Türkiye’nin gerçek normalleri
Cihan DENİZ yazdı —
- Türkiye sisteminin Kürtlerin kendi dilleri ve kültürleriyle bir sosyal ve ekonomik yaşam kurmasına, belediyeler aracılığıyla kendi sorunlarının çözümünde özne olmasına tahammülü olmadığını, mevzu bahis Kürtlerin kültürel ve siyasi hakları olduğunda iktidar normalinin zerre değişmediğini bize bir kez daha gösterdi.
Türkiye siyasetinin gündemi hala “normalleşme” ve “yumuşama.” Normalleşmeden, yumuşamadan kimin neyi anladığı, kimin neyi kast ettiği, kimin neyi normal olarak gördüğü çok belli olmasa da, “normalleşme” ve “yumuşama” hala önemli bir gündem maddesi olmaya devam etmektedir.
Toplumun önemli bir kesimi, 2015 sonrası dönemin yarattığı acıların, sıkıntıların ve krizlerin ağırlığı ile belki de safça, belki de gereğinden fazla iyi niyetli bir şekilde, son yerel seçimler sonrası gündeme gelen ve özellikle AKP ve CHP Genel Başkanları arasında yapılan görüşme ve karşılıklı söylemlerdeki görece yumuşama ile iyice alevlenen bu “normalleşme” ve “yumuşamayı” ülkenin içinde bulunduğu krizlerin bir çıkışı olarak görmektedir.
Ama Türkiye siyasetini biraz yakından takip eden biri, siyasi aktörlerin söylemlerini söylenenlerin ardına geçerek analiz eden biri, durumun hiç de öyle olmadığı, bu haliyle “normalleşme” ve “yumuşamanın” hayal edilen sonuçları doğurmayacağını kolaylıkla söyleyecektir.
En başta, halkların, toplumun “normalleşme” ve "yumuşama"dan anladığı ile “siyasetin” bunlardan anladığı birbirine taban tabana zıttır. Bir tarafta “normalleşme” ile her açıdan raydan çıkmış bir rejimin tekrar rayına oturtulacağı, ülkenin içine yuvarlandığı krizlerden çıkılacağı umulmaktadır. Özellikle 2015 sonrası dönemde fiilen askıya alınmış hukuk düzenine geri dönüleceği, ekonomide izlenen “heterodoks” politikalar yerine tekrar “ortodoks” politikaların uygulanacağı hayal edilmektedir.
Bunun karşısında siyasi aktörler açısından ise “normalleşme” ve “yumuşama” aslında ülkenin içine yuvarlandığı çoklu krizler nedeniyle artık yönetemez hale gelmiş iktidar gerçeği karşısında erkin yeniden paylaşılması ve yeni bir siyasi denklem kurulması için yapılan pazarlık ve mücadelelerin üstünü örten bir perde işlevi görmektedir. İktidar bloğunu oluşturan kesimler açısından önemli olan bir yandan sahip olduklarının azamisini elinde tutmaktır. Aynı zamanda iktidar blokunun diğer bileşenleri karşısındaki konumlarını güçlendirmenin hesaplarını yapmaktadırlar. Son seçimlerde iktidar blokunun yaşadığı başarısızlık ile birlikte muhalefet ama özellikle de CHP, bu “normalleşme” ve “yumuşama” söylemleri ile iktidar blokunu oluşturan kesimler arasındaki gerilimden de faydalanarak iktidar denklemine dahil olmanın ve bu güçten pay kapmanın hayalini kurmaktadır.
MHP Genel Başkanı’nın bu haftaki grup toplantısında yaptığı konuşmanın çok büyük bir kesiminin CHP üzerinden “normalleşme” konusuna ayırması, bu tartışmanın siyasi elitler nezdinde tam da böyle anlaşıldığını çok net ortaya koymaktadır.
Tüm bunlara bağlı olarak, “normal nedir?” sorusuna dair kafasında net bir yanıt olmadan bir “normalleşmeden” bahsetmek, sorunların sadece iktidarın kaprislerinden, iktidar ve muhalefet arasındaki diyalog eksikliğinden kaynaklandığını kabul etmek, en iyi ifade ile saf ve aşırı iyi niyetli bu yaklaşımdır ve ezilenler cephesinde temelsiz bir beklenti yaratmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Bunun en önemli nedeni de, barış ve demokrasi güçleri dışında iktidarıyla muhalefetiyle neredeyse bir bütün olarak “Türk” siyasetinin Türkiye’nin gerçek “normalleri” ile sorunu olmamasıdır; kendilerine dokunmadığı sürece onları çok da sorgulamadan kabul etmesidir.
Ama “Türk” siyasetinin sertliği hayal kurulmasına, toplumun kendisini bu hayallerle avutmasına bile izin vermemektedir. Bu “normalleşeme” ve “yumuşama” hayallerinin ortasında ilk önce Diyarbakır’da bir kafenin basılarak sahibinin kafede sadece Kürtçe hizmet verileceğini söylediği için gözaltına alınıp ev hapsine mahkum edilmesi ve daha sonra da artık ezberlediğimiz kurgularla Hakkari Belediye Eşbaşkanı’nın gözaltına alınıp yerine kayyum atanması ve bu yazı kaleme alınırken örgüt yönetme suçundan 20 yıla yakın bir hapis cezası ile cezalandırılması hala gözlerini açmamış olanları bile bu ham hayalden uyandırdı. Türkiye gerçeğinin çölü bir kez daha bize “hoş geldin, ben buradayım” dedi.
Bu iki gelişme Türkiye sisteminin Kürtlerin kendi dilleri ve kültürleriyle bir sosyal ve ekonomik yaşam kurmasına, belediyeler aracılığıyla kendi sorunlarının çözümünde özne olmasına tahammülü olmadığını, mevzu bahis Kürtlerin kültürel ve siyasi hakları olduğunda iktidar normalinin zerre değişmediğini bize bir kez daha gösterdi.