Ümmet demokratik ulustur
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Hz. Muhammed, “ümmet” kavramını “federal” ya da “konfederal” bir temelde Müslüman olan ve olmayan Arap ve Yahudi klanlarını içerecek bir anlama kavuşturmuştu. Ortadoğu sorununu ele alanların Medine Sözleşmesi’ni günümüzde yeniden ve kuvvetle hatırlaması gerekir.
- Ortadoğu tarihinin derinliklerinden yeniden keşfedilmiş, klanların federal ümmet halinde örgütlenmesiyle ilgili Hz. Muhammed’in “ittihad” görüşü, demokratik modernite teorisiyle günümüze uygulanmıştır. Rojava devrimiyle hayata geçirilmekte olan bu kavramlar ve teoriler bugün Ortadoğu’yu nükleer yok oluşa doğru sürükleyen savaşa karşı biricik çözümsel alternatiftir.
Emperyalist karakterde ise hiçbir savaştaki devletler ya da örgütler “haklı” olamaz. Böyle savaşlarda bir tek haklı vardır: Devletlerin ve örgütlerin savaşına itiraz eden halklar.
Bu açıdan baktığımız zaman ne ABD ne de Rusya haklılar cephesindedir. Ne ABD ne de Çin hakeza.
Bunlar küresel emperyalizm dünyasının birbirine düşman nükleer devletleri.
Bir de bölgesel emperyalizmin devletleri var. Üçünü zikredelim: İsrail, Türkiye ve İran. Bunlar da “haksızlar” cephesindedir.
Haniyye öldürüldü. Kimisi yas tutmakta, kimisi zafer çığlıkları atmakta
Haniyye İsrail’le savaşan Hamas’ın başkomutanıdır. Netanyahu İsrail’in, Erdoğan da Türkiye’nin başkomutanı olduğu gibi. Yani bunların birbirinin kanına susamışlığı Üçüncü Dünya Savaşı’nın icabıdır. Öldürür ve ölürler. Savaş devam ettiğine göre ne yas tutmanın alemi var, ne de zafer çığlıklarının.
Hamas nedir?
Hamas kimi terörist yöntemler kullanıyor olmakla birlikte “terörist” bir hareket değildir.
Hamas İhvancı bir siyasi-askeri harekettir.
Şimdi Filistin halkı, radikal islamcı Hamas’ın ve emperyalizmle uzlaşmacı FKÖ liderliğinin yürüttüğü karşıt siyasi çizgilerin ve bunlar arasındaki çatışmadan yararlanan Siyonist İsrail saldırganlığının trajik sonuçlarını yaşıyor. Bu trajik sonuçlara Arap ve Yahudi komünistlerin kurduğu Kominter üyesi Filistin Komünist Partisi’nin o zamanki gücüyle yokluğu da neden oluyor.
Bu bütünsel saptamayı hesaba katmayanlar, şu anda yaşanan İsrail-Hamas savaşında doğru tutum alamazlar. Kimisi Hamas’ı “ulusal kurtuluş mücadelesi” veren “devrimci” bir parti sanır, kimisi Kemalist “laiklik” temelinde Hamas’ı “karşı devrimci” bir parti olarak karşısına alır.
Başlangıçta Arap ve Yahudi komünistlerin birliğini temsil eden FKP, Arap halkının Arap milliyetçiliği ve Yahudi halkının Siyonist milliyetçiliği tarafından düşmanlaştırılmasının etkileri altında zayıflamıştır. Böylece Filistin’de bugün FKÖ’nün ABD ile, Hamas’ın İran ile işbirliğine karşı “üçüncü yolu” izleyen bir siyasi hareket yok denecek zayıflıktadır.
İsrail-Filistin ve daha genel olarak söylersek, İsrail-Arap çatışması konjonktürel uzlaşmalar yoluyla aşılamaz. 1948 yılından bugüne kadar uzanan çatışma tarihi bunu kanıtlamıştır. “İki devletli” çözüm gerçekleşse bile, ortaya birbirine düşman iki “ulus-devletin” çıkması kaçınılmazdır. Çünkü günümüzde İsrail-Filistin anlaşmazlığı Üçüncü Dünya Savaşı’nın tırmanma süreciyle doğrudan bağlıdır.
Devrimci ve demokrat hareketler karşıt emperyalist devletlerin “iki devletli” çözüm önerilerinin peşine takılmamalıdır. Hiç kuşkusuz Filistin halkının kendi ulus devletini kurma hakkı vardır. Bu hakkı İsrail saldırganlığına karşı desteklemek başka, Filistin ulus- devletinin nihai ve demokratik bir çözüm olduğunu söylemek başkadır. Biz burada gerçek çözümün Hz. Muhammed ve Önder Öcalan tarafından dile getirelen çözüm olduğunu kısaca hatırlatacağız.
Hz. Muhammed, Mekke’den Medine’ye hicretinin ardından Medine Misakı ya da Medine Sözleşmesi’ni okudu. Bu sözleşme “ümmet” kavramını “federal” ya da “konfederal” bir temelde Müslüman olan ve olmayan Arap ve Yahudi klanlarını içerecek bir anlama kavuşturmuştu. Ortadoğu sorununu ele alanların Medine Sözleşmesi’ni günümüzde yeniden ve kuvvetle hatırlaması gerekir. Çünkü Medine Sözleşmesi “kan bağını” reddetmiş, farklı din ve etnik toplulukların, eşit haklı bir ümmet olduğunu bildirmişti.
Bu tarihi belgeyi canlandırma ve onu yeni katkılarla güncelleme şerefi Abdullah Öcalan’a aittir. “Demokratik ulus” ve “Konfederalizm” kavramları masa başında icat edilmiş kavramlar değildir. Ortadoğu tarihinin derinliklerinden yeniden keşfedilmiş, klanların federal ümmet halinde örgütlenmesiyle ilgili Hz. Muhammed’in “ittihad” görüşü, demokratik modernite teorisiyle günümüze uygulanmıştır. Rojava devrimiyle hayata geçirilmekte olan bu kavramlar ve teoriler bugün Ortadoğu’yu nükleer yok oluşa doğru sürükleyen savaşa karşı biricik çözümsel alternatiftir. Aynı Allah’ı tanıyan Ortadoğu’nun Yahudi, Hıristiyan, Ezidi ve Müslüman halkları arasında Apocu alternatifin yayılması Medine Sözleşmesi’nin tarihi anlamını devrimci tarzda güçlendiriyor.
Türk devleti bir yandan Hamas liderinin ölümü için yas tutarken, bu ayın ortalarında Hamas lideri Haniyye’nin rakibi Mahmut Abbas’ı TBMM’de konuşturmaya hazırlanıyor. Erdoğan’ın aynı anda hem Hamas’a, hem de Abbas’a oynaması içinde yaşadığımız kirli ortamı, bu ikisinin çözüm faktörü olmadığını çok güzel resmediyor ve Apocu alternatifin biricik halktan yana çözüm olduğunu gözler önüne seriyor.
O halde ne yapalım?
Hiçbir şey yapamıyorsak, sokaklara Ortadoğu halklarının kendi giysileriyle, kendi inanışları ve gelenekleriyle milyonluk halay zincirleriyle çıkalım ve Medine Sözleşmesi’ni Öcalan’ın diliyle hep birlikte ilan edelim. Ve halay başının Öcalan olduğunu unutmayalım, düşmana inat “Biji Serok Apo” ve “Öcalan’a özgürlük” sloganlarını tilili eşliğinde haykıralım.