Yas-ı Muharrem'i nasıl okumalı?
Demir ÇELİK yazdı —
- “Yol bir sürek bin bir” düsturu ile ortak yaşam mücadelesini esas almalıyız. Yas-ı Muharrem'i böyle okumak ve yaklaşmak yerine, Şia İslam'ın öncelikleri ve duyarlılıklarıyla yaklaşmak, iktidar İslam'a yedeklenmeye rızalık vermek, mezhep ve tarikatlaşmaya alan açmak demek olacaktır.
Mezopotamya'da M.Ö 10.000 yılında insanlığın toplumsal ve siyasal kurtuluşu anlamında bir devrim yaşanır. Ancak yaşanan Tarım Devrimi'nin neden olduğu bolluk ve bereketin artı ürününü gasp eden eril zihniyet, karşı devrime de neden olur. İnsanlıktan sapma olan devlet ve iktidar, karşı devrim üzerinden yükselir. Ancak insanlıktan sapma kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite mücadelesi tarih boyunca kesintisizce yaşandı, yaşanıyor.
Kapitalist moderniteyi krallar, padişahlar, şahlar ve imparatorlar temsil ediyordu. Demokratik moderniteyi ise evliyalar, enbiyalar, peygamberler ve halk hareketlerinin önderleri temsil ediyor. Demokratik modernite insanlığın kök hücresi değerlerinden besleniyordu. İyilik-kötülük, aydınlık-karanlık düalizmi ile kendisini yaşamsal kılan bu iki modernite arası çelişki ve çatışma, sapma ortadan kalkıncaya kadar da devam edecektir. İyi ve aydınlık olan toplum ve parçası olduğu eko-sistemin yararına olandır. Kötü ve karanlık olansa topluma ve eko-sisteme hükmetmeye çalışandır.
Zerdüşt, Gatha’larında; "iyi düşün, iyi konuş, iyi yaşa" diyerek aşiretler konfederasyonu üzerinden toplumu ikna etmeye çalışmış, toplumun ve doğanın iyiliğine sahip çıkarak, Asur İmparatorluğu'na itiraz etmiş, dönemin hakikati olarak yaşanmıştır. Hz. Musa insanlığın kök hücresi değerlerini 10 emir diyerek yaşadığı dönemin hakikati olarak firavunlara karşı toplumun yanında olmuştur. Hz. İsa Doğu Roma İmparatorluğu'nun despotizmine karşı toplumun hak ve adalet arayışçısı olarak çarmıha gerilmiştir. Hz. İsa'dan yaklaşık iki yüz yıl sonra Mani; "El mühürü, dil mühürü, gönül mühürü" diyerek 10 yapılmaması gerekeni dile getirmiş, toplumu iyilikte ve aydınlıkta tutmaya çalışmış, bedelini canıyla öder. Mani'den üç yüzyıl sonra "İnsan üzerindeki tahakküm ve iktidar kalksın, baskı ve zulüm son bulsun. Tüm mal ve servetler toplumundur, özel mülkiyet kalksın" diyen Mazdek, dönemin hakikati olarak on binleri harekete geçirir. Mazdek'ten yaklaşık yüzyıl sonra Hz. Muhammed, Arap aristokrasisine karşı 10 maddelik Medine Sözleşmesi ile toplumun çıkarına, iyilik, doğruluk ve aydınlıktan yana tutum alır. Ancak sonraki süreçte kültürel İslam yerini iktidar İslam'a bırakır. Emevî saltanatı ile başlayan bu süreçte iyi-kötü, karanlık-aydınlık mücadelesi kesintiye uğramaz. Yezit despotizmine ve hükümranlığına karşı Hz. Hüseyin biat etmez, karşı çıkar ve toplumun iyide, doğruda ve güzelde buluşmasının mücadelesini verir. Bu erdemli duruşunu M.S 680 yılında Kerbela'da yoldaşlarıyla birlikte şehit edilerek öder. Yezit'e karşı Kerbela'da direniş çizgisini esas alan Hz. Hüseyin'in bu yaklaşımı ve tutumu, Hüseynî duruş diye mazlumlar tarafından sahiplenilerek yüzlerce kez mücadelenin gerekçesi olur. Altı bin yıllık mücadeleler tarihi bir makaleyi aşacağından, yeniden Muharrem Orucu ve ayına dönecek olursak şunları söylemek mümkündür.
Yezit zihniyeti, bugün de Kurdistan ve Ortadoğu'da halklara ve inançlara baskı, katliam ve soykırımı yaşatıyor. Aleviler, Yezit zihniyetinin her tür baskı, şiddet ve katliamlarına uğramakta, kültürel soykırımla tarihi kadim hafıza ve bellekleri karartılmak isteniyor. Belleğimizi ve tarihi hafızamızı karartarak kendi iktidarcı ve sömürgeci zihniyetini dayatanlara karşı her sürekten Alevilerin, Hüseynî direniş çizgisini esas almaları, zalimlere karşı mazlumların safında olmaları, Hüseynî Duruş'un gereği olmaktadır. Muharrem Orucu sadece nefsi terbiye etmek, zalim ve egemenleri lanetlemek ve şehitleri anmayla sınırlandırılamaz. Alevi inancında önemli bir yere sahip olan Dar, tam da bugün anlam kazanmaktadır. "Kerbela'da neden kaybedildi, bugün neden hala katliam ve soykırımlar yaşamaktayız" yönlü kendimizi Dar'a çekmeli, eleştiri-özeleştiriye tabii tutmalıyız. Neden ve özellikle siyasal alandan ve demokrasi cephesinden uzak tutulduğumuzu sorgulamalı, iktidar sahiplerinin bize çizdikleri çerçeveyi aşmalı, bize giydirmek istedikleri gömleği söküp atmalıyız. Günümüz Yezitlerine karşı, özgün ve özerk süreklerimizi koruyarak; “Yol bir sürek bin bir” düsturu ile ortak yaşam mücadelesini esas almalıyız. Yas-ı Muharrem'i böyle okumak ve yaklaşmak yerine, Şia İslam'ın öncelikleri ve duyarlılıklarıyla yaklaşmak, iktidar İslam'a yedeklenmeye rızalık vermek, mezhep ve tarikatlaşmaya alan açmak demek olacaktır.