Nice festivallere

Demir ÇELİK yazdı —

  • Tekdüze, rutin olanı değil çokluğun ve çeşitliliğin hayat bulduğu kültürel soykırıma karşı mücadelenin meşru zemini olarak festivallere yaklaşmalı, sorumluluk üstlenmeliyiz.
  • Müziğin yan ısıra sinema, tiyatro, resim, edebiyat başta olmak üzere Kürt kültürünün tarihi yapım ve yaratım faaliyetlerinin tümünü kapsamalı, bu değerleri uluslararası platformlara taşıyabilmeye hizmet etmelidir festivaller.

21 Eylül 2024 Cumartesi günü 32. Uluslararası Kürt Kültür Festivali gerçekleşecektir. Avrupa’da 1992’den beri kesintisizce sürdürülen bu festivalin Kürtlerin ruhsal, kültürel, sanatsal, maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli bir işlevi olmuştur.

Avrupa’da ilk festivalin gerçekleştiği tarihlerde Bakurê Kürdistan’da Kürt dili, kimliği ve kültürü yasaktı. Diline, kimliğine ve kültürüne sahip çıkan Kürtlerin 4.000 köyü yakılıp yıkılmış, 17.000 Kürt "faili meçhul"lerle katledilmiş, yüz binlerce Kürt toprağından kutsalından kopartılarak metropollere sürülmüş, kendilerine asimilasyon ve kültürel soykırım dayatılmıştı. Onca baskı ve zulme boyun eğmeyen Kürtler, faşist anayasa ile yönetilen ülkede, her tür anti demokratik seçim yasalarına rağmen dişe diş bir mücadele ile 1999’da 36 yerelde söz, karar ve yetki sahibi oldular. Kürt Siyasal Hareketi’nin mücadelesi sonucu Bakurê Kürdistan’da gelişen serhildanlarla siyasal uyanış ve aydınlanmanın yaşandığı bu süreçte, kazanılan belediyeler üzerinden Kürtler, tarihlerinde ilk kez özgür iradelerinin inisiyatifi ile festivaller düzenleyip organize ederler. Kıt kanat bütçelerine rağmen kültürel ve sosyal aydınlanmaya yol açsın diye 2000’den itibaren düzenlenen festivaller ve kültürel etkinliklerle, Kürt coğrafyasında adeta rönesans yaşanmaktaydı.

Müzikten sinemaya, tiyatrodan resime ve güzel sanatlara, el sanatlarından edebiyata kadar her alanda Kürtler yapım ve yaratım faaliyetlerine girişmiş, milyonlarla birlikte kültürel aydınlanma yaşanıyordu. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere, onlarca il ve ilçede festivaller  düzenleniyor, geri kalan yerellerde müzik şölenleri adı altında etkinlikler organize ediliyordu. Milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi ulus- devlet dilimizi, kimliğimizi ve kültürümüzü inkar etme ve yasaklamakla kalmamış, kültür-sanat araçlarını ve enstrümanlarını da günahtır diyerek halkımızın erişimine engel oluyordu. Çünkü toplumsal uyanışı, aydınlanmayı ve kendi öz kimliğinin ve kimlik değerlerinin bilincine Kürtler varsın istemiyordu.

2000’lerle birlikte yerel yönetimlerin Kürt toplumunun öz yönetim güçlerine dönüşmesi ile başlayan bu süreç, tarihi önemde olan bir süreçti. Vatandaşı oldukları ülkenin anayasasında isimleri, dilleri ve kültürel değerleri inkar edilen, insan olmaktan ileri gelen tüm hakları gasp edilen Kürtler, ilk kez kendi kendisini yönetmenin kazanımlarıyla tarihe adeta not düşüyordu. Kültür evlerinde kültürel ve sanatsal faaliyetlerde bulunuyor, eğitim destek evlerinde anadiline erişiyordu. 2000’de başlayan ve 2016’da kesintiye uğratılan bu süreçte 40’ın üzerinde yerelde gerçekleşen festivallerde sanatsal ve kültürel değerler üretilmiş, topluma mal edilmişti. Türk devleti, 2016 kent savaşlarıyla bu süreci tersine çevirmenin siyasal operasyonuna giriştiğinden beri kültürel ve sosyal aydınlanma sekteye uğramış, Kürt dili, kimliği, müziği ve halayları yeniden yasaklarla karşı karşıyadır.

Fiziki ve kültürel soykırım devam ettiğinden, Avrupa’da 32 yıldır sürdürülen ‘Uluslararası Kürt Kültür Festivali’ büyük önem arz ediyor. Avrupa kıtasında Newroz’dan sonra en büyük etkinlik olan festivale dört parça Kürdistan’dan milyonlar akmalı, diline, kimliğine, kültürüne sahip çıkmalı, ulusal demokratik taleplerin ete kemiğe büründüğü festivale dönüştürmeliyiz. Bu anlamda da festival; kültürel soykırım ve asimilasyona, endüstriyalizme ve popüler kültüre karşı Kürt aydınlanmasına yol açmalıdır. Asimilasyon ve kültürel soykırıma karşı; müzik, edebiyat, sinema, tiyatro ve görsel sanatlar üzerinden Kürt dilini ve kültürünü geliştirmek, Kürt kimliğini korumak en temel meşru savunmamız olmalıdır. Bu anlamda da festival sadece popüler sanatçıların sahne aldığı formata hapsedilmemelidir. Müziğin yan ısıra sinema, tiyatro, resim, edebiyat başta olmak üzere Kürt kültürünün tarihi yapım ve yaratım faaliyetlerinin tümünü kapsamalı, bu değerleri uluslararası platformlara taşıyabilmeye hizmet etmelidir festival.

Açık alanda müzik, folklor ve govend gösterileri toplumsallaştırılmalı. Kapalı mekan ve salonlarda Kürt sineması, tiyatro ve resim sanatı başta olmak üzere görsel sanatlar icra edilmeli, gösteri sanatları çeşitlendirilmeli, farklı konularda panel ve konferanslar örgütlenmelidir. Rojava devriminin romanını, filmini ve tiyatrosunu uluslararası klasiklere dönüştüren misyonu yüklenmeli, bu amacı gerçekleştirmek üzere bir sonraki festivale bugünden hazırlanmalıyız.

Açık alanda ve kapalı mekanlarda yürüteceğimiz kültürel ve sosyal aydınlanma faaliyetlerimiz demokratik, ekolojik ve cins özgürlükçü paradigmamız esasına uygun olmalıdır. Çevresini, doğasını kirleten değil, sürdürülebilir eko-sisteme hizmet eden anlayışla hareket etmeli, kültürel ve sanatsal alan ve mekanlarımızı temiz tutmanın anlayışı, tutumu ve yaklaşım içinde olmalıyız.

Kapitalist modernitenin bencil, bireyci, tüketen popüler kültürünü değil, değiştiren, dönüştüren Kürt Aryenik kültür değerleri ile festivallere yaklaşmalıyız. Bu nedenle tekdüze, rutin olanı değil çokluğun ve çeşitliliğin hayat bulduğu kültürel soykırıma karşı mücadelenin meşru zemini olarak festivallere yaklaşmalı, sorumluluk üstlenmeliyiz. Bu anlamda da aydınımızdan entelektüelimize, sanatçımızdan yazarlarımıza, yaratan ve üreten herkes ve her kesim festivalde yer almalı, gerekli katkı ve faaliyetlerden kendisini esirgememelidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.