Savaş, kavramlar ve gerçeğe sadakat
Aykan SEVER yazdı —
- Bugün gelinen noktada ise geçmişe göre kısmen farklılaşmış ve birden çok DAİŞ odağından bahsetmek mümkündür. TC, İsrail, İngiltere, Fransa ve ABD yönetimleri gerektiği yerde DAİŞ'i yönlendirerek, hedeflerini ortaklaştırarak vurmasını sağlıyorlar.
Post-modern karakterli 3. paylaşım savaşının dinamikleri adeta dünyayı esir almış durumda. Her geçen gün daha geniş coğrafyalarda, uzay ve siber uzayda da kendini büyüten harp, gri alanları çoğaltarak geleceğimize çözülmez yeni düğümler atıyor. Ve bu savaşın karakteri gereği "olmaz" diye bir olasılığın seçenekler arasından hızla çıktığı bir zaman dilimindeyiz. Mesela aranızdan kime, bir yıl önce Filistin halkına bugün yaşatılanlar anlatılırsa inanırdı?
Bu kez adeti bozup sonda söyleyeceklerimi başta ifade edeyim. Acil olarak dünya çapında anti-faşist bir BARIŞ cephesine ihtiyacımız var. Bunun olanakları mevcut. Ancak savaş durdurabildiği ölçüde yeni bir dünyayı yaratmanın yollarını tartışabiliriz.
Fakat görünen o ki dünya genelinde ve memlekette "barış için mücadele"ye insanları ikna etmemiz için çokça uğraşmak şart. Özellikle mevcut savaşın yürütücülerine ait kavramların dolayısıyla düşünme biçimlerinin terk edilmesi bir ön koşul. Türkiye'deki yazar çizer takımının ısrarla TC'nin faşist-emperyalist zihniyetine ait kavram sepetine sık sık sarıldığı ve soykırımcı-işgalci rejimin politikalarının meşrulaştırılmasına yardımcı oldukları görülüyor. İşin kötü tarafı çoğu bunu bilinçli dahi yapmıyor. Devlet adeta genetik yolla zihinlerine hükmediyor. Mesela diktatör işgal edeceği bölgelere "tampon bölge" diyor, bunlar da koro halinde tekrarlıyor. Sormuyorlar! Bu tampon bölge diye dile getirilen zırva daha kaç insanın canını alacak, kime karşı, kimin toprağında oluşturuluyor, rejim aslında ne yapmak istiyor gibi sorular unutuluyor. Sadece ve sadece diktatörün yalanlarının büyüsüne kapılınıyor, onun parmağının ucuna bakıyorlar. Düzenin muhalefetine dönüşmüş zihinler, biraz olsun silkinip artık kabus olan ancak bağımlılık yapan kan uykuları terk etmek istemiyor. Yine majestelerinin muhalefetinin önemli bir kısmı örneğin Türk oligarşisinin Güney Kurdistan'ın işgalini desteklemediği, rejimin kendi başına olduğu gibi yanılsamalar yaratıyor. Yalanlarla geniş kitleleri avutmak onların erbabı olduğu zanaat. İşleri bu. Halbuki silah sanayinden her gün cebini dolduran, işgal edilen yerlerdeki yağmadan pay alan sermayedarlar, bizzat Kürt kanı dökmenin teşvikçisidir. Onlar ayakları kaymadığı takdirde "barış" doğrultusunda en ufak bir gelişmeye bile tahammül etmeyeceklerdir.
Benzer durum Moskova'da yapılan katliamla ilgili de yaşanıyor. Patronlarının sesi olmaktan öte bir derdi olmayan "uzmanlar", höykürüyor: Bunu DAİŞ yapmış olamaz, onun tarzı değil falan. Utanmasalar DAİŞ'e kefil olacaklar. (Bir zamanlar "liberal" geçinen mühim aydınlarımız arasında da DAİŞ popülerdi. DAİŞ'e "canım bir Sünni devleti de oluversin, onların neyi eksik" hesabı bol keseden Suriye-Irak artık Allah ne verdiyse dağıtıyorlardı) İşin ciddi kısmına gelirsek DAİŞ başından beri 3. Dünya Savaşı'nda kendine has varlığı olan bir aktör olmaya çalışsa da özellikle TC ve bir kısım Batılı ülkenin yardımı ve manipülasyonuna her zaman açık oldu.(1) Bugün gelinen noktada ise geçmişe göre kısmen farklılaşmış ve birden çok DAİŞ odağından bahsetmek mümkündür. TC, İsrail, İngiltere, Fransa ve ABD yönetimleri gerektiği yerde DAİŞ'i yönlendirerek, hedeflerini ortaklaştırarak vurmasını sağlıyorlar. İran-Kirman ve Moskova katliamları bunun son örnekleri. Başka olasılıklar mümkün değil mi? Mümkün ancak şu an ağır basan durum bu yönde.
Bir iki örnekle gelişmeleri anlatmaya çalışayım. Afrika'da Sahel bölgesinde birbirini izleyen darbeler sonrası ABD ve Fransa bölgedeki işgalci ordularını çekmek zorunda kaldı. Wagner aracılığıyla Rusya bunların yerini almaya başladı. Fakat ne tesadüftür ki bir anda bölgedeki El Kaide ve DAİŞ bağlantılı çeteler söz konusu ülkelere saldırılarını artırdılar. TC de bu ülkelere katliamları kolayca yapsınlar diye ucuz dron satışına başladı. İkinci örnek: ABD-TC arasında yakın zamanda Afrika ve Orta Asya'da El Kaide ve DAİŞ'e karşı ortak mücadele kararı alındı. Madem TC hedefteki bu gruplara karşı mücadele için güvenilir niye Suriye'de TC ile ABD ortak değil ya da değilmiş görünümü veriyor? Soruyu biraz daha ilerletelim? İdlib'teki El Nusra, DAİŞ'in türevi değil mi? Peki bu grubu TC-ABD ve İngiltere'den başka kim koruyor, kim besliyor?
Bu arada memleketteki muhalif görünümlü kesimlerin bir kısmı bırakın bu meseleler üzerinden düzene karşı siyaset yapmayı, olanları anlamaya çalışmaktan bile uzak duruyorlar. Bazı yazar çizerlerse Putin'in tercihlerine sadakat adına TC'nin Moskova saldırısında rolü olabileceğini hasıraltı etme niyetinde. Ortada aleni TC-DAİŞ işbirliği ile ilgili yüzlerce haber, rapor ve olay olmasına rağmen görmezden gelinmesini sağlamaya çalışıyorlar. Bunun muhaliflik olmadığı ortada. Gerçeklere sadık kalmadan gazetecilik yapılamayacağı da açık.
(1) https://bianet.org/yazi/postmodern-savas-in-kuresel-aktoru-isid-169345