Üçüncü Yol ve taktik ittifak sorunu
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Üçüncü Yol demek, bugünkü savaşın karakterini doğru saptamaktır, düşman kamplardan herhangi birinin savaşta haklı olduğunu reddetme yoludur.
Erdoğan “dijital faşizm” deyiverdi.
Bu kafayla, az sonra Türkiye tüm dijital medyayayı yasaklayabilir.
Yasaklar mı?
Yasaklar. Çünkü savaş yeni bir aşamaya evrildi ve tüm bölge devletlerinin, ABD ve müttefiklerinin, Rusya'nın artık dolaysız yer alacağı bir savaşa çok az kaldı. Böyle bir savaşın ilk füzeleri gökyüzünü kapladığı zaman Erdoğan semaya bakıp, “işte yeni bir Allah’ın lütfu” diyerek Türkiye’yi dijital karanlığa mahkum edebilir. Vatandaş dünyadan kopar, havuz medyasının mikroplu sularında çırpınırken, sesi soluğu kesilir. Sonra gelsin yönetmeliğini değiştirdiği seferberlik ve ardından gelsin savaş hali…
Düşünün böyle bir durumda şimdi Erdoğan’ın ayağına dolanan “emek düşmanı ekonomik program” fakir fukaraya, garip gurebaya “vatan için milli fedakarlık” diye kolaylıkla yutturulabilir. Hazır seferberlik ilan edilmişken, siz Erdoğan'ın sol kroşesi İsrail’i yere serecek sanırsınız, sağ aparkatı İran’ı hedef alır ve Türkiye biner Erdoğan’ın SİHA adlı alametine, gider kıyamete. Bu alametin motoru da, eğer başarılabilirse AKP-CHP, belki de MHP ve elbette Ergenekon ve tüm milliyetçi solcular ve Şia düşmanı Diyanetçi sahte Sünni Müslümanlar olur.
Bu öngörü tartışmalı olsa da ihtimal az buz değildir.
Öngörüyü tartışmalı yapan iddiaları bir yana bırakalım. Bunlar temelsizdir. Öngörüyü tartışmalı yapan asıl faktör PKK ve onun kadın-erkek gerilla kuvvetidir. Önce onu ortadan kaldırmadan Türk devleti ne seferberliği ne de savaşı göze alabilir.
Diyebilirsiniz ki, Türk ordusu bir yandan gerillayla savaşırken, diğer yandan Başur Kürdistanı’nda şimdi olduğu gibi Kerkük ve Musul’u, Hewlêr ve Süleymaniye’yi neden işgal etmesin. Yolunu KDP açtığına ve Irak devleti bir saat rakkası gibi Türk tehdidiyle, İran tehdidi arasında salınıp durduğuna göre bu plan hiç de yabana atılamaz.
Görünüşte haklısınız. Ama PKK’nin Türk devleti ve KDP karşısında tek başına kalacağını nereden çıkarıyorsunuz?
Böylece konumuza gelmiş bulunuyoruz.
Üçüncü Yol, az sonra açık seçik bir şekilde iki düşman kampa bölünecek dünyada, bütün devletlerle savaşma çizgisi ya da mümkün olmayan bir tarafsızlık pozisyonu değildir. Üçüncü Yol demek, bugünkü savaşın karakterini doğru saptamaktır, düşman kamplardan herhangi birinin savaşta haklı olduğunu reddetme yoludur. Savaş küresel ve bölgesel emperyalist savaştır. O nedenle Üçüncü Yol, bu savaşa karşı savaşan devletlerin halklarını kendi iktidarlarına karşı konfederal devrime yönelmeye çağırmaktadır. Bu amaçla Kürt Özgürlük Hareketi bütün halklarla stratejik ittifak siyaseti izlemektedir.
Bir de Üçüncü Yol’un ana kuvveti olan Kürt Özgürlük Hareketi’ni saldırganlara karşı savunma meselesi vardır. Savaşın tehlikeli bir şekilde tırmanışa geçtiği şartlarda Üçüncü Yol’un öznesini savunmak şu anda ölüm-kalım meselesi haline gelmiştir.
Bu savunma nasıl yapılabilir?
Bu savunma Üçüncü Yol’un taktikleriyle ilgilidir. Şu anda bölgesel durum karmaşıktır. Küresel ve bölgesel güçlerin Kürdistan politikaları çelişkilidir. Mesela Başur’da PKK’ye karşı KDP’yle birlikte Türkiye’yi destekleyen ABD, Rojava’da Türk devletinin saldırılarını sınırlamaktadır. Rusya ve Esad bir yandan Türkiye ile birlikte Rojava’ya karşı işbirliği imkanlarını müzakere ederken, diğer yandan ne Putin ve ne de Esad PKK’yi terör örgütü saymakta ve Rojava’ya karşı silahlı saldırıdan uzak durmaktadır. İran Rojhilat’da Kürt halkına karşı terör estirirken, sınırdaş olduğu Kandil’e saldırıdan geri durmaktadır. O nedenle üçüncü gücü savunma bu durumu dikkate almakta, düşman bloklardan biriyle diğerine karşı ittifak yerine, kendisine yönelik saldırılara karşı direnmektedir.
Ancak bu durum savaşın bugünkü aşamasının gösterdiği gibi geçicidir. Az sonra saflar belli olacaktır. İşte bu durumda Kürt özgürlük hareketi ya Türkiye-NATO güçlerinin ya da Rusya-Çin-İran blokunun tehditiyle yüz yüze gelecektir. Böyle bir durumda taktik ittifakın ilkesi ne olabilir?
Benim düşünceme göre, bu ilke “Kürt halkına karşı saldıranla savaş ve saldırmayanla taktik ittifak” ilkesidir. Tıpkı İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’i Sovyetlere saldırtmaya çalışan İngiliz-Fransız blokuna karşı Sovyetlerin Almanya’yla yaptığı, zaman kazanma amaçlı taktik ittifak gibi. Dünya komünistleri bu ittifakı bağırlarına taş bastırır gibi sineye çektiler ve iki yıl sonra Nazi Almanyasını yeryüzünden sildiler.
Şunu açıkça belirtelim: Şu anda iki düşman blok da birbirleriyle şu ya da bu şekilde savaşı tırmandırma yolunda ilerlerken, elli milyonluk Kürt halkını ve onun şimdilik bölünmüş öz savunma ordularını dikkatle izliyor. Çünkü savaşın merkezi Ortadoğu’dur ve Kürt Özgürlük Hareketi ağırlığını hangi kefeye koyarsa, bu savaşın kaderinde belirleyici rol oynayacaktır. Dengeleri değiştirecektir. Hele Önder Apo özgürlüğüne kavuşursa Kürt ulusal demokratik ve savaş karşıtı birliği savaşın sonucunu halkların barışından yana belirleyecektir.
Şimdi hem Türkiye, hem İran, hem NATO, hem Rusya-Çin blokları için Kurdistan’ın tutumu stratejik önem taşımaktadır.
PKK’nin ve tüm Apocu hareketin bu kritik aşamada ittifak politikası bu nedenle hayati önem taşıyor. Bu ittifak politikası herhangi bir blokun emperyalist amaçlarını kesinlikle destekleme anlamına gelmeyecek, konfederal devrimci sürecin öncü öznesini emperyalist saldırganlığa karşı savunma anlamına gelecektir.
“Şununla ittifak olur, bununla olmaz” türü her türlü temelsiz iddialardan uzak durmak ve PKK’nin öz savunma amaçlı yapacağı her türlü taktik ittifakı var güçle destekleyeceğimizi tereddüte yer vermeyecek şekilde ilan etmek devrimcilik görevidir.
Yazıyı sonlandırırken bir gerçeği dile getirmek iyi olur. Şu anda görünüşe bakılırsa NATO saldırıda ve Rusya-Çin savunmadadır. Buradan “daha tehlikeli düşman” arayışına girmenin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü inisiyatif şu anda kimin elinde olursa olsun, bu savaş ortamında iki düşman kamp birbiriyle nükleer dehşet dengesinde tamamiyle eşittir. İlk füzeyi kimin ateşlediği önemsizdir. İlk füze her iki kampın dünya pazarlarında hegemonya rekabetinin sonucu olacaktır. Bu rekabetin karakteri emperyalisttir. Üçüncü Yol bunu söylüyor. Ortada ne zalim, ne mazlum, ne zayıf ve ne kuvvetli, ne haklı ve ne haksız var. Hegemonyacılar var.
Biricik ölçüt, bunlardan birinin diğerine daha önce saldırması değil, bunlardan birinin Kurdistan’ı yok etmek için saldırmasıdır.
Saldırgan kim olursa, biz onunla savaşta Kürt halkının yanında olmalıyız.
Ve savunmanın en temel faktörü olarak Öcalan’a özgürlük mücadelesini savaşın tırmanmasıyla paralel var güçle tırmandırmalıyız.