Topyekûn saldırıya karşı…
Cihan DENİZ yazdı —
- Hayvan kıyım yasası her boyutuyla iktidarın kirli zihniyetinin bir yansımasıdır ve buna karşı yapılması gereken de radikal demokrasi esprisi ile bu yasa özgülünde iktidarın türcülüğüne karşı yükselen mücadeleyi iktidarın diğer alanlardaki tekçiliğine karşı yükselen mücadeleler ile eklemlemeyi başarmak ve daha güçlü bir mücadele verilmesini sağlamaktır.
Hukuksuzluk, adaletsizlik, şiddet, baskı hele de ezilen bir kimlik, inanç, sınıftansanız, bu coğrafyada yaşamın değişmez bir gerçeğidir. Kürt’seniz, kadınsanız, Alevi’yseniz, emekçiyseniz, LGBTİ+’ysanız, türcülüğü de aşarak, insan dışında bir canlıysanız, payınıza düşen her daim adaletsizliktir, baskıdır, şiddettir, yer geldiğinde katliamdır.
Ve iktidar bu konuda asla var olanla yetinen bir pozisyonda olmamıştır. Bitmez tükenmez bir açgözlülükle, çok geniş bir “hayal gücü” ile bu konuda hep daha fazlasını istemekte ve yaptıkları ile sürekli kendini aşmakta ve çıtayı hep bir adım “ileri” taşımaktadır.
Bugün de öylesi süreçlerden birinin içinden geçmekteyiz.
TBMM’de, sokakta yaşamak zorunda bırakılan hayvanlarla ilgili bir “yasa” kabul edildi. Ama kabul edilen “yasa” sokakta her türlü eziyete maruz kalan köpeklerin, kedilerin ve diğer canlıların durumunu düzeltmeyi, onların daha iyi koşullar altında yaşayabilmesini sağlayacak düzenlemeler içermemektedir. Evet, ortada ciddi bir sorun vardır. Sokakta yaşamak zorunda bırakılan, yaşam alanları sürekli insanlar tarafından işgal edilen hayvanlar sistematik bir şekilde şiddete maruz kalmakta ve öldürülmektedir. Göstermelik para cezaları dışında bunların önüne geçecek caydırıcılıkta yasal düzenlemeler yoktur. Asıl ihtiyaç bu olmasına rağmen geçen yasa, tersine sokakları bu canlılardan arındırmayı hedefleyen, onlara dönük her türlü resmi ve gayri-resmi şiddetin önünü açacak bir “tür-kırım” yasasıdır.
Yasa, her açıdan iktidar zihniyetini çok net bir şekilde yansıtmaktadır. Yasanın kendisine, onun altında yatan zihniyete, nasıl hazırlandığına, nasıl görüşüldüğüne bakan biri iktidara hakim zihniyeti kolayca görebilir.
En başta bu yasa iktidarın her konuda sergilediği tekçi zihniyetin bir türevi, bu konudaki yansıması olan türcü anlayışın bir ürünüdür. Bir “tür” olarak insanı merkeze koyan ve her şeyin onun için yaratıldığını veya var olduğunu ve dolayısıyla da canlı-cansız tüm doğayı bu “türün” emrine verilmiş kabul eden bir anlayıştır bu. Buna bağlı olarak da, her şeyin değerinin ölçüsü bu “türün” ne kadar işine yaradığı veya yaramadığıdır. Eğer bir şey bu türün varlığına bir tehdit olarak görülüyorsa, ortadan kaldırılmalarında ahlaki açıdan bir sorun yoktur.
Ama bu türcü anlayış, en azından bu şekliyle toplum geneline yansımış bir anlayış değildir. Her türlü araştırma göstermektedir ki yasa, iktidardaki partilere oy verenler de dahil, toplumun geniş kesimlerinin talebi değildir. Toplumun geniş kesimlerinin sorunu sokakta yaşayan canlılar değildir. Ortada bir sorun olduğunu düşünenler de çözüm olarak onların sokaklardan alınarak barınak adı altında toplama kamplarına kapatılmasını ve sonrasında onların “uyutulmasını” görmemektedir. Yasa her konuda ayrımcı, tekçi ve türcü bir azınlığın talebiyle hazırlanmıştır. Ortada hali hazırda bir yasa olmasına ve asıl sorun bu yasanın yerel ve merkezi yönetimler tarafından uygulanmaması olmasına rağmen, her gün belki de onlarca sokakta yaşayan canlı insanlar tarafından şiddete maruz bırakılırken; tüm bunlar yok sayılarak ortaya çıkan sonuçlar sorunun kendisiymiş gibi gösterilerek sokakta yaşayan canlıların katledilmesinin yolu açılmıştır.
Benzer şekilde, yasanın kendisi kadar yasanın yapılış şekli de iktidarın zihniyetini çok net ortaya koymaktadır. Yasa diyalog veya müzakere ile değil, her zaman olduğu gibi iktidarın tarafları ve konunun muhataplarını dikkate almayan dayatması ile çıkarılmıştır. Yasa görüşülürken, böylesi bir konuda ilk konuşması gerekenler olan veterinerler, doktorlar, yıllarını bu konuya adamış yaşam savunucularının, bırakın konuşmasına, meclis binasına girişine bile izin verilmemiştir. Yasayı protesto edenlere sürekli polisin baskı ve müdahalesi ile karşı karşıya gelmiştir. İktidar, sokakta yaşamak zorunda kalan canlıların karşılaştığı ve kimi durumlarda sebep olduğu sorunlara ilişkin ne yapılabileceğine, çözümün ne olabileceğine ilişkin bu seslere kulak vermek yerine, her zaman yaptığı gibi “ben yaptım, oldu” anlayışı ile hareket etti.
En tehlikelisi de iktidar, yasa ile getirdiği düzenlemelerle, merkezi iktidar kadar yerel yönetimleri de bu konuda sorumlu kılmaktadır. Yasayı uygulamayan yerel yöneticilere yaptırım öngörülerek özellikle muhalefet partilerinden belediyeler ve dolayısıyla da muhalefetin kendisi bu tür-kırım suçunun ortağı yapılmak istenmektedir.
Sonuç olarak, bu yasa her boyutuyla iktidarın kirli zihniyetinin bir yansımasıdır ve buna karşı yapılması gereken de radikal demokrasi esprisi ile bu yasa özgülünde iktidarın türcülüğüne karşı yükselen mücadeleyi iktidarın diğer alanlardaki tekçiliğine karşı yükselen mücadeleler ile eklemlemeyi başarmak ve daha güçlü bir mücadele verilmesini sağlamaktır.