Amerikan seçim sonuçları üzerine
Cihan DENİZ yazdı —
- Trump’un zaferiyle sonuçlanan seçimlerinin küresel ölçekte önemli sonuçları olacaktır. Tüm aktörler Biden sonrası Amerikan dış siyasetindeki olası değişikliklere göre pozisyon almaya çalışmaktadır. Özellikle Ukrayna-Rusya savaşı, giderek bir bölgesel savaşa evirilmeye başlayan Filistin, Lübnan-İsrail savaşı bağlamında Biden’ın yerine Trump’ın seçilmesi önemli sonuçlar doğuracaktır.
Geçtiğimiz hafta yapılan Amerikan seçimleri Trump’ın zaferi ile sonuçlandı. Kampanyası sırasında kadınlar, göçmenler, LGBTİ+’lar başta olmak üzere neredeyse tüm toplumsal kesimleri hedef alan, yalan ve çarpıtmalarla sürdürdüğü kampanyası boyunca kürtaj yasağı, göçmenlerin toplu bir şekilde sınırdışı edilmesi, gümrük duvarlarının yükseltilmesi gibi aslında sorunları çözmek yerine sorunları daha da çözümsüz hale getirecek sözde “öneriler” dışında somut bir vaadi olmamasına rağmen Trump’ın zaferi aslında kimseyi şaşırtmadı.
Perşembenin gelişi Çarşamba’dan belliydi.
Trump’un zaferiyle sonuçlanan Amerikan seçimlerinin sadece Amerika açısından değil küresel ölçekte önemli sonuçları olacaktır. Tüm aktörler Biden sonrası Amerikan dış siyasetindeki olası değişikliklere göre pozisyon almaya çalışmaktadır. Özellikle Ukrayna-Rusya savaşı, giderek bir bölgesel savaşa evirilmeye başlayan Filistin, Lübnan-İsrail savaşı bağlamında Biden’ın yerine Trump’ın seçilmesi önemli sonuçlar doğuracaktır. Büyük bir beklenti içine giren, Amerikan dış siyasetindeki değişikliği kendi için fırsat olarak gören ülkelerin biri de Türkiye. Yakından takip edenlerin göreceği gibi, seçim sonuçlarının belli olmasıyla beraber, Amerikan seçimleri bağlamında Türk basınını en çok meşgul eden konu Amerika’nın Suriye politikasının değişip değişmeyeceği ve bu değişimin Türkiye’nin Suriye’deki varlığına etkisi. Daha açıkçası, Trump’ın seçilmesinin Suriye’deki Kürtler karşısında Türkiye’nin elini güçlendireceği umut edilmektedir; kendini iktidar karşısında “muhalif” olarak görenlerin de büyük oranda bu umudu paylaştığını not etmekte fayda var.
Ama yazının konusu bu değil.
Burada sonuçlar değil, nedenler üzerinde durulacak ve bu nedenler ile Türkiye siyaseti arasındaki paralelliğe değinilecektir.
Trump seçimleri nasıl kazandı veya daha doğru soru Kamala Harris seçimleri kaybetmeyi nasıl başardı?
Bu sorunun yanıtı çok boyutlu. Asıl sorun Demokratların özellikle Trump seçmenlerini küçümseyen, onların sorunlarını yok sayan tutumudur. Trump’ın söylemleri ile dalga geçerek, Trump’ın kampanyası boyunca söylediği yalanları açığa çıkararak ama bunu yaparken gerçek yaşamın gerçek sorunları hakkında ciddi tek söz söylemeyerek seçimi kazanabileceklerini varsaydılar. Hatta Trump’ı o kadar küçümsediler ki onun karşısında kim çıkarsa kazanır mantığı ile seçime her halinden bırakın 4 yıl daha 1 ay bile başkanlık yapma kabiliyeti kalmamış Biden ile girmeyi bile göze aldılar; bunun işe yaramayacağını görünce de bu sefer apar topar Kamala Harris’i başkan adayı olarak belirlediler.
Diğer taraftan seçimi kazanmak için gözünü karartan ve her şeyi göze alan Trump, Amerikan aşırı sağının tüm taleplerini benimseyerek zaten kutuplaşmış olan Amerikan toplumu içinde oylarını konsolide ederken ve yeni seçmenlere ulaşırken Demokratlar ise bir önceki seçimde Trump karşısında kendi etraflarında oluşturmayı başardıkları bloku bu kez bizzat kendi yaptıkları veya yapmadıkları ile dağıtmakla meşguldü. Trump ve taraftarları sahaya inip çalışırken, yeni destekçiler bulmaya çalışırken, ki bunun en güzel örneği Amerikan siyasi tarihinde ilk kez Amish tarikatının Trump’a oy vermek üzere sandığa götürmeyi başarmaları ve bu sayede çok kilit bir iki eyaleti kazanabilmeleridir, Demokratlar ise, nasıl olsa Trump karşısında bana mahkumsunuz kibri ile insanları kendinden yabancılaştırmakla meşguldü. Ünlülerin destek açıklamaları ile seçimi kazanabilecekleri hayalini kuruyorlardı.
Demokrat Parti etrafında bir önceki seçimde Trump ve onun temsil ettiği siyasete karşı oluşan blokun nasıl dağıldığının en net görüleceği konu Filistin- İsrail savaşında Amerika’nın sorgusuz sualsiz İsrail’e verdiği destektir. Toplumun geniş kesimlerinde yükselen barış çağrılarına kulaklarını tıkayan, tüm eleştirilere rağmen İsrail’e olan askeri ve mali desteğini bırakın kesmeyi, daha da arttıran Demokratlar kendi elleriyle kendilerinden uzaklaştırdılar. Amerika’daki Müslüman seçmenlerin önemli bir kısmı Trump’ın da açık bir İsrail destekçisi olduğunu çok iyi bilmelerine rağmen mevcut şekliyle Amerikan- İsrail politikasının mimarı olarak gördükleri Demokratlar yerine ona oy verdi. Ayrıca İsrail’e karşı sokağa çıkanlara dönük polis şiddeti nedeniyle Demokratlar normalde Trump’a karşı kendisine oy verecek gençlerin önemli bir kısmını kaybetti. Buna bağlı olarak bir çok kişi ya Ukrayna ve diğer bölgelerde barışı geri getireceğini söyleyen Trump ve İsrail’e desteğini belirtmekle birlikte bu konuya doğrudan müdahil olmayan Trump’a iki kötü arasında daha az kötü diyerek oy verdiler ya sandığa gitmediler ya da Yeşiller’in adayına oy verdiler.
Özcesi Amerika’da toplum Trump’ı seçerek aslında yaşadıkları gerçek sorunların ana kaynağı olarak gördükleri müesses nizamın partisi olarak gördükleri Demokratlara karşı değişimi temsil ettiğine inandıkları kişiye oy verdiler. Bu aşamada önemli olan bunun gerçek olup olmadığı değil toplumun bunu bu şekilde gördüğüdür. Burada asıl sorun Trump’ın söylediklerinin yalan, çarpıtma, boş vaat, kadın ve LGBTİ+ ve mülteci karşıtı olup olmadığı değil, ki kesinlikle öyledirler, toplumun bunları neden ve nasıl satın aldığıdır.
Bu sorunun yanıtı siyaset bilimi ve siyaset sosyolojisinin en acil görevi olacaktır.
Son olarak da şunu da belirtelim ki, bu seçim Türk siyasetini takip eden herkese o kadar tanıdık gelmiştir ki. Kullanılan kimi söylemler, takınılan tavırlar adeta buradan alınmış gibi. Bundan dolayı da muhalefet eğer yaklaşmakta olan seçimlerde başarılı olmak istiyorsa bu seçimler üzerine mutlaka çalışmalı ve gerekli dersleri çıkartmalıdır. Ve en önemli ders de savaş siyasetinin kazandırmayacağı ama kaybettireceğidir.