Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değildir
Demir ÇELİK yazdı —
- Alevi inancında döngüsellik, dönüşüm esastır. Cenaze namazı, Fatiha Süresini okuma, İslami kimi ritüeller eşliğinde defin merasimi Alevi erkanını inkâr etmek, İslam’ın Sünni ya da Şia mezhebi değerleri ve hassasiyeti ile cenaze erkanına ve sırlanmasına yaklaşmak anlamına gelir ki, bunun geri dönüşü yoktur.
Alevi inancına dönük asimilasyon ve başkalaşımın vardığı düzeyin derin izlerini cenaze erkanlarında ve cenazenin toprağa sırlanması esnasında görmek mümkündür. Cenaze erkanı ve toprağa sırlanması kamuya açık alanlarda olduğundan, asimilasyon bu sahada daha çok görünür olmakta, bu nedenle de her seferinde gündem oluşturmaktadır.
Alevi toplumuna mal olmuş önemli kişiler, Hakk’ a yürüdüklerinde kendi inanç ve inanç değerlerine uygun cenaze erkanları yürütmek, inanç hafızası ve belleğinin canlı tutulması açısında oldukça önemli konu olmaktadır. Topluma mal olmuş kişilerin cenaze erkanına ve toprağa sırlanmasına hem çok sayıda insan katıldığından, hem de yazılı ve görsel medyada yaygınca yer alacağından orada yerine getirilecek olan hizmetler geniş kesimlerde iz bırakarak inanç değerlerinin toplumsallaşmasına dolaylı katkısı olacaktır.
Geçen hafta Kürt Alevi kültürel yapım yaratım faaliyetlerinde bulunmuş olan Hıdır Baş’ın cenaze erkanı ve toprağa sırlanmasını orada hazır bulunanlar canlı, bizler ise basın üzerinden izleyebilmiştik. Hıdır Baş’ın Kirmanckî anadilinde yazdığı şiirler eşliğinde cenazesinin sırlanmasını vasiyet etmesi, kültürel soykırıma itirazda ve yüzleşmede yapılması gerekenleri bize göstermiştir. Her şeyden önce inancımızda ölümün yok olma anlamına gelmediğini, devri daimin sonsuz döngüselliğinin olduğu gerçeğini bizlere hatırlatmıştır. Cenaze erkanı ve sırlanmasının inancımız itikatına göre yürütülmesi, kültürel soykırıma karşı bireysel ve kurumsal olarak neler yapmamız gerektiğini bizlere göstermiştir.
İnancımıza ve etnik kimliğimize dayatılan kültürel soykırım sürecinde anadilimizi, kimliğimizi, inancımızı ve toprağımızı sevmenin ve sahip çıkmanın ne denli önemli olduğunu bir kez daha görmüş, izlemiş olduk. İnanç hafızamızı ve belleğini canlı tutmak istiyorsak, inanç değerlerimiz bir bir elimizden alınıp gitsin istemiyorsak her birimizin yapması gereken basit ve sıradan ilk adımı değerlerimizi sevmek ve değerlerimize sahip çıkmaktır.
Hıdır Baş’ın anadilinden yazmış olduğu şiirin sırlanma esnasında okunmasının tınısı, Kürt Alevi süreğinden insanların hafızasında oluşturduğu duygudaşlık, eminim ki büyük bir iz bırakmış, bundan sonra inancın hakikatine uygun erkan ve toprağa sırlamanın artarak devam edeceğine inanıyorum. Kültür ve sanatın ayaklar altına alındığı, kâra dayalı popüler piyasa kültürünün öne çıktığı günümüz koşullarında, Hıdır Baş, Kürt Alevilerin sosyal ve kültürel değerleri esasıyla hep yaşam sürdürmüştür. Eğitimsizliğine ve görme engelli olmasına rağmen anadilinde yazmada ısrarcı olması, Kirmanckî anadilinde insanların gönlünü fethetmişti. Her tür zorluğa, ötekileştirmeye, yoksunluğa ve yoksulluğuna rağmen Hıdır Baş, halkının ve inancının hakikati ile yaşamaya çalışmış, Kürt Alevi soykırımının ağır siyasal ve sosyal travmasına karşı kaleme aldığı şiirleri birçok sanatçımızın ezgi, şarkı ve türkülerinde hayat bulmuştur. Binbir zorluk ve büyük fedakarlıkla ürettiği ve bizlere ulaştırdığı anadilimizdeki bu yapım ve yaratım eserleri umarım hepimize esin kaynağı olur. Bu vesile ile Hıdır Baş ölümsüzler kervanına katılarak gönlümüzde taht kurmuştur. Devri Daim Olsun. Yıldızlar Yoldaşı olsun.
Kürt Alevi soykırımının bilince çıkarılmasında, soykırımla yüzleşmede takdire değer hakikat arayışçısı olmak çok zordur. Kâra, iktidara ve çıkara değil, halkının ve inancının tarihselliğini esas almak, mütevazi, sade yaşamına yüzlerce şiiri sığdırmak çok kolay değildir. Kirmanckî lehçesine yaptığı katkılar, inancımızın ve kimliğimizin uğradığı katliam ve soykırıma karşı ürettiği değerler nedeni ile nitelikli bir sahiplenmeyi hepimizden çok hak etmişti. Bu anlamda Hıdır Baş’ı sahiplenme duyarlılığında bulunan herkesin eline, yüreğine ve emeğine sağlık diyorum.
Alevi katliam ve soykırımlarını yaşatan bu zihniyetin inancımıza dayattığı ve inancımızı başkalaşıma uğratma girişim ve faaliyetlerine sessiz kalmak, onun bu asimilasyoncu politikasını kolaylaştıran olur. Türkçü-İslam’cı zihniyet, inancımızı ‘sapkın’, ‘zındık’ diyerek katli vacip gören zihniyettir. Irkçı, gerici bu zihniyetten beslenenler, tarih boyunca Alevi inancından halklara onlarca kez katliam yaşatmış ve soykırımdan geçiren zihniyettir. Dilimizi, kimliğimizi, kültür ve inancımızı yasaklayan bu zihniyetin değerleri ile Aleviler kendi erkanını yürütmemeli, değerlerinin yok olmasına sessiz kalmamalıdırlar.
Kendi itikat değerleriyle değil de, egemen dinin ve egemen kültürün değerleriyle sürece yaklaşmak, hem inancımızı itibarsızlaştıran katliamcı zihniyete güç vermiş olur. Hem de onlarca kez katliam ve soykırıma uğrayan Alevilerin bir kez daha katledilmelerini ve soykırımdan geçirilmelerini kolaylayan oluruz. Bu da inancın köküne kibrit suyu dökmek anlamına gelir.
Bizde devri daim esastır. Ölüm yok olup gitmek anlamına gelmemektedir. Eko sistemde hiçbir şeyin vardan yok, yoktan var olmayacağı düşüncesi çok öndedir inancımızda. Herşey bütünün ve Bir’in parçası olmanın sonsuz döngüselliği ile hareket etmektedir. Cenazenin sırlanması; Büyük Ana’ya, Toprak Ana’ya kavuşmanın döngüselliğine duyulan saygının ritüelidir. Ağlamak, sızlanmak ve dövünmek değil, cümle varlıklarla ikrarlaşmanın demine varmanın hoşnutluğudur. Sazlı, sözlü olmasının nedeni; ‘Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değildir’ sözünden de anlaşılacağı üzere, Alevi inancında döngüsellik, dönüşüm esastır. Cenaze namazı, Fatiha Süresini okuma, İslami kimi ritüeller eşliğinde defin merasimi Alevi erkanını inkâr etmek, İslam’ın Sünni ya da Şia mezhebi değerleri ve hassasiyeti ile cenaze erkanına ve sırlanmasına yaklaşmak anlamına gelir ki, bunun geri dönüşü yoktur.