Yarını kazanmak için
Demir ÇELİK yazdı —
- Erdoğan, yanına kuvvet komutanlarını alarak MHP, BBP, DSP ve Hüdapar genel başkanlarıyla birlikte Ahlat’ta verdiği fotoğrafla Kürtlere fiziki, siyasi ve kültürel soykırımı hangi güçler, yol ve yöntemlerle birlikte hangi yapılarla sürdüreceğini çok net göstermiş oldu.
Hacı Bektaş-i Veli Anma törenlerinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı üzerinden devşirdiği Alevi dedeleri ile fotoğraf çektiren inkârcı, katliamcı zihniyet, Kurdistan’ın işgal ve ilhak edilişinin yıl dönümünde de başka bir fotoğraf karesi ile Kürtlere soykırımda ısrarcı olacaklarını gösterdi. Selçukluların 1071’de Malazgirt savaşı sonrasında Kurdistan’ı ilhakının yıl dönümünde Erdoğan, yanına kuvvet komutanlarını alarak MHP, BBP, DSP ve Hüdapar genel başkanlarıyla birlikte Ahlat’ta poz verdi. Bu fotoğraf karelerinin ilkinde Alevilere dönük kültürel soykırımda sınır tanımayacaklarını gösteren iktidar, ikincisinde de Kürtlere fiziki, siyasi ve kültürel soykırımı hangi güçler, yol ve yöntemlerle birlikte hangi yapılarla sürdüreceğinin mesajını vermiş oldu. Türk devleti, bu her iki fotoğrafla kuruluş kodlarına bağlı olduğunu, 30 Ekim 2014 MGK'nın ‘çöktürme planı’ kararında ısrarcı olduklarının mesajını verdi. Devlet Kürtlerin, Alevilerin ve demokrasi güçlerinin inkârı, katliamı ve soykırımındaki kararlığını bir kez daha göstermiş oldu. Devletin söz konusu bu zihniyetini görmeyenlerin aksine büyük tehlike ve risk altında olan Kürtler ve Aleviler tez elden bilinmezliklerin derin uykularından uyanmalı, yapılması gerekenler üzerinde yoğunlaşmalı, soykırıma ön almalıdırlar.
Her şeyden önce bize demokrasi diye pazarlanan bu ceberrut sistemle hem yüzleşmemiz, hem de hesaplaşmamız gerekiyor. Günümüz kapitalist- emperyalist sistem; toplumun egemenlere rızalık vermesi, yönetilmeye ikna olması adına parlamentarizmi devreye koymuş. Parlamenter sistem aracılığıyla bireylerin ve toplulukların seçime katılmasına demokrasi diyerek toplulukları sistem içileştirmekte, onları meşru ve demokratik taleplerinden uzak tutmaya çalışmaktadır. Bu her iki fotoğraf; inkâr edilen, katliamlar ve soykırımlara uğratılan toplum kesimleri için tehlike ve riskin devam ettiğini göstermesi açısından hafızalarımıza kazımamız gerekmektedir. Bu anlamda Türkiye gibi inkârcı, soykırımcı zihniyetin iktidarda olduğu günümüz rekabetçi otoriterizm koşullarında, demokratik toplum için yapılması gerekenlerin asgari müşterekinde ortaklaşmak oldukça önemli konu olmaktadır. Başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere bu zihniyetin zulmüne uğramış toplum kesimleri özgürlükleri ve sorumlulukları bilinci ile yan yana gelmesi, demokratik değerler ve insan hakları için birlikte mücadele etmelerinin siyasal programını oluşturmalı, örgütlü güce dönüştürmeliyiz.
Toplum ve topluluklar; özgüç üzerinden kendi meşru taleplerini sahiplenecek örgütlü güce sahip oldukları, siyasi iradelerini, seçme ve seçilme haklarını savunacak ve sahip çıkacak iradi güçte olmaları halinde demokratik toplum mümkündür. Bu örgütlü güç üzerinden devletin ve iktidarın her tür algı operasyonuna, manipülasyonuna karşı yaygın, örgütlü, özgür ve objektif medya ağlarıyla toplumu aydınlatma faaliyetinden geri durmamalıyız. Medya, iktidarın faaliyetlerini denetleyen, halkı objektif ve doğru haberlerle bilgilendiren, toplumun çoklu kimliklerine ve çoklu kültürlerine saygılı olan yayın politikalarıyla demokratik değerleri sahiplendiği oranda demokratik toplum ete kemiğe bürünecektir. Birinci ve ikinci doğanın sürdürebilirliğinin etik kurallar sahibi, etnik kimliği, siyasal düşüncesi, rengi, dini ve inancı ve cinsi ne olursa olsun birey ve toplulukların haklarını savunan evrensel hukuk esasıyla birbirimize yaklaşmalı ve dokunmalıyız.
Toplum ve topluluklar tüm karar alma süreçlerine katıldıkları, söz ve karar sahibi olduklarında yönetilen olmaktan çıkar, kendi meşru taleplerin eldesinde özne oldukları oranda demokratik toplumda ortak yaşam mümkün olur. Bunun için toplum ve topluluklar köy, mahalle ve kent meclisleri ile kongre tarzı örgütlenmelerle kendi kendisini yönetmenin mekanizmalarını oluşturmalıyız. Bireylerin ve tüm toplulukların eşit haklara sahip olduğu, herkesin ötekinin haklarına saygılı olacağı ortak yaşamı ören örgütleyen, kamu yararı faaliyetlerini yürüten şeffaf, adil, hesap veren ve gerektiğinde yöneticileri toplum tarafından görevden alınan demokratik örgütlenmeleri çoğaltmalı ve yaygınlaştırmalıyız. Demokratik ve katılımcı yaygın örgütlenmeler üzerinden demokratik değerleri, uzlaşıyı, diyalog ve hoşgörüyü sağlayan sosyal ve kültürel aydınlanma hareketlerini çoğaltmalıyız. Bunun için sanat, kültür alanlarında toplumun kendi meclisleri üzerinden örgütlenmesi, kültürel ve sanatsal faaliyetleri çoğaltmamız, çeşitlendirmemiz ve yaygınlaştırmamız gerekiyor.
Bütün bunlar için iradeli, örgütlü yapılara ihtiyaç vardır. Bunun da az çok önemli birikimi ve deneyimi Türkiye’de vardır. Topluluklar olarak birbirimizi sever, özgün ve özerk olma haklarımıza saygılı olmayı başarabilirsek bu zor ve zulmat günlerin önüne geçebiliriz.