Yüzleşme olmadan gelecek olmaz
Cihan DENİZ yazdı —
- Hakikat tüm halkların hem dününü hem bugünü hem de yarınlarını özgür kılacaktır. Yarınlarımızı da özgür kılacaktır, çünkü yüzleşme sadece geçmişteki bir olaya ait hakikatin tanınması değildir. Bu yüzleşme aynı zamanda yarınlarda aynı acıların tekrarlanmaması, halkların bir daha benzerlerini yaşamaması noktasında yaşamsal önemdedir.
- İnkar, yaşananlara bahaneler bulmak onu yapanların vicdanlarına da ipotek koyduğundan, tıpkı acıları inkar edilenlerin bitimsiz bir yasa mahkum edilmesi gibi, inkarcıları da her türlü ahlaki ve vicdani değeri yok sayan bir döngüye mahkum eder.
Yine bir 24 Nisan geldi.
Modern dönemin ilk soykırımının yıldönümünde, Ermeni halkının yaşadıklarının acısını hisseden, paylaşan açıklamalara, bu coğrafyanın bir avuç vicdanlı ve gerçeklere bağlı aydını, siyasetçisi dışında pek rastalayamayacağız.
Hakikatin yerine gündemi “ABD Başkanı soykırım dedi mi demedi mi, neyi kast etti?” tartışmaları; bir kısım aydın ve akademisyen geçinenlerden yükselen “bu tarihin bir konusudur, siyasetçiler değil tarihçiler konuşsun” gibi ne akademik olarak ne siyasi olarak hiçbir şey ifade etmeyen, bir anlamı olmayan açıklamalar; “1915’de soykırım uluslararası hukukta tanımlanmamıştı o yüzden yaşananlar soykırım olarak tanımlanamaz” gibi hukuk kisvesi altında yaşananların üstünü örten sözler; “soykırım yok, karşılıklı yaşanmış acılar var” gibi acıları yarıştırarak gerçeği inkar eden laflar; “1915’ten Türkler değil Kürtler sorumlu, katliamları onlar yaptı” gibi sorumluktan bu şekilde kurtulabileceğini zanneden açıklamalar; faşist, ırkçı kimliğini gizlemekten çekinmeyenlerden yükselecek “1915’ yapılanlar doğruydu, yine olsa aynısını yaparız” gibi pervasızlıklar kaplayacak.
Yaşananların ağrılığının yanına bile yaklaşmayan bu laf kalabalığının ortasında bir halk ve yaşadığı tarifsiz acılar bir kez daha görünmez kılınmak, unutturulmak istenecek.
Diğer taraftan, yaşanmış acıların inkarı acıları sürekli kanatır. Yaralar sürekli açık kaldığından, acılar asla geçmişe ait bir konu haline gelemez. Her inkarda o acı, acıya maruz kalmışların torunlarında tekrar ve tekrar yeniden yaşanır. Gerçeklerin inkarı nedeniyle yaşadıklarını defalarca anlatmak zorunda kalmak, sürekli yaşadıkları acının gerçek olduğunu ispat etmeye mecbur bırakılmak, bu acıları yaşamış halkı bitimsiz bir yas sürecine hapsetmek, aynı acıları tekrar tekrar yaşamaya mahkum etmek gibidir.
İnkar, aynı zamanda acıların mağdurları kadar faillerini de zehirler. Onların elinden hakikatle yüzleşme fırsatını alarak, onların da bu acılar nedeniyle ruhlarında, vicdanlarında meydana gelen tahribattan, kirden kurtulmasına engel olur. Dahası inkar, yaşananlara bahaneler bulmak onu yapanların vicdanlarına da ipotek koyduğundan, tıpkı acıları inkar edilenlerin bitimsiz bir yasa mahkum edilmesi gibi, inkarcıları da her türlü ahlaki ve vicdani değeri yok sayan bir döngüye mahkum eder.
Hem inkarcılar hem de acıları inkar edilenler için bundan kurtuluşun tek yolu hakikatle yüzleşmedir. Bu coğrafyanın en kadim halklarınından birinin maruz kaldığı soykırımın tanınması, onunla yüzleşme bu coğrafyada yaşayan herkesin onlara borcudur. Yüzleşme, belki yaşanan acıları ortadan kaldırmayacaktır ama bu acıları yaşayanların torunlarının acılarını hafifletecektir. Onların mahkum edildikleri sonu gelmeyen yas sürecinden çıkmasını sağlayacaktır. Diğerlerini de sırtlarındaki inkar yükünden kurtaracak ve böylece de kendilerine, tarihlerine daha özgürce bakmalarını sağlayacaktır.
Hakikat tüm halkların hem dününü hem bugünü hem de yarınlarını özgür kılacaktır. Yarınlarımızı da özgür kılacaktır, çünkü yüzleşme sadece geçmişteki bir olaya ait hakikatin tanınması değildir. Bu yüzleşme aynı zamanda yarınlarda aynı acıların tekrarlanmaması, halkların bir daha benzerlerini yaşamaması noktasında yaşamsal önemdedir. Yüzleşilmemiş her soykırım ve benzeri büyük acılar bir sonrakinin zeminini teşkil eder. Ki hesaplaşılmamış, yüzleşilmemiş soykırımların, katliamların nasıl tekrar yaşandığını en iyi bu coğrafyanın halkları ve ezilenleri bilmektedir. Bundan dolayı da inkar ve yüzleşme sadece tarihsel, vicdani, ahlaki bir konu değildir; aynı zamanda ana dair güncel politik bir konu olagelmiştir. 1915’te yaşananların sadece Ermeniler değil bu coğrafyanın tüm halkları için her daim güncelliğini koruyan bir konu olduğunu anlamak için ırkçı kesimlerde yine popülerleşen Nihal Atsız’ın 1930’larda Kürt isyanlarına dair söylediği “Kürtler sonlarını görmek istiyorlarsa kuzenleri Ermenilerin 1915’de yaşadıklarına bakabilirler” mealindeki sözlerine bakmak yeterlidir; nasıl da bugünü anlatıyor değil mi?
Sonuç olarak, yüzleşme bu coğrafyanın tüm halkları için, eğer güzel ve adil bir gelecekte yaşamak istiyorsak ertelenemez bir tarihsel ödevdir. Ancak yüzleşme ile coğrafya halkları ayaklarına vurulmuş ve onların ileri gitmesine mani olan inkar prangasından kurtulabilir ve özgürleşebilir. Aksi durumda bizi üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin benzer acılarla dolu günler bekliyor olacaktır.