12 Eylül: Bitmeyen darbe…

Cihan DENİZ yazdı —

  • Darbe zihniyetinin üç şeye tahammülü yoktur, üç şeyi ortadan kaldırmayı hedefler: Hakikat, bu hakikat etrafında örgütlenme ve bu örgütlü güçle verilen mücadele. Hakikate dair bir söz duyduğunda; sendika, parti ve benzeri bir örgüt gördüğünde; ezilenler hakları ve daha adil bir dünya için eyleme geçtiğinde, sokağa çıktığında panikler ve onları bastırmak için her şeyi yapar.
  • 12 Eylül darbesi, üzerinden geçen 44 yıla rağmen hala Türkiye’de siyaseti, toplumsal yaşamı ve bunların sınırlarını belirlemeye devam etmektedir. Bugün iktidardaki faşist bloka hakim olan zihniyet özünde 12 Eylül zihniyetinden zerre kadar farklı olmayan aynı kirli zihniyettir. 12 Eylül zihniyetinin ete kemiğe bürünmüş en saf hali halidir.

Bugün 12 Eylül, askeri faşist darbenin yıldönümü.

Türkiye halklarının, devrimcilerinin, emekçilerinin, kadınlarının, gençlerinin ve diğer tüm ezilenlerinin üstünde bir karabasan gibi çöken faşist askeri darbenin yıldönümü.

Üzerinden geçen 44 yıl sonra, darbeyi kimin yaptığı, nasıl yaptığı değil, ezilenler için önemli olan darbenin altında yatan zihniyettir. Çünkü mevcut iktidarın yaptığı gibi öznelere veya belirli birkaç uygulamaya değil ama darbe zihniyetinin kendisine odaklanacak olursak, aslında aradan geçen neredeyse yarım asrın sonunda dönüp dolaşıp aynı noktaya geldiğimizi görürüz.

12 Eylül askeri darbesinin zihniyeti, devleti her alanda toplumun ve bireyin önüne koyan, özgürlüklerin kırıntısına bile tahammülü olmayıp en temel hakları bile ortadan kaldırmayı ve böylece halkı devlet karşısında savunmasız bırakmayı hedefleyen bir zihniyettir.

Bu darbe zihniyetinin üç şeye tahammülü yoktur, üç şeyi ortadan kaldırmayı hedefler: Hakikat, bu hakikat etrafında örgütlenme ve bu örgütlü güçle verilen mücadele. Hakikate dair bir söz duyduğunda; sendika, parti ve benzeri bir örgüt gördüğünde; ezilenler hakları ve daha adil bir dünya için eyleme geçtiğinde, sokağa çıktığında panikler ve onları bastırmak için her şeyi yapar. 

Dolayısıyla, 12 Eylül, hakikati, örgütlenmeyi ve eylemi bir daha ortaya çıkmayacak şekilde bastırmak için ezilen tüm toplumsal kesimlere açılmış topyekün bir savaştır. Darbe, tekçi tüm dayatmalara karşı bastırılamayan Kürt hakikatini, alternatifsiz gibi gösterilmek istenen kapitalizm karşısında sosyalizmi; bu fikirler etrafında coğrafyanın dört bir yanında kurulan örgütleri, tarihinin en parlak günlerini yaşayan sendikaları ve bu temellerde yükselen ulusal ve sınıfsal mücadeleleri hedeflemektedir. Kürtçe’nin her alanda yasaklanması, ki bunun en net simgesi Diyarbakır Zindanı’nda duvarlara yazılan “Türkçe konuş çok konuş” yazısıdır, tüm parti, sendika, dernek ve benzeri örgütlerin kapatılması, en basit eylemlerin bile yasaklanması, ki bir sermayedarın bugüne kadar “işçiler güldü artık gülme sırası bizde” sözü bu yasakların altındaki sınıfsal amaçları gözler önüne sermektedir, yüzbinlerce insanın fikirleri nedeniyle gözaltına alıp işkenceye uğraması, yıllarca cezaevlerinde tutulması, siyasi idamlar, bir darbe anayasası, buna bağlı yasalar ve oluşturulan YÖK ve benzeri kurumlar ile toplumsal ve siyasi yaşamın zapturapt altına alınması; 12 Eylül bir faşist askeri darbesinin basit bir iktidara el koymanın ötesinde bir siyasal ve toplumsal mühendislik projesi olduğunu göstermektedir.  

Bir siyasal ve toplumsal mühendislik projesi olarak 12 Eylül zihniyeti, asker veya sivil birkaç kişi tarafından bir anda, tarihsel bir bağı ve temeli olmadan bir anda ortaya çıkmış değildir. Veya 12 Eylül bir askeri darbe olarak “Türk” siyasetinde “normalden”, “olağandan” bir sapma değildir. 12 Eylül kendisi ilk ortaya çıktığı andan itibaren bir siyasal ve toplumsal mühendislik projesi olan “Türk” siyasetindeki sürekliliğin bir aşamasıdır. Diğer bir ifade ile, bu zihniyet, Osmanlı sonrası siyaseti yeniden şekillendiren, ulusal, kültürel, dinsel, cinsel, sınıfsal ter türlü farklılığı yok sayan tekçi zihniyetin dönemin koşullarına ve ihtiyaçlarına göre güncellenmiş şekilde devamıdır.

Ve bu öyle bir sürekliliktir ki, bugün bile kırılmış değildir.

Keşke bu sürekliliği kırıp 12 Eylül’ü tarihin hak ettiği çöplüğündeki yerine atabilmiş ve üzerinden geçen 44’üncü yılda darbeyi sadece tarihteki acı dolu bir dönem olarak anabilseydik. 

Fakat demokrasi güçlerinin mücadelesindeki yetersizliklerin ve eksikliklerin de bir sonucu olarak, 12 Eylül darbesi, üzerinden geçen 44 yıla rağmen hala Türkiye’de siyaseti, toplumsal yaşamı ve bunların sınırlarını belirlemeye devam etmektedir. Öze dokunmadan toplumu aldatmak için yapılan tüm makyaj değişiklikleri, sözde darbe(ler) ile hesaplaşma masalları, sürekli tekrarladıkları kendilerinin bile inanmadığı yalanlara ve çarpıtmalar kimseyi kandırmasın; bugün iktidardaki faşist bloka hakim olan zihniyet özünde 12 Eylül zihniyetinden zerre kadar farklı olmayan aynı kirli zihniyettir. Hatta bir adım daha ileri gidip “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” deyip, söylediklerine değil ama yaptıklarına odaklandığımızda, mevcut iktidarın 12 Eylül zihniyetinin ete kemiğe bürünmüş en saf hali olduğunu göreceğizdir.

Hakim zihniyetin özde zerre kadar değişmediğini görmek için mevcut iktidarın hakikat, örgütlenme ve eylem karşısındaki duruşuna bakmak yeterlidir. Aynı şekilde 12 Eylül zulmünün en çıplak haliyle yaşandığı cezaevlerine de bakacak olursak çok da farklı bir tablo karşımıza çıkmaz. Bir rejimin gerçek karakterini gözler önüne seren cezaevlerinde iktidar her türlü makyaj ve maskeden arınmış en çıplak haliyle karşımızdadır. Ve bugün cezaevlerinde darbe yıllardaki uygulamaların çok da uzağında olmayan baskılara maruz kalmasını gördüğümüzde darbe limanından çok da uzaklaşılmadığını görürüz. Nitekim mahpusların sürekli Diyarbakır Zindanı’nın baş işkencecisi Esat Oktay Yıldıran’ın adıyla tehdit edilmesi aslında bu sürekliliğin çok açık bir işaretidir. Veya bir yaya geçidindeki ifadeye bile tahammülü olmayanların, istedikleri kadar Kürtçe TV kanalı açtık desinler, özde darbeci zihniyetten pek de bir farkı yoktur. Ayrıca Kürt illerindeki belediyeler ile başlayan, sonra tüm Türkiye çapında üniversitelere yayılan ve mevcut iktidarın siyaset yapma biçimi haline gelen kayyum uygulaması da, darbeci zihniyetin dayandığı vesayetçi anlayışın güncellenmiş halidir sadece. Bu sürekliliği gösteren örnekler daha da çoğaltılabilir. 

Sonuç olarak, bugün bu coğrafyada 12 Eylül kurumlarıyla, anayasasıyla ve zihniyetiyle hala iş başındadır. Ve darbelerle gerçekten hesaplaşılmadığı sürece, sadece darbeyi gerçekleştiren faillerden değil ama asıl olarak onu yaratan, besleyen zihniyetle hesap sorulmadığı sürece, üzerinden 44 yıl değil 440 geçse de darbe varlığını sürdürmeye ve toplumu zehirlemeye devam edecektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.