Türkiye bu fırsatı heba etmemeli
Cihan DENİZ yazdı —
- İmralı’dan gelen mesaj, yakın ve orta vadede geleceğimizi belirleyecek çok önemli bir kavşakta olduğumuzu göstermektedir. Ama henüz bir yola girildiğinden, bir süreç başlatıldığından söz etmek için çok erkendir. Gidişatın nereye everileceğini, temel olarak iktidarıyla, muhalefetiyle “Türk” siyasetinin tavrı belirleyecektir.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 2024 yılının son günlerinde milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’dan oluşan bir DEM Parti heyeti ile yaptığı görüşmede ilettiği mesajlar bir kez daha Türkiye’de siyasetin gündemini belirledi ve dahası bölgenin barışa, demokrasiye, özgürlüklere susamış halklar için, geçmiş tecrübelerin ışığında temkinli de olsa, bir umut ışığının doğmasına neden oldu.
Öcalan’ın görüşmede ilettiği mesajlara ilişkin DEM Parti tarafından yapılan ilk açıklamada öne çıkan ilk önemli husus, Öcalan’ın kendi üzerinde oynanan onca oyuna, neredeyse on yıldır kesintisiz maruz kaldığı dünyada emsali olmayan tecrit dayatmasına rağmen hala aynı kararlılıkla yaptığı barış ve demokrasi ısrarıdır; bölge halkları arasındaki kardeşliğin nasıl kurulabileceği üzerine kafa yormasıdır. Hatta şunu söyleyebiliriz ki, Öcalan, yaklaşık on yıl önce devreye sokularak kesintisiz uygulanan tecrit öncesi olduğu pozisyonunu değiştirmeden korumaya devam etmektedir.
Dolayısıyla da, iletilen mesaj, iktidar çevrelerinin topluma göstermeye çalıştığı gibi bir teslimiyet çağrısı değildir. Öcalan’ın sözleri, mücadeleyi kaybetmiş bir tarafın liderinin ağzından çıkan sözler olarak okunamaz. Öcalan, verdiği mesajlar ile bir kez daha, bölgedeki gelişmeleri yakından okuyan ve bölgenin en kangrenleşmiş sorunlarından biri olan Kürt Sorunu’nu çözebilecek vizyona ve projeye sahip bir siyasi aktör olduğunu göstermektedir; tıpkı on yıl önce olduğu gibi.
Tersine, Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme, örtük olarak, iktidarın silah ve şiddet yoluyla Kürt Sorunu’nu çözemediğinin, Kürtlerin elde ettiği kazanımları tasfiye edemediğinin itirafıdır. 2023 genel ve 2024 yerel seçimlerinde Kürt siyasetinin her türü baskı ve oyuna rağmen aldığı sonuçlar bile başlı başına bunun bir göstergesidir. Çok açıktır ki, eğer iktidar mevcut yöntemlerle Kürt Sorunu’nun tasfiyesi noktasında istediği sonuçları gerçekten almış olsaydı veya bunu alabileceğine inanmış olsaydı, ne bu görüşmeler gerçekleşebilirdi ne de bu mesajlar verilebilirdi.
Bu anlamıyla, tecridin sona erdiğini söylemek imkansız olsa da, Öcalan’ın mesajlarının halklarla paylaşılmış olduğu gerçeği, daha önce de bu köşede belirtildiği gibi, iktidarın her türlü gücü ve tekniği kullanmasına rağmen Kürt silahlı direnişini bastırmayı başaramamasının ve buna bağlı olarak da “bitirdik”, “bellerini kırdık”, “yazı göremeyecekler” diye diye kendi gücünü tükettiği ve derin bir siyasi, iktisadi krize yuvarlandığı, yuvarlanmasının bir sonucudur. Ve eşit derecede önemli olmak üzere, Kürt Sorunu’nun ve çözümünün uluslararasılaşmasının bir sonucudur ki yapılan açıklamada Kürt Sorunu’nun uluslararasılaşmasına, bunun halklar için yaratığı risklere ve bunun karşısında yapılması gerekenlere işaret edilmektedir.
Bunların ışığında, DEM Parti tarafından yapılan ilk açıklamada, üç husus öne çıkmaktadır. Birincisi, bölgede yaşanan sorunların çözümünün barış, demokrasi ve kardeşlikten geçtiğidir. Barış ve demokrasi Kürt, Türk ve diğer bölge halkları arasında kurulacak kardeşliğin ön şartı olarak görülmektedir. İkincisi, Öcalan, en başta Kürt Sorunu olmak üzere sorunların çözümü noktasında sorumluluk alarak gerekli katkıyı sunacak güç ve kararlılıkta olduğunu belirtmektedir. Üçüncü olarak da, bu sürecin sadece iktidar ile değil muhalefeti de içine alacak en geniş katılımla yürütülmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Bu son vurgu, demokratik siyasete, tüm barış ve demokrasi güçlerine ve bunun ötesinde CHP başta olmak üzere diğer muhalefet partilerine de önemli sorumluluklar yüklemektedir. En önemli sorumluluk da, Kürt Sorunu’na çözüm talebinin dar ve dönemsel hesaplarla boşa çıkarılmasını engelleyecek bir siyasi ve toplumsal atmosferin yaratılmasıdır. Bunda en büyük sorumluluklardan biri de TBMM’ye düşmektedir.
Sonuç olarak, İmralı’dan gelen mesaj, yakın ve orta vadede geleceğimizi belirleyecek çok önemli bir kavşakta olduğumuzu göstermektedir. Ama henüz bir yola girildiğinden, bir süreç başlatıldığından söz etmek için çok erkendir.
Gidişatın nereye everileceğini, temel olarak iktidarıyla, muhalefetiyle “Türk” siyasetinin tavrı belirleyecektir. Eğer Öcalan’ın çıkışına, geçmişte olduğu gibi araçsal, dar ve dönemsel hesaplarla yaklaşılırsa, yani iktidar içinde olduğu zor durumdan çıkmak için veya zaman kazanmak için, muhalefet de boş “milliyetçi” söylemlerle iktidarı hedef almak için bu çıkıştan yararlanmaya kalkarsa, maalesef bu barış fırsatı da heba edilecektir. Tıpkı 2015’de ilan edilen ama daha sonra bizzat iktidar eliyle inkar edilen, muhalefetin iktidarı eleştirmek için sürekli diline doladığı Dolmabahçe Mutabakatı’nda olduğu gibi. 2015’de çözüm ve barış fırsatının kaçırılması sonrası başlayan hızla tırmanan şiddet sarmalında bu coğrafyanın neleri kaybettiğini hepimiz bizzat yaşayarak gördük. Eğer bunların tekrarı istenmiyorsa, bunun yolu bellidir.