Ortak yaşamı esas almak
Demir ÇELİK yazdı —
- Aşure, bolluk ve bereketin olduğu kadar, ortak yaşamın simgesi olarak paylaşılması toplumsal bağları güçlendiren, toplum kesimlerini birbirine yakınlaştıran, kötülüklere karşı insanı iyide, güzelde ve doğruda buluşturan bir toplumsallığa sahiptir.
Kadim ve otantik tarım toplumunun değerlerini güncellemeye çalıştığımız bugünlerin önemli faaliyetlerimizden biride Aşurenin pay edilmesidir. Aşure; buğday, nohut, fasulye, kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı, ceviz, fındık, nar taneleri, şeker, tuz başta olmak üzere farklı tat, farklı renk ve farklı kıvamdaki temel bileşenlerden oluşan ortaklaşmacı kültürden bize aktarılan toplumsallığımızın önemli bir değeridir.
Çeşitli dini kaynak ve rivayetler; Aşurenin, Hz. Nuh'tan beri bilinip yenildiğini söylemektedir. Büyük Tufan'dan kurtulan Hz. Nuh'un, geminin karaya oturması sonrasında gemide kalan son gıdaları tatlı kıvamına kadar pişirdiğini, kurtulmaları şerefine bu tatlı kıvamını yediklerini söyler dini kaynaklar.
Ancak iyi incelendiğinde Aşurenin Neolitik Tarım devriminden beri Mezopotamya halkları ve inançlarının ortaklaşmacı kültürlerinde yaşattıkları kadim bir gelenek olduğu görülecektir. Su, tuz, şeker ile birlikte buğday, nohut, fasulye başta olmak üzere farklı gıdaların bir arada pişirilmesi, bu tatlının tarımcı toplumla ilişkisini göstermektedir. Gıda ekimi ve dikimi kültürünün yaşandığı ortaklaşmacı toplumda paylaşmaya, dayanışmaya ve ortaklaşmaya dayalı ahlaki değerlerin yaşanıyor olması işin doğası gereğidir. Bununla birlikte doğadaki canlı, cansız her şeyi bir ve eşit gören doğa inancı; birinci ve ikinci doğanın çokluğun ve çeşitliliğin fonksiyonu ile kendisini yenilediğinden hareketle, her şeye kutsiyetle yaklaşmaktaydı.
Tarım Devrimi'nde doğadan elde edilen farklı renk, farklı özellik ve tattaki gıdaların birlikte pişirilmesinin neden olduğu bu yeni tat ve değeri birlikte pay etmek, eko-sistemin doğurganlığına duyulan şükrandır. Bu şükran geleneğine Mezopotamya halkları ve inançları süreç içerisinde yeni ritüeller ve değerler katarak, bugünlere taşırmışlardır. Dört anasır madde olarak görülen su, hava, güneş ve toprağın döngüselliğiyle yaşanan bolluk ve berekete duyulan mutluluğun, insanın kök hücresi değerlerinden biri olarak Aşure tarihteki yerini almıştır. Binlerce yıldır yok edilmeyen, en zor şartlarda dahi sürdürülen ortak yaşamdan kalan bu gelenek, birlikte pay etme, lokmalarımızla eşit olma, duyguda, tasada bir olma halinin kendisi olmaktadır.
Kişisel ve bireysel olma yerine, ortak olma ve birlikte olmanın, tüme varmanın kültürüdür Aşure. Aşurenin bu çoklu özellikleri nedeni ile farklı dönemlerde, farklı medeniyet ve dinler tarafından farklı yorumlanmış olsa da, tarihsel işlevini yitirmeden hala Aleviler tarafından sürdürülmesi, insanlık değerlerinin her tür kuşatmaya rağmen kolayca ortadan kaldırılamayacağını göstermektedir. Tarihin her döneminde evrensel karakterde olan ortaklaşmacı toplumun ahlaki ve politik değerleri mazlum, mağdur ve ezilen halk kesimleri tarafından bayraklaştırılarak bugünlere taşınmışlardır. İktidara, saltanata karşı, zulme ve katliamlara karşı hak, hakikat ve barıştan yana olma evrensel değerleri ile mağdur ve mazlumları sahiplenmek, onları yad etmek için bu kadim tarihi geleneği onlar adına pay edegelmişlerdir.
Kerbela'da iktidar İslam'a boyun eğmeyen, iktidar ve saltanata karşı hak ve hakikatten yana olan Hz. Hüseyin'in, Yezid'in askerleri tarafından katledilmesine itiraz ve isyan manasında inanç sahipleri hem oruç tutarlar hem de Aşureyi pay ederler. Aşurenin paylaşılması, toplumsal dayanışma, yardımlaşma ve ortaklaşmanın kültürüdür. Bolluk ve bereketin olduğu kadar, ortak yaşamın simgesi olarak paylaşılması toplumsal bağları güçlendiren, toplum kesimlerini birbirine yakınlaştıran, kötülüklere karşı insanı iyide, güzelde ve doğruda buluşturan bir toplumsallığa sahiptir. Zalime ve insanlık dışı iktidarlara karşı yaşamı yeniden var etme, acılara ortak olma, birlikte ortak yaşamı kurma, barışta, sevgide ve hakta buluşma amacını güder. Bu amaca hizmet etsin diye Alevi Canlar, günlerdir büyük bir özveri ve dayanışma içindedirler. Kapitalist modernitenin her şeyi tatsız, tuzsuz bıraktığı, her şeye alınıp satılan meta anlayışıyla yaklaştığı günümüz dünyasında, paylaşmaya, dayanışmaya ve ortaklaşmaya ekmek kadar, su kadar ihtiyacımız vardır. Kapitalist modernitenin bireyci, bencil zihniyetinin aksine eşit, özgür toplum inşası ve inanç hakikatinin yaşatılması için biz ezilen mazlum halkların ve inançların bu dayanışması büyük umut olmaktadır.