Bahçeli’nin konuşması ya da hakikatin kabulü
Cihan DENİZ yazdı —
- Cin bir kez şişeden çıktı ve bundan sonra ne olacağından bağımsız olarak Bahçeli’nin bu konuşması Türkiye siyaseti açısından yeni bir milat olacaktır. Siyasetteki dengelerin yeniden kurulacağı bir süreç başlamıştır. Bu süreçte en büyük çalkantının yaşanacağı yer şüphesiz iktidar blokunun kendisidir.
Son dönem kimi demeçleriyle ve tavırlarıyla farklı bir çıkışın hazırlığında olduğunun sinyalini veren MHP Genel Başkanı Bahçeli, bu hafta partisinin TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşma ile bir kez daha Türkiye siyasetinde büyük bir tsunamiye yol açtı.
Bu “beklenmedik” çıkış, tüm Türkiye’nin gündemine oturdu.
Geçerken belirtelim ki Cumhurbaşkanı’nın baş danışmanının “Türkiye’de ne önceki uygulamaya benzer ne de yeni versiyonla bir çözüm süreci olmaz, olamaz. O süreçler geçmişte kaldı, tarihe mal oldu” şeklindeki çıkışının ve ardından DEM Parti ve onun şahsından demokratik siyaseti açık açık tehdit etmesinin daha mürekkebi kurumadan Bahçeli’den bu çıkışın gelmesi, bizi yakın gelecekte nasıl bir çalkantılı sürecin beklediğini göstermesi açısından not edilmesi gereken bir husustur.
Bahçeli’nin konuşmasına dönecek olursak; MHP Genel Başkanı’nın ağzından PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Meclis’e gelerek konuşma yapmasından, yine Öcalan’a ilişkin “umut hakkından” daha açık bir ifade ile Öcalan’ın fiziksel özgürlüğünden bahsedilmesi son derece önemli bir husustur ve Türk siyaseti açısından bir ilktir.
Bu beklenmedik çıkış karşısında özellikle milliyetçi ve ulusalcı kesimlerden yükselen tepkilere yanıt olarak Bahçeli’nin konuşmasında yer alan "Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın" şeklindeki ifadelere sığınıyorlar.
Şurası çok açıktır ki, geçmişte PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ismini sadece idam ile beraber telaffuz eden, her ağzını açtığında dün HDP bugün DEM Parti’nin kapatılmasını ve bir bütün olarak Kürt siyasetinin tasfiye edilmesini savunan Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ın Meclis’te konuşma yapabileceğini, hatta umut hakkı bağlamında özgürlüğünün gündeme gelebileceğini söyleyebilecek bir noktaya gelmesi, böylesi şartların aslında bir anlamı olmadığını, tersine, Kürt Sorunu’nun çözümünün bir tercih değil bir zorunluluk olduğunun ve bu çözümde Abdullah Öcalan’ın oynayacağı kilit rolün Bahçeli tarafından da kabul edilmiş olduğunu göstermektedir. Eğer bir güç zaten yenilmiş ve tasfiye edilmişse, ortada müzakere için bir gereklilik yoktur; onun liderinin Meclis’e gelip konuşma yapmasının bir anlamı, değeri yoktur. Tersine, eğer bugün bunlardan bahsediliyorsa bu, Kürt Sorunu karşısında her şeyi göze alarak dört elle sarıldıkları, savaş ve şiddet siyasetinin iflas ettiğinin itirafıdır. Bu savaş ve şiddet siyasetinin devleti ve sistemi 90’ların sonunda yaşanan çöküşü bile geride bırakacak derece iflasın eşiğine getirdiği gerçeği karşısında, yaşanan neredeyse tüm sorunların merkezinde duran Kürt Sorunu’nu çözmek dışında bir başka çıkış yolu olmadığının kabulüdür.
Bu konuşmanın neden bugün yapıldığı da, verilen mesajlar kadar önemlidir. Yukarıda belirtildiği gibi bu konuşma savaş ve şiddet siyasetinin Kürt Sorunu için bir çözüm olmasının, her türlü tekniği ve imkanı kullanmalarına rağmen istedikleri sonucun alınamamasının, bırakın sonuç almayı Kürt Sorunu’ndaki çözümsüzlüğün ülkeyi ekonomiden siyasete, tüm kurumlarıyla mutlak bir iflasın eşiğine getirmesinin bir sonucudur.
Ülkenin içteki siyasi sıkışmışlığı, mevcut durumun ekonomik olarak devam ettirilemez bir hal almasının yanı sıra, dış konjünktör de bu konuşmanın yapılmasında bir diğer önemli faktördür. Hatta, eğer dış koşullar farklı olsaydı, belki de tüm krizlere rağmen savaş ve şiddet siyasetindeki ısrar devam edebilirdi de denebilir. Fakat ABD’nin başını çektiği Batı ittifakı ile Rusya ve müttefikleri arasındaki mücadelenin giderek şiddetlenmesi, İsrail ile Filistin arasındaki savaşın Türkiye’yi de içine çekecek bölgesel bir savaşa evrilme riski, Türk rejimini, en azından bir kesimini, eğer varlığını sürdürmek istiyorsa, Kürt Sorunu’nu çözmek dışında bir alternatifin olmadığını kabul etme noktasına getirmiştir.
Sonuç olarak, cin bir kez şişeden çıktı ve bundan sonra ne olacağından bağımsız olarak Bahçeli’nin bu konuşması Türkiye siyaseti açısından yeni bir milat olacaktır. Siyasetteki dengelerin yeniden kurulacağı bir süreç başlamıştır. Bu süreçte en büyük çalkantının yaşanacağı yer şüphesiz iktidar blokunun kendisidir. Belki de iktidar blokunun mevcut haliyle varlığını sürdüremeyeceği bir gelecek bizi beklemektedir. Daha şimdiden Bahçeli’nin konuşmasına karşı iktidar blokunun diğer milliyetçi unsurlarından veya mevcut haliyle iktidar blokunu destekleyen kimi milliyetçi çevrelerden yükselen tepkiler bu gerçeğe işaret etmektedir.
Bu noktada demokratik siyasete düşen ise, ne kendinin ne de toplumun, en başta da Kürt halkının gereksiz bir beklentili hal içine girmesine izin vermeden, bu sürece ciddiyetle yaklaşmak ve ortaya çıkacak fırsatları halkların barış ve özgürlük özlemi için en iyi şekilde değerlendirmektir. Yerimiz kalmadığından bunun nasıl olacağını ileride ele almak üzere yazıyı burada noktalayalım.