Bir işaret ya da siyasal islamcı düşüncenin iflası
Cihan DENİZ yazdı —
- Türkçülüğün kurucu ideologlarından biri Türkçülük ve İslamcılık arasındaki ilişkiyi tarif ederken “bugüne kadar Türklük İslam’ın hizmetindeydi. Artık İslam Türklüğün hizmetinde olacak” demişti.
Bir “Türk” futbolcunun Avrupa Şampiyonası’nda attığı gollerden sonra “kurt selamı” yapması ve sonrasında yaptığı bu selamdan dolayı 2 maç ceza alması Türk siyasetinin önemli bir gündem maddesi haline geldi.
Bir halkı, ulusu temsil etmekten ziyade ırkçı, ayrımcı ve en önemlisi de MHP ve ülkücülükle özdeşleşmiş bu hareket üzerinden kopan fırtına aslında “Türk” siyasetinin geldiği noktayı çok güzel özetlemektedir.
Bu işarete ceza verilmesiyle ilgili tepki gösterenlerin en büyük iddiası bu işaretin ırkçılıkla veya bir siyasi ideolojiyle (!) ile alakası olmadığı, bunun Türk milletini temsil ettiği şeklindedir. Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanı konuyla ilgili yaptığı açıklamada bu işaretin Türk tarihinin, kültürünün, geleneğinin ve değerlerinin bir parçası olduğunu iddia etmektedir.
Bu kendinden menkul, herhangi tarihsel gerçekliği olmayan bir iddiadır. Bu işaretin tarihsel olarak Türk milletiyle bir alakası olmadığını anlamak için çok büyük bir çaba göstermeye, araştırma yapmaya gerek yok. Bu coğrafyada bu işaret 90’ların başından itibaren ülkücüler tarafından kullanılmaya başlanmıştır. 90’lardan önce tek kare bir resimde görülmeyen bu işareti bu tarihten itibaren Kürtlere, devrimci öğrencilere veya hakları için sokağa çıkanlara saldıran ırkçı faşist ülkücülerin ellerinde; 90’larda ve bugün de Kürt halkına dönük her türlü hak ihlalinin öznesi özel harekat polislerin ellerinde görmekteyiz. Bizzat MHP Genel Başkanı Bahçeli de, 2010 tarihinde yaptığı bir açıklamada bu işaretin sadece MHP ve ülkücülere ait olduğunu çok net bir şekilde belirtmektedir.
Dolayısıyla da, velev ki bu işaret Türkiye dışında Türk milletini simgelemek için kullanılmış olsun, ki buna ilişkin de kesin bilgiler mevcut değildir, bu işaret bu coğrafyada sadece faşizmin ve ırkçılığın paramiliter güçlerine ait, onlar tarafından kullanılan bir işaret olagelmiştir.
Buna rağmen bu işaretin Türk milletini simgelediğini iddia edenler, bilerek ya da bilmeyerek aslında Türk siyasetindeki bir başka iddianın da nasıl bir yalan olduğunu ortaya koymaktadır. Bu şekilde, başta Kürtler olmak üzere kendini Türk olarak görmeyip tanınma mücadelesi verenlere karşı ileri sürülen Türklüğün bir etnik gruba aidiyet değil, vatandaşlık bağını ifade ettiği iddiasının ne kadar altı boş ve sadece söz konusu kesimlerin gözünü boyamak dışında bir anlam ifade etmediğini görmüş olduk; ki bu çok da önemli değil, bunu ezilen halklar her durumda iliklerini kadar hissetmektedir.
Asıl önemli olan bu işaret ve sonrasında yaşananlardır. Irkçı bir zihniyetin Türk siyasetinin tüm hücrelerine nasıl yayıldığını, onu nasıl esir aldığını göstermektedir. Barış ve demokrasi güçleri hariç “Türk” siyaseti neredeyse istisnasız bir şekilde, bu işaretin tarihsel ve ideolojik olarak neyi gösterdiği üzerinde çok da kafa yormadan, bu işareti sahiplendi.
Bu durum bir yandan ırkçı ve faşist sembollerin bu kadar rahat kabullenilmesi noktasında toplumsal bir alarm durumu içinde olduğumuzu göstermektedir.
Tam da bu noktada özelde AKP genelde Siyasal İslamcıların tavrı ibretliktir ve fiziksel değil ama fikren nasıl bir iflas içinde olduklarını ortaya koymaktadır. Özellikle Kürt sorunu üzerinden Siyasal İslamcı kesimlerin büyük bir kesiminin Türkçülüğe eklemlendiği, onun ideolojik eksenine girdiği son dönem, özellikle de 15 Temmuz sonrası “Türk” siyasetinin en önemli özelliğidir. Sosyal medyada birçok AKP yandaşının, özellikle de gençlerin, bugün tartışmaların odağındaki işareti yaparak paylaşımlar yapması, bu eklemlenmenin tabana da yayıldığını, Siyasal İslamcı tabanda da böylesi bir kayma olduğunu göstermektedir.
Türkçülüğün kurucu ideologlarından biri Türkçülük ve İslamcılık arasındaki ilişkiyi tarif ederken “bugüne kadar Türklük İslam’ın hizmetindeydi. Artık İslam Türklüğün hizmetinde olacak” demişti.
Siyasal İslamcılar açısından aradan geçen yüzyıldan fazla bir süreye rağmen çok fazla bir yol alınmadığı açıktır. AKP’nin ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmalıyız düşüncesiyle Gülen Cemaati ile yolları ayırdıktan sonra Beyaz Türk Faşizmi ile kurduğu ve 15 Temmuz sonrasında daha da karmaşık bir hal alan ittifak ilişkisinin Siyasal İslamcıları getirdiği nokta, tam da yukarıda alıntıda belirtildiği gibi Siyasal İslam’ı Beyaz Türk faşizminin bir aracı raddesine indirgemek, diğer bir ifade ile onun siyasi programının uygulayıcısı olmak olmuştur. Siyasi programın uygulayıcısı olmanın ötesinde onun sembollerinin sahiplenilmesi aslında Siyasal İslam’ın Beyaz Türk Faşizmi içinde erimesinden, yani son kertede bağımsız bir siyasi özne olarak artık var olmadığı dışında bir anlam taşımamaktadır.
Bu da aslında bu coğrafyanın gerçek muhalifleri için asıl ve gerçek hedefin ne olduğunu, bunun dışındaki her türlü hedefin bize kazandırmayacağını, tersine kaybettireceğini göstermektedir.