Bu sizin eseriniz; gurur duyun!
Cihan DENİZ yazdı —
- Eskişehir’deki saldırı özelinde yaşanmakta olan tüm ırkçı ve ayrımcı saldırılar iktidarı ve muhalefetiyle bu iklimi yaratanların ortak eseridir ve hepsi de eserleriyle gurur duyabilirler. Eğer bu saldırıya ilham verecek bir şey aranıyorsa, ülkeye hakim siyasi zihniyet olmalıdır.
Düne kadar utanılacak, varsa da gizlenecek, süslü sözlerle üstü örtülecek bir şey olan faşizm, ırkçılık, ayrımcılık günümüzde neredeyse sıradan hatta bir adım da ileri giderek olması gereken, olumlu bir şey olarak görülmeye başlanmıştır.
Siyasetçisinden gazetecisine ve akademisyenine, farklı düzeylerde ve farklı özneleri hedef alarak ırkçılık ve ayrımcılık en iktidar yanlısından en muhalifine neredeyse tüm kesimlerin (tüm eksikliklerine ve yetmezliklerine rağmen bu konuda görece en temiz kalmayı başarmış kesim olan barış ve demokrasi güçleri bunun dışında tutulabilir) ağzından artık ırkçı, ayrımcı olamayan bir söz çıkmamaktadır. Artık kimse bir siyasetçinin ağzından ırkçı ve ayrımcı bir söz çıktığında ne şaşırıyor ne de bunu kınıyor. Tersine her türden ırkçılığın, ayrımcılığın karşısında duran, buna karşı çıkanlar hedef haline getirilmekte, neredeyse ırkçı olmadıkları için, ayrımcı olmadıkları için suçlanmaktadır.
Sıradan inanlar da, sosyal medya başta olmak üzere buldukları her fırsatta ırkçı “fikirlerin” sözcülüğüne soyunmakta, içlerindeki nefreti ve öfkeyi kusmaktadırlar.
En önemlisi de, bu coğrafyanın yakın dönem siyasi tarihi göstermektedir bizzat bu sözde “fikirler”, kolayca ve bir anda bir gerçeklik halini almaktadır.
Geçen gün Eskişehir’de üzerinde Nazi sembolleri olan bir kişi düzenlediği bıçaklı saldırı ile 5 kişiyi yaraladı. Ne yaptığı saldırıyı sosyal medya üzerinden canlı yayınlayan kişi onları tanıyordu ne de yaralananalar onu tanıyordu. Ama bu saldırıyı düzenleyen kişi, tanımadığı bu beş kişinin canlarına kast edecek kadar onlardan nefret ediyordu. Saldırıdan sonra onun sosyal medya üzerinden yayınladığı bir mesaja ulaşıldı. Bu mesajda bu kişinin çocuk ayrımı da yapmadan Kürt, göçmen, LGBTİ+, solcu ötekileştirilmiş tüm kesimlere, dönük nefreti görülmektedir.
İktidara yakın kesimler her zaman yaptıkları gibi işlerine gelecek şekilde, bundaki sorumluluklarının üstünü örtecek, mümkünse muhalefeti suçlu ilan edecek bir şekilde saldırıyı içinde bulunulan toplumsal çürümeden soyutlayarak yorumlamaya başladılar. Onlara göre bu kişi oynadığı oyunların etkisiyle bu saldırıyı gerçekleştirmiştir. Onlara göre bu oyunlar ve onların oynandığı platformlar yasaklanırsa bu saldırlar da bir daha yaşanmayacaktır
Bu bireysel, oynadığı oyunlardan etkilenen, Nazi özentisi, ne yaptığını bilmeyen birinin eylemi olarak görülemeyecek kadar ciddi bir konudur.
Bu saldırı sokakta yaşamak zorunda bırakılan hayvanların bile nefret objesine dönüştürüldüğü bir siyasi iklimin ta kendisidir.
Eğer bu saldırıya ilham verecek bir şey aranıyorsa, bakılması gereken ilk yer oyun platformları değil, ülkeye hakim siyasi zihniyet olmalıdır. Irkçılık, ayrımcılık bazen açıkça ama çoğunlukla da daha inceltilmiş ve sinsi bir şekilde bu coğrafyada siyasetin hücrelerine işlemiştir. Hatta ırkçılık ve ayrımcılık, daha genel bir ifade ile tekçilik bu coğrafya da siyasetin adeta amentüsü olagelmiştir.
Ve ne dün ne de bugün bu konuda sadece iktidarlar sorumlu tutulamaz. Bu zihniyet tüm siyasi yapıyı adeta bir kanser gibi sardığından, iktidar kadar muhalefet de suçun bir ortağıdır. Bu görülmeden, hastalık doğru teşhis edilemez ve doğru bir tedavi bulunamaz.
Bugünü düşünelim. Sadece sığınmacılara ve mültecilere değil, aynı zamanda yeri geldiğinde muhafazakarlara ve yeri geldiğinde de siyasi tercihleri üzerinden veya doğrudan ulusal varlıkları üzerinden Kürtlere dönük ırkçı ve ayrımcı söylemleriyle iktidar kadar muhalefet de bu zehrin toplumun bünyesinde yayılmasına hizmet etmektedirler.
Sözde sol ve sosyal demokrat olma iddiasındaki bir partiden seçilmiş bir belediye başkanının su gibi en temel bir konuda bile ayrımcılık yaptığı, suyu “Türk” (?) olmayanlara kat be kat pahalıya verdiği bir yerde, ırkçılığı ve ayrımcılığı sadece iktidarın yaptıklarının bir sonucu olarak görme kolaycılığına kesinlikle düşülmemelidir.
Eskişehir’deki saldırı özelinde yaşanmakta olan tüm ırkçı ve ayrımcı saldırılar iktidarı ve muhalefetiyle bu iklimi yaratanların ortak eseridir ve hepsi de eserleriyle gurur duyabilirler.
Bu ırkçı iklimin yegane panzehiri de doğal olarak en başta bu oyunun bir parçası olmamaktan geçmektedir. Diğer bir ifade ile ırkçılığa, ayrımcılığa en ufak bir prim vermeden tüm ezilenleri, kimlikleri ne olursa olsun, kim ne söyler kim ne düşünür demeden bir araya getirecek gerçek bir sol, sosyalist ve devrimci mücadeleyi örmektir. Ama en önemlisi de bu coğrafya siyasetin ilk ve değişmez kuralı tekçilik ile hesaplaşmak ve maalesef birçok sol ve devrimci yapılara ve bireylere de farklı derecelerde bile olsa sızmış bu zehri bünyeden atmaktır. Bunlar olmadan yapılacak her şey, ne kadar muhalif ve radikal gözükse de, bu tekçi, faşist ve ırkçı iklimin yeniden üretilmesine hizmet edecektir ve bunu savunanlar mevcut siyasi yapının bir alternatifi değil, bizzat bu yapının bir unsuru haline dönüşecektir; ki mevcut siyasi yapıda sözde “muhalif”, sözde “solcu” yapıların bir çoğunun günün sonunda ve belki de en “muhalif” gözüktükleri bir anda aslında bu zihniyetin bir uydusu gibi hareket etmeleri tam bu yüzdendir.