Domuz ahırı
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Recep, şu aralar şanlı, şerefli ve kanlı bütün kirlilerle, domuz ahırı inşa edercesine bir çabayla koalisyon kuruyor. Yüzyılımızı iyice kirletecek koalisyonunun şu beşlisine bakın siz.
Türk devleti, 2003 yılındaki Körfez (Irak) savaşı sürecinde, bitmeyen ekonomik çöküntülerinden birini yaşıyordu. Savaşı, kurtuluş için, “ayağa gelmiş fırsat“ bildi. Amerika‘ya verecekleri desteğe karşılık, alacakları para ile krizi aşmayı planlayıp pazarlığa giriştiler.
Başkan oğul Bush, bıkkınlık veren bu fırsatçılığı “Teksaslıların at pazarlığı“na benzeterek kapattı. Türk ekonomisini de karmaşa ve pislik içinde, ikrah edici kokulu “domuz ahırına“ benzetti.
Zamanla, o kriz aşıldı ama, “domuz ahırı halleri“ daimiydi. Şekilden şekle girerek varlığını sürdürüyordu. Sonunda, en alttan gelen zır cahiller yumağı, AKP iktidarıyla “layığını“ buldu. Domuz ahırı halleri siyasal, sosyal ve ekonomik cephe dahil, tüm alanlara yayıldı. Karmaşa her yeri sardı.
Ağızdan çıkanın yasa sayıldığı bu aşamanın kurucu lideri Recep Tayyip‘ti. Recep en alttan, sokak satıcılığı ve Pazar yeri artıkları ile beslenmeden geliyordu. Daha çocukken, İstanbul sokaklarının “mahir bir iş bileni“ydi. Kendi sokak kanunlarını uygulayan…
İleride büyük Türk büyüklerinden bir büyük olacağı, “iş çevirme“ dehasından belliydi. Nitekim öyle oldu. Sermayesiz arazi işlerine girdi. Hazineye, yani halkın ortak malı olan araziye, mafya deyimiyle “çökerek“ ve çöktüğünün üstüne gecekondu kondurarak vurgunu yaptı.
Türk halkı çoğunluğu, Recep’in başka alanlarda da gün ışığına çıkan kanunsuz yaratıcılığını çok sevdi. Tuttuğunu bir daha bırakmadı. Sırtında taşıdı. Besledi. Zenginler zengini etti.
Ve o da, halkından aldığı destekle, kimin suçlu ya da suçsuz olduğuna hükmeden tek irade oldu. Sevdiklerini ihya eden, sevmediklerinin hayatını sonlandıran...
Mesela Mafya babalarının içeride yatmasına gönlü razı olmadı. Ama Kürt düşmanlığına da doymadı. Kürtleri içeriden başlayarak, dünyanın neresinde varsa yok edilmesi, Türk ırkının geleceği için “bek‘a“ melesi yaptı.
Ülkenin ekonomiden ayrı, siyasal, sosyal alanda da “domuz ahırına“ dönüşmesi bu dönemin başarısıdır.
Örneğin şimdi seçim vakti. Recep, şu aralar şanlı, şerefli ve kanlı bütün kirlilerle, domuz ahırı inşa edercesine bir çabayla koalisyon kuruyor. Yüzyılımızı iyice kirletecek koalisyonunun şu beşlisine bakın siz: Her biri, kendine yakışanı ile ötekinden daha şerefli!..
MHP, günümüzde HüdaPar adını almış Hizbullah, BBP ve Cübbeli Ahmet.
Beşlinin beşi de, bir türlü çetecilikten kurtulup devlet olamamış yapının "derin devlet" denilen "yeraltı" örgütlenmesidir.
MHP, solun yükseldiği 1960’larda yapılandırıldı. 1970’lerde 6 bin kişinin kanına girdi. Şimdilerde “beyaz ayakkabılar“ olarak sokaklarda yol kesiyor, Bursa’da Kürt katillerini kutsuyorlar.
Hizbullah, 1990’ların başında, kiralık Kürtlerden devşirildi. Kürtlere karşı “kontra“ haraketi olarak askeri kışlalar ve polis eğitim merkezlerinde yetiştirildiler. Silahla donatılıp halk arasına salındılar. Şehir kalabalıklarında arkadan yanaşıp satırla ölüm darbesi indirdiler. Tek kurşun sıkıp polis karakollarına, kışlalara sığındılar. Kaçırdıklarını telle boğarak, işkence ile öldürerek evlerin altına, yaşadıkları mekanın bahçelerine gömdüler. 2000’lerin başında, onlara ihtiyaç kalmayınca liderlerini öldürdüler. Diğer yöneticilerini tutukladılar. Recep’in diktatoryal düzene geçmeye başladığı 2011 yılında, hapishaneden tahliye edildiler. HÜDA Par bu süreçte kuruldu ve çete devletinin emrinde bir çete oldu. Sonra, kontra faaliyetlerine yarı işgaldeki Irak Kurdistan’ında da yer verdiler. Haberin var mı Kürt? HÜDA Par şimdi aldığı emir gereği seçimde AKP saflarında olacak.
BBP’yi geçelim. Cübbeli Ahmet’e gelince: Merkezi İstanbul’da olan ve eski Pontuslular tarafından kurulan İsmail Ağa cemaatinden biri. Pagan (Çoklu doğa tanrıları dönemi) çağında, yarı tanrı kralların soytarıları vardı. Bunlar, kendilerince geleceği de okuyor, gaipten haberler veriyor, karşılığında geçiniyorlardı. Cübbeli, İslam kulvarında bir bakıma Şamanlık yapıyor. Etrafında topladıklarından geçiniyor.
Bir yandan da, sokak diliyle “üç kağıtçılık“ yapıp, cehennemde yanmayan kefen, ateşe dayanıklı terlik pazarlıyor. Damadı adına ihale takipçiliği ve kapmacılık oynuyor.
Öte yandan o kadar dindar ki karasını çarşafa sokmakla yetinmeyip kendisi de cübbeye bürünüyor. Ve dindarlığının şiddetinden, denize girmek için İtalya sahillerine gidiyor. İçerde örtünen Cübbeli sahtekarı orada karısıyla birlikte mayolu denizde yuvarlanıyor, Sky yapıyor...
Cübbeli şu sıralar, domuz ahırında Kürt düşmanlığı ile iştigal edip Recep’e oy istiyor. Bir de sahtekarların bedduası kabul görüyormuş gibi Kürtlere beddua yağdırıyor...
Domuz ahırı tam bir ibretlik. Aziz Nesin’in sözüyle “du bakalim ne olecek?