Bir devrin sonu gelirken…
Cihan DENİZ yazdı —
- Tüm işaretler, zor da olsa, ağır bedeller pahasına da olsa, bir devrin sona erdiğini, neredeyse 21. yüzyılın ilk çeyreğine kesintisiz damgasını vuran bir anlayışın artık son günlerine geldiğini göstermektedir.
Halklar, ezilenler, emekçiler, gençler, kadınlar, LGBTİ+lar için sadece baskı, acı, gözyaşı, adaletsizlik, dışlanma, demek olan bir devir kapanıyor. Tüm işaretler, zor da olsa, ağır bedeller pahasına da olsa, bir devrin sona erdiğini, neredeyse 21. yüzyılın ilk çeyreğine kesintisiz damgasını vuran bir anlayışın artık son günlerine geldiğini göstermektedir.
İleride 21. yüzyılın ilk çeyreğinin siyasi tarihi yazıldığında, bu dönem, iktidarın halkları inandırmaya çalıştığı gibi, toplumun özgürleştiği, zenginleştiği, daha iyi koşullarda yaşamaya başladığı bir dönem olarak anılmayacaktır. Tersine bu dönemin tarihinde adım adım tek adam rejiminin inşası, baskılar, muhalif siyasetçilerin cezaevlerine konulması, hak ve özgürlüklerin tasfiyesi, yolsuzluklar, yoksulluk ve belki de en önemlisi kaçan ve bu nedenle de binlerce gencin yaşamına mal olan barış fırsatları yazacaktır. Ama bu dönem aynı zamanda, siyasi, hukuki ve iktisadi bir çöküşün yaşandığı bir dönem olmanın ötesinde ahlaki ve politik toplum değerlerinin, yani bir toplumu toplum yapan, onu bir arada tutan değerlerin anlamını yitirdiği, onun yerini sahte bir muhafazakarlık maskesi altında iktidar ve çıkar adına her türlü kirliliğin meşru görüldüğü bir değersizlikler sisteminin aldığı bir nihilizm dönemdir.
Mevcut iktidar döneminde adım adım her değer, kavram anlamını yitirmiştir. Kavramların ve değerlerin içi boşalmıştır. Ama en çok da söz ile eylem arasındaki bağ tamamen ortadan kalktığı için iktidarın sözde içinden çıktığı İslam’a ait değerler ve kavramlar kirletilmiştir. İktidar ülkeyi adeta bir değerler mezarlığına çevirmiştir.
Bu her türlü değer ve kavramın anlamını yitirmesinden en çok siyaset alanı etkilenmiştir. En çok bu alan kirlenmiştir. Özelikle iktidar ile bir şekilde ilişkilenmiş, uzak veya yakın onun çevresinde yer almış herkes, her siyasi oluşum varlık nedenini yitirmiş, doğru veya yanlış ortaya koyduğu hedeflerle ilgisiz yerlere savrulmuştur. İktidarın varlığını sürdürmenin bir aracı, piyonu haline gelmiştir. Bir dönem iktidarı göz kapalı destekleyen ama artık işe yaramadıkları düşünüldüğünde bir kenara fırlatılıp atılan liberallerin düştüğü hal bu hiçleşmenin belki de en acı örneğidir.
Tam da yaklaşmakta olan seçimlerin arifesinde, AKP’nin iktidarı koruma adına yaptığı hamleler sonucu ortaya çıkan resim bu durumu aslında çok net bir şekilde anlatmaktadır. İktidar bloğunu oluşturan yapılar, bu yapılardaki bireyler “Türk” siyasetinin iktidar ve güç adına içine yuvarlandığı çukurun bir özetidir aslında.
Her türlü siyasi değer ve ilkenin anlamını yitirdiği bir ortamda, kimin eli kimin cebinde, kim kimin yanında, kim kime karşı anlaşılmaz oldu. Tek bir ortak paydaları var, iktidar ve nimetlerinden faydalanmak. Bunun için de hiçbir değeri, ilkeyi kirletmekten, çiğnemekten çekinmiyorlar. Adında “Sol” olan bir parti, 'Deniz Gezmiş yaşasaydı mevcut cumhurbaşkanına oy verirdi' diyecek kadar savrulmuştur. Düne kadar 28 Şubat’ı savunanlar ile 28 Şubat’ın sözde mağdurları artık bir aradadır. Sözde Atatürkçüler ile sözde siyasal İslamcılar bugün iktidarı destekler hale gelmiş ve aynı cephede buluşmuştur. Sözde muhalif görünüp iktidar yanlısı çıkışları ve eylemleri ile muhalefeti sıkıştırmaya çalışan, muhalif cepheyi parçalamaya çalışan sözüm ona gazetecilerin siyasetçilerin, “bilim insanları”nın varlığı artık kimseyi şaşırtmaz oldu.
Bu kirlenmenin sonucu ise toplumun siyasete ve siyasetin değiştirici ve kurucu gücüne olan zaten oldukça erozyona uğramış inancını tamamen yitirmesidir. Toplumsal değişimin yerini bireysel çözümler almıştır. Bu nihilizm mevcut iktidarın topluma en kötü ve etkileri en zor ortadan kaldırılacak mirası olacaktır.
Tüm bu kirlenmişlik, sadece iktidardaki özneyi değiştirip, birkaç göz boyayan değişiklik yapmakla temizlenemez. Dolayısıyla da, mevcut iktidar sonrası en acil ve en temel görevlerden biri de, iktidarın yarattığı maddi yıkıma çözüm bulmak kadar, iktidarın yarattığı manevi yıkıma da bir çözüm bulmak olacaktır; veya Nietzsche’nin söylediği anlamda değerlere yeniden değer kazandırmak olacaktır. Hatta bu bir noktadan sonra en asli ve temel hedef olmalıdır. Ancak bu şekilde mevcut iktidarın parçaladığı ve kutuplaştırdığı toplumsallık yeniden kurulabilir.
Özcesi ihtiyaç olan toplumu farklı halkların, inançların bir arada, bir birini ötekileştirmeden yaşamasını sağlayacak şekilde yeniden bir araya getirecek gerçek bir zihniyet devrimidir.