiz olacaktır.

4. BM, savaş ve insan hakları ihlallerine karşı etkili ve caydırıcı değildir. Son 35 yıldır devam eden 3. Dünya Savaşı’nda yaşanan siyasal, sosyal, kültürel, ekolojik ve inançsal kırım ve insani krizlerde BM‘in etkisiz ve inisiyatifsizliği onu tartışmaların odağına koymuştur.

5. BM, üye ülkelerin sağladığı finansal katkılara bağımlı olduğundan onların savaşçıl politikalarına, hak ihlallerine, asimilasyona ve katliamlarına karşı yaptırmalara gidemez. Devletli sisteme karşı halkların, inançların haklarını savunacak özgüce ve özerk yapıya sahip değildir. Bu durum, BM’nin bağımsız hareket etmesini sınırlandırmakta, meşruiyetini sorgulamakta, asli görevi olan barışı koruma, çatışmaları önleme ve uluslararası hukukun uygulanmasını sağlamada inisiyatifsizliğine neden olmaktadır. Bütün bunlardan hareketle yakın gelecekte çok daha büyük ölçüde işlevsiz ve inisiyatifsiz olacak olan BM’ne alternatif Dünya Demokrasi Hareketi’ni örgütlemek dünya ezilenlerinin, yoksullarının ve halklarının en başta gelen görevi olmalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.