Cinayet değil, çöken ve çözülen sistem

Cihan DENİZ yazdı —

  • İsrail’de Filistinlilere tecavüz edilmesinin suç sayılmayacağını savunanlar karşısında sözde dehşete düşenlerin, bunu kınayanların işkence kendi ülkelerinde yaşandığında bunu bırakın görmezden gelmeyi, neredeyse ayakta alkışlaması sadece bir ikiyüzlülük değil, aynı zamanda toplumsal ve sistemsel bir çöküş alametidir.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da bir kadın polis memuru bir kişiyi gözaltına alırken o kişinin açtığı ateş sonucu öldürüldü.

Bu, basit bir cinayet, Türkiye’de artık şahit ola ola kanıksadığımız sıradan adli bir olay olarak alınamaz.

Olay ve sonrasında yaşananlar bir kez daha Türkiye’de sistemin yargısıyla, kolluğuyla ve diğer kurumlarıyla nasıl derin bir çöküş ve çözülme içinde olduğunu gözler önüne serdi.

Yaşananlar her yönüyle Türkiye’nin geldiği noktanın bir özetidir adeta.

Cinayet 26 suç kaydı olan ama rahatça aramızda gezmeye devam eden biri tarafından işlenmiş. Tek dertleri bu coğrafyaya özgürlüklerin, barışın ve demokrasinin gelmesi olan binlerce siyasetçi ve hak savunucusu sadece sözleri, katıldıkları demokratik eylemler ve siyasi faaliyetleri için başta Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve diğer sayısı binleri bulan siyasetçi her türlü iç ve uluslararası hukuk kural ve normları ayaklar altına alınarak yıllardır hapiste tutulurken, her türlü kirliliğe bulaşmış, 26 suç kaydı olan birinin elini kolunu sallayarak gezmesi asıl sorundur. Mevzu bahis muhalifler ve iktidarı eleştirenler olduğunda şahin kesilen, en temel hak ve özgürlükleri bile tanımayan yargı ve kolluk, gerçek sorumlulukları karşısında adeta kılını kıpırdatmamış görünmektedir. Hangi çete ile nasıl bir bağı olduğu için bu kadar rahat gezebildiğini ileriki günlerde ortaya çıkacaktır.   

Bu olay sonrası bu kişinin adliyeye götürülmesi de Türkiye’nin bir başka yüzüdür. Anayasa, yasalar, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ne derse desin bugün Türkiye’nin bir işkence sorunu vardır. Ve bu işkence karakollarda, hapishanelerde, toplumun gözlerinden uzak bir şekilde değil sokakta, ev baskınlarında herkesin önünde en aleni şekilde yapılmaktadır. Ve iktidar meşruiyet kaybı yaşadıkça, yönetilen kesimler üzerindeki hegemonyasını kaybettikçe bunun dozu ve aleniliği de artmaktadır. İktidar, işkence yaptığı bedenler üzerinden topluma mesaj vermeye, kaybettiği gücünü zor yoluyla geri kazanmaya çalışmaktadır.     

Bu olayda da, bu kişi üzerine çöp torbaları geçirilerek hayvanların taşınması için kullanılan bir araçla adliyeye götürülmüş ve götürülürken de polis onu darp etmeye devam etmiştir.

Bu yaşanalar bir yönüyle topluma bir mesaj olsa da, diğer yanıyla artık rasyonel davranamayan, duygularıyla hareket eden bir iktidar gerçekliğini göstermesi açısından, çözülmekte olan bir sisteme işaret etmektedir.

Bu bağlamda bir diğer boyut ise, her koşulda ve kime olursa olsun gerek iç gerekse de Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası anlaşmalar tarafından kesin olarak yasaklanan işkencenin kendisinin değil, işkenceye tepki gösterenlerin sosyal medyada linç edilmesidir. Bu da bize toplumsal çöküş ve çözülme hakkında çok önemli şeyler söylemektedir. Kimilerine göre, tıpkı İsraillilerin Filistinlileri “insan” olarak görmemesi gibi, bu ülkenin bir kısım vatandaşı “insan” olarak kabul edilmemektedir. Ve onlara yapılacak her türlü işkencenin meşru olduğu düşünülmektedir. İsrail’de Filistinlilere tecavüz edilmesinin suç sayılmayacağını savunanlar karşısında sözde dehşete düşenlerin, bunu kınayanların işkence kendi ülkelerinde yaşandığında bunu bırakın görmezden gelmeyi, neredeyse ayakta alkışlaması sadece bir ikiyüzlülük değil, aynı zamanda toplumsal ve sistemsel bir çöküş alametidir.

İş öyle bir noktaya vardı ki, yaşanan işkence ve diğer kötü muamele görüntülerine sosyal medya üzerinden tepki gösteren DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu BBP adlı faşist partinin Kocaeli ilçe başkanı tarafından “Seni İzmit sokaklarında çöp poşetine koyup gezdireceğiz” diyerek tehdit edildi. İktidara dönük en ufak bir eleştiri yapanlar apar topar evinden gözaltına alınıp tutuklanırken, bir milletvekilinin bu şekilde tehdit edilmesi karşısında hiçbir şey yapılmaması yargının iktidarın bir aparatı olmak dışında bir işlevi kalmadığının, görüntüde bile olsa adaleti sağlamasının mümkün olmadığının ispatıdır.

Sadece Gergerlioğlu değil; bu olayı kendilerince bir fırsat olarak gören faşist ve ırkçı kesimlerce aynı zamanda fail üzerinden Kürt halkına dönük ırkçı bir kampanya başlatıldı. Hakikatin ne olduğunu zerre umursamayan, hatta hakikati açık açık çarpıtan bu ırkçı ve faşistler, bu cinayeti işleyeni Kürt kabul edip onun üzerinden Kürt halkına dönük nefretlerini kusmaya başladılar. Bu kişinin Kürt olmadığı, hatta ideolojik olarak iktidardan çok da uzak olmayan bir dünya görüşüne sahip olduğu ortaya çıktı. Böyle olmasa, bu kişi gerçekten de Kürt olsa bile, bu olay onun Kürt olması ile zerre ilgisi yoktur. Ulusal aidiyeti ne olursa oldun bu olay toplumsal çürümenin, yoksulluğun bir sonucudur.

Bu olay ile Kürtler arasında illa bir bağ kurulacaksa, bu Kürt halkı üzerinden değil, Kürt sorunu üzerinden yapılmalıdır.

Bugün içinde yaşadığımız çöküş ve çözülme hali, iktidarın Kürt sorununu şiddet ve baskı yolu ile çözme konusundaki ısrarının bir sonucudur. Savaş, tıpkı doksanlarda olduğu gibi, adım adım özgürlüklerin ve demokrasinin ortadan kalktığı, hukukun askıya alındığı, bir kısım insanın cebi dolarken toplumun geniş kesimlerinin yoksullaştığı, şiddetin her türlü sorunun çözümünün yegane aracı haline geldiği kirli bir sistem yaratır. Savaş siyaseti kendi kirli yapısını yaratır. Ve bu kirlilik sadece siyaset alanı ile sınırlı kalmaz, tüm topluma adeta kanser gibi yayılır.

Ama bu kirlilik sürdürülebilir bir şey değildir. Her türlü değeri ve kurumu çürüttüğü için aynı zamanda bir çöküş halidir de.    

İşte içinde yaşadığımız bu çöküş ve çözülme hali, bu ve benzeri olayların rahatlıkla yaşanabileceği bir ortam yaratmaktadır. Dolayısıyla da böylesi cinayetlerin gerçekten karşısında durulacaksa bunun yolu tetiği çekenle değil, gençleri adeta bir suç makinesine döndüren sistem ve onun zihniyeti ile mücadele etmektir. Ve bunun ilk adımı da barış mücadelesini daha da yükseltmektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.