“Sol” partilerin başarısızlığı

Cihan DENİZ yazdı —

  • Avrupa’da en genel anlamıyla sol siyaset, özellikle iktidar olduğu ülkelerde, kapitalizme alternatif olmak yerine krizlere yol açan kapitalist politikaların kötü bir uygulayıcısı olmanın ötesine geçememiştir. Toplumun, ezilenlerin sorunlarına çözüm olmak bir yana krizlerin daha da derinleşmesine yol açmaktadırlar.

Geçen hafta sonu Avrupa Parlamentosu için seçimler yapıldı. “Aşırı sağ” denilerek yumuşatılan ve faşist, ırkçı özlerinin üstü örtülmek istenen partiler seçimlerden güçlenerek çıktılar.

 Fransa’da Le Pen’in partisi Ulusal Birlik’in oy oranını yüzde 31,5’e yükseltmesi ve birinci parti olması, Almanya’da yine faşist AfD’nin oylarını yüzde 16’ya yükselterek iktidardaki koalisyon hükümetinin ortakları yüzde 14 oy alan Sosyal Demokrat Parti ile yüzde 12 oy alan Yeşiller’i geride bırakıp ikinci parti olması, İtalya’da iktidarda olan faşist İtalya’nın Kardeşleri partisinin oylarını artırması, sadece bu ülkeler için değil Avrupa ve dünya siyaseti açısından belirleyici sonuçlar doğuracaktır.

Günümüz faşist partilerin gündemlerinin merkezine oturttukları ve yaşanılan krizlerin nedeni olarak topluma, ezilenlere hedef gösterdikleri göçmenler ve mülteciler açısından gelecek günlerin kolay geçmeyeceğini söylemek için falcı olmaya gerek yok.

Aynı şekilde, 2010’larla başlan ve özellikle Ukrayna – Rusya savaşı ile iyice hızlanan süreçte zaten Avrupa Birliği gündeminde oldukça gerilere düşmüş demokrasi ve insan hakları açısından da bizleri pek de parlak günlerin beklediği söylenemez. Macaristan ve Polonya örneklerinde görüleceği gibi, bizzat Avrupa Birliği içinde ortaya çıkan otoriter eğilimler güçlenecektir. Sadece göçmenleri ve mültecileri değil, aynı zamanda kadınları, LGBTİQ+’ları ve toplum içindeki her türlü farklılığı da hedef alan, ezilenlerin büyük bedeller ile kazandıkları hak ve özgürlük alanlarını daraltmayı amaçlayan politikalar yaygınlaşacaktır.

Tüm bunları yaşayarak ve karşında mücadele ederek göreceğiz.

Bununla birlikte, bundan önce, ilkin bu sonuçların neden ve nasıl ortaya çıktığı, hangi toplumsal ve siyasi dinamiklerin sonucu olarak Avrupa genelinde faşist partilerin bu kadar oy alabildiğinin üzerine kafa yormak gerekir.

Faşizmin yükseldiği her yerde aslında sosyalist, komünist, devrimci ve en genel anlamda sol siyasetin başarısızlığı, yenilgisi söz konusudur. Kapitalizmin yol açtığı iktisadi, siyasi, toplumsal, kültürel krizlerin ağırlığı altında ezilenler, sol kapitalizme karşı gerçek bir alternatif ortaya koymadığında ve bu alternatif için kararlı bir mücadele yürütmediğinde, yaşadıkları sorunlardan çıkışı faşizmde aramaktadır. Böylesi durumlarda, faşizmin diğer zamanlarda reddedecekleri sloganlarını, hedeflerini kolaylıkla benimsemektedirler, faşizmin krizlerin gerçek nedenlerini örtmek için yarattığı hayali düşmanları kolaylıkla yaşadıkları sorunların nedeni olarak görmekte ve öfkelerini onlara yöneltmektedirler.  

Avrupa’da en genel anlamıyla sol siyaset, özellikle iktidar olduğu ülkelerde, kapitalizme alternatif olmak yerine krizlere yol açan kapitalist politikaların kötü bir uygulayıcısı olmanın ötesine geçememiştir. Toplumun, ezilenlerin sorunlarına çözüm olmak bir yana krizlerin daha da derinleşmesine yol açmaktadırlar. Ayrıca son Gazze Savaşı karşısında Almanya’da içinde sosyal demokrat ve yeşillerin de yer aldığı hükümetin sergilediği sol değer ve ilkelere taban tabana zıt siyaset örneği, Avrupa “solun” önemli bir kısmının sol değerlerden ne kadar uzaklaştığını göstermektedir. Tüm bunlar ise toplumda ama özellikle de ezilen kesimlerde derin bir hayal kırıklığı yaratmaktadır.

Bugün Avrupa’da yükseldiği söylenen faşist partiler tam da solun kendi yarattığı bu boşluğa, bu hayal kırıklığına oynamaktadır. Oradan kendilerine toplumsal bir destek yaratmaya çalışmaktadırlar. Maalesef bu son seçimde de görüldüğü gibi bunda belli bir başarı kazandıkları da görülmektedir. 

Daha da acı olanı, kimi sözde “sol” partilerin, faşist partilere karşı oy kaybettikçe, tam da yukarıda belirtilen alternatif olamama gerçeğinden dolayı, faşist söylemlerle, demagojilerle mücadele etmek yerine, onları belki biraz yumuşatıp benimsemeleridir. Avrupa siyaseti açısından adeta kangrene dönüşmüş mülteci sorunu örneğinde çok açık bir şekilde görüldüğü gibi, faşist hareketlerin sahte düşmanlar yaratıp toplumun zihnini bulandırma çabaları ile mücadele etmek, topluma gerek düşmanın kim olduğunu göstermek yerine bu anlayış, bu demagojilere adeta çanak tutmakta, yeniden üretmekte ve bu şekilde de faşist düşüncelerin toplum içinde daha da kök salmasına hizmet etmektedirler. Faşist söylemlere karşı en azından sessiz kalarak faşizmi geriletebileceğini, bu şekilde onlara kayan oyları alabileceğini hayal edenler aslında tersine bu söylemlerin toplum içinde pekişmesine yol açmaktadırlar.

Bununla beraber, an için içinde bulunulan durum ne kadar boğucu olursa olsun, karamsar olmaya gerek de yoktur. Faşist partilerin güç kazanması kalıcı, geri döndürülemez bir durum değildir. Aslında burada faşist partilerin yükselişine ilişkin yapılan eleştiriler, aynı zamanda tutulması gereken hattı da ortaya koymaktadır.

Sol sağ ve faşist söylemlerin kötü bir taklitçisi, takipçisi olmaktan çıkıp kendi özüne dönmeli ve kapitalizmin karşı tüm toplumsal kesimlerin, sınıfların verdiği mücadeleleri ortaklaştırmayı başaracak demokratik modernite/demokratik sosyalizm alternatifini ortaya koyabilmeli, bunun gerektirdiği örgütlenmeyi sağlamalı ve bu temelde kararlı bir mücadele yürütmelidir.

Sonuç olarak, olanları taklit ederek, onların bizi nereye götürdüğü aşikar olan yollarını takip ederek değil ama kendimiz olarak kendi yolumuzu açarak başarılı olabiliriz ve yükselen bu faşist dalgayı geriletebiliriz. Bu Avrupa için oluğu kadar bu coğrafya içinde de geçerlidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.