Savaşın acımasız oyunları
Aykan SEVER yazdı —
- Macron Ukrayna savaşına doğrudan dahil olmayı savunsa da diğer NATO üyeleri karşı çıkıyor. Ancak bu durum şimdilik Macron için sadece bir blöf. Fakat Putin'in bu zemini nasıl kullanacağı da önemli.
Üçüncü Paylaşım Savaşı dünya genelinde her geçen gün yeni boyutlar kazanarak derinleşiyor ve genişliyor. TC'nin ABD ile paralel olarak Güney Kurdistan'a dönük işgal siyasetinin hazırlıklarına gazetemizin diğer yazarları ayrıntılarıyla değindiği için onun yerine bu sürece benzer tarzda yürüyen savaşın Avrupa ve Güney Kafkasya'ya yansımalarını aktarmaya çalışacağım.
Ukrayna savaşı son dönemde giderek karşılıklı saldırılarla tırmanıyor. Batı genel olarak Ukrayna'ya daha fazla mali ve askeri yardım yaparak savaşı sonuna kadar sürdürme eğiliminde, yani hedeflenen şey Rusya'ya bir daha belini doğrultamayacağı ölçüde "stratejik yenilgi" yaşatmak. Son dönemde ABD'nin Ukrayna'ya mali desteği Kongre'ye takıldı. Onların yerini Biden yönetiminin isteğiyle AB aldı. Geçen hafta AB Ukrayna'ya askeri yardımlar için kullanılan fonu 5 milyar euro artırdı. Daha önce de 50 milyar euroluk bir paket kabul edilmişti.
Ukrayna savaşı uzun zamandır AB'nin elbette bir iç meselesi. Ancak son dönem gelişen süreç "savaş" etrafında hem ülkelerin kendi içindeki sınıfsal çekişmeleri hem de AB dahilindeki devletlerin arasındaki siyasal anlaşmazlıkları tırmandırıyor. Örneğin Portekiz'de geçen hafta gerçekleşen seçimlerde sosyal demokratların yerini sağın alması ve Salazar'ın (1932-1968 yılları arasında hüküm süren Portekiz diktatörü) bugün siyasetteki temsilcisi olan neo-faşist Chega'nın yüzde 18 gibi bir oya ulaşmasında kuşkusuz 3. Dünya Savaşı'nın günümüzde yarattığı yıkımın ve egemen sermaye kesimlerinin tercihlerinin büyük payı var. Bu başlıkta bir diğer örnekse Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un Almanya ile AB liderliği çerçevesinde girdiği çekişme ve ülke içi siyasetin (Macron'un bu başlıkta yanlış yaptığı şimdiden gözüküyor, Ukrayna'ya asker gönderme açıklaması sonrası anketlerde Macron'a destek 4 puan geriledi) yanı sıra yaklaşan AP seçimleri nedeniyle karşı karşıya kaldığı açmazları güya aşmak için geliştirdiği Ukrayna savaşına doğrudan dahil olmayı savunan tutumu. Macron Ukrayna savaşına doğrudan dahil olmayı savunsa da diğer NATO üyeleri karşı çıkıyor. Ancak bu durum şimdilik Macron için sadece bir blöf. Fakat Putin'in bu zemini nasıl kullanacağı da önemli. Zira Putin elbette uzlaşmayı reddetmese de doğrudan masaya nükleer silahları kullanma tehdidini sürdü. Barış yerine tartışmanın bu boyuta taşınmış olması bile savaşa taraf tüm güçlerin "dünyanın geleceği" diye bir kaygısı olmadığının belgesi olarak görülmeli.
Güney Kafkasya'daki gelişmelere gelince NATO ve TC paralel gündemlerle bölgede diplomasiyi artırdı. Geçen hafta Gürcistan, Azerbaycan ve TC yetkilileri bir araya geldi. Buradan özetle Ermenistan'a seslenerek Aliyev'in dayatmalarını yerine getirmesini istediler. Bu taleplerin bir boyutunu Ermenistan'ın Gürcistan bağlantısı üzerinde bulunan dört köyün yanı sıra olası Zangezur Koridoru'nu da içeren Syunik'in de Azerbaycan'a verilmesi oluşturuyor. Kendi iktidarını korumak ve Rusya'dan kurtulmaktan başka bir siyaseti olmayan Paşinyan ise şimdiden istenen dört köyün verilmesi için bütün manipülatif yeteneğini kullanarak halkla konuşmaya başladı. Köyler verilirse güya TC ve Azerbaycan saldırmayacakmış. Paşinyan yönetiminin Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı uluslararası mahkemelerde açtığı davaların geri çekilebileceği yönündeki açıklamalar da basına yansıdı. İnsan hakları savunucuları bu gelişmeye karşı tutum aldılar. Elbette savaştan kaçınmak yanlış değil ancak Paşinyan'ın tavizkar yaklaşımı belli bir süre için İsrail-TC destekli Aliyev hanedanlığını tatmin edebilir. Fakat Ermenistan'ı "Batı Azerbaycan" diye anan ve halkını bu doğrultuda motive eden bir zihniyeti gelecekte ne kadar durdurur belirsiz. Ermenistan yönetiminin aklı sıra "teslim" olarak kurtulacağını varsaydığı politikaya tepkiler de var. Ancak Ermenistan'da muhalefet ve iktidar uzun zamandır birbirlerini Türk ve Rus casusu olmakla suçluyorlar. Böyle bir "diyalog"dan sağlıklı bir politika çıkma olasılığı elbette yok. Daha kötüsü ise iki tarafın da "haklı" olma ihtimali.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de hafta başı, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'ı ziyaret etti. NATO'nun hedefi bu üç ülkeyi şu ya da bu vadede ittifaka dahil ederek Rusya'yı bölgeden çıkarmak. Aynı zamanda Orta Asya'dan Batı'ya ikmal hattı olarak görülen Orta Koridor'un önündeki engelleri azaltmak. Olası Zangezur Koridoru bu planlarda önemli bir yer tutuyor. Böylelikle Rusya-İran ve Çin'e karşı güçlü bir blok da kurulmuş olacak. TC'nin emperyalist politikalarıyla bu açıdan büyük bir uyum var.
Ermenistan'ın Rusya'ya mesafe koyan ve bölgeden çıkmasını talep eden politikaları karşısında Putin yönetiminin tutumu henüz belirsiz. Şimdilik gönüllü olarak Ermenistan'ı terk etme ihtimalleri zor. Bu yüzden yeni oyunlar deneyeceklerdir. Ancak bölgede eskisi kadar güçlü değiller. Bu konuda Güney Osetya üzerindeki provokatif tartışmalar Rusya'ya yeni zeminler sağlayabilir tabii aynı ihtimal Batılı güçler için de geçerli. Gürcistan'a göre ayrılıkçı, kağıt üzerinde 2008'den bu yana bağımsız olan aslında Rus kontrolünde olan Güney Osetya'nın Rusya'ya resmi olarak katılma ihtimali gündemde. Bu durum maalesef savaş dahil yeni bir çok gelişmeyi tetikleyebilir.