Dünya savaşı hakkında

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Türk devleti çöküşün eşiğine geldiği bu aşamada, tıpkı çökmek üzere olan Osmanlı İmparatorluğu gibi, şu anda gırtlağına kadar gömüldüğü Üçüncü Dünya Savaşı’nda “intihar” anlamına gelecek adımlar atabilir. Saltanatla İttihatçılar böyle bir intihar adımını birlikte atmışlardı. Şimdi de CHP-AKP ortaklığı ile devlet böyle bir intihar adımını atabilir.

 

Dünya savaşı reel sosyalizmin çöküşünden, soğuk savaşta NATO’nun zaferinden hemen sonra başladı. Afganistan’a-Irak’a Amerikan saldırısını Öcalan’dan başka hiç kimse dünya savaşının başlangıcı olarak göremedi. Oysa o her iki saldırıdan birinde NATO, diğerinde ABD’nin yanında Britanya, Fransa, hatta Suriye, Mısır ve Suudi Arabistan da vardı.

Sonra savaş adım adım tırmanmaya başladı. Savaş tırmandığı halde, yine kimileri küresel düşman güçlerin savaştaki varlığına aldırmadan, bunlar arasında tıpkı Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında olduğu gibi doğrudan bir savaş gerçekleşmediği için, yaşananın dünya savaşı olduğunu anlayamadı. Oysa Ortadoğu’da başlayan savaş, Ukrayna topraklarında artık Rusya ile NATO arasında savaşa dönüşmüştü. İsrail’in Gazze saldırısı fiilen İran’la şimdilik düşük düzeyli bir savaşa yol açmıştı. Küresellerden Rusya İran’la, Amerika ise İsrail’le müttefikti.

Şimdi de geçtiğimiz gün PKK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan’ın vurguladığı gibi, birileri “iki küresel gücün birbiriyle savaşa hazırlandığını” söylemekte. Böylece varolan dünya savaşına son verme hedefi yerine,  NATO-AB ekseniyle Rusya-Çin ekseni arasında, bana göre “nükleer dehşet dengesi” nedeniyle  bana göre “gerçekleşmeyecek bir savaşı önleme”, bu iki küresel merkez arasında sahte bir “barış” hedefi koyuyorlar. Tehlikeyi, ancak küresel devletlerin delirmesi durumunda patlayacak olan topyekun bir termo-nükleer savaş olarak gösteriyor, buna karşılık bu silahların Ortadoğu’yla ya da Ukrayna’yla sınırlı olarak kullanılabileceği ihtimaliyle ilgilenmiyorlar.

Bu var olan savaşı değil, gerçekleşmeyecek bir savaşı, yine Duran Kalkan’ın işaret ettiği gibi, şu anda bile nükleerle desteklenmiş silahların gerillaya karşı kullanıldığına bakmadan, “dünya çapında nükleer felakete” yol açacak savaşı öne çıkarmak, tırmanmakta olan Üçüncü Dünya Savaşı’na karşı barış güçlerinin mücadelesini zayıflatma taktiği oluyor.

“Dünya çapında savaş hazırlığından” söz edenler, merkezi Ortadoğu olan şimdiki dünya savaşının yeni aşamasına yönelik “hazırlıkları” gözlerden gizlemeye çalışmaktalar.

Duran Kalkan Medya Haber’de yaptığı konuşmada, bu “hazırlık” kapsamında Türkiye-Irak-KDP arasındaki anlaşmanın arkasındaki gücü açıkladı. Anlaşmanın Irak Başbakanı’nın ABD’ye gittikten sonra yapıldığına dikkat çekti. Halen Irak’ta işgal gücü olarak bulunmakta olan ABD’nin Irak’ı bu anlaşmaya razı ettiğini dile getirdi.

Bana göre söz konusu anlaşma ABD’nin Türk devletini NATO’nun ve İsrail’in yanında büyük ihtimalle İran’a karşı savaşa sürükleme planının bir parçasıdır. Türk devletini buna hazırlamak amacıyla Başûr’u ilhak etmesine ve Irak’ı himayesine almasına bu Anlaşma’yla “yeşil ışık” yakılmıştır. Ancak bu “yeşil ışık” sadece bir yıllık geçerliliği olan Anlaşma metninde kağıt üstündedir. Bir yıl sonra ışığın hangi renge döneceği sayısız faktöre bağlıdır. Duran Kalkan bu yeşil ışığa kanarak Amerikan planlarına balıklama atlamaya kalkan Türk devletini, sonuçta savaş seni hedefine alır ve sana Kürdistan’ı “yedirmezler” diye uyarmıştır…

ABD açısından çoktan beri güvenilmez bir müttefike dönüşen Türk devletinin Ortadoğu petrollerine el koymasıyla birlikte, mesela İsrail’in ve Yunanistan’ın, hatta Ortadoğu’daki bir çok devletin güvenliğini tehdit eden “bölgesel güç merkezi” haline gelmesi küresel güçlerin çıkarlarıyla çelişir.

Duran Kalkan’ın “yedirmezler” uyarısından sonra İkinci Dünya Savaşı esnasında Hitler Almanyası’nın “Kırım’ı ve Türki Cumhuriyetleri” yani Turan’ı savaş sonunda verme karşılığında Türk devletini Sovyetlere karşı Almanya’nın yanında savaşa girmeye heveslendirdiğini hatırladım. Sonradan yayınlanan belgelerde Nazi Genelkurmayı’nın bu teklifi Türkiye’ye asla gerçekleşmeyecek olan bir rüşvet olarak yaptıkları, hatta Türkiye’yi de işgal planlarına dahil ettikleri ortaya çıkmıştı.

Demek oluyor ki, Erdoğan ve suç ortakları Amerikan rüşvetine kanarak Ortadoğu’nun petrollerini yutmaya kalktığında evindeki kandil yağından mahrum olabilir.

Böyle olmakla birlikte tüm uyarılara rağmen Türk devleti çöküşün eşiğine geldiği bu aşamada, tıpkı çökmek üzere olan Osmanlı İmparatorluğu gibi, şu anda gırtlağına kadar gömüldüğü Üçüncü Dünya Savaşı’nda “intihar” anlamına gelecek adımlar atabilir. Saltanatla İttihatçılar böyle bir intihar adımını birlikte atmışlardı. Şimdi de CHP-AKP ortaklığı ile devlet böyle bir intihar adımını atabilir. Türk bölgesel emperyalizmi “ya herru, ya merru” açmazındadır. Ya bu maceraya atılacak ya da uzun bir zaman boyunca bütün iddialarından vazgeçmek zorunda kalacaktır.

Devrimci demokratik güçler bütün ihtimalleri hesaba katmalıdır. Bu ihtimallerin arasında, ABD’nin güçlerini ve ağırlık merkezini Ortadoğu’dan Uzak Asya’ya kaydırması durumunda, NATO’nun Türkiye’ye çok yönlü müdahalede bulunması, orduyu, bürokrasiyi ve Kürt Özgürlük Hareketi dışında tüm sistem içi partileri kontrol altına alması, Türk devletini güvenilir müttefik haline getirmesi durumunda gerçekte kendisinin, görünüşte Türk devletinin Ortadoğu hegemonyasına kapıyı açması da var. Bu kapıdan parmağını uzatan Türk devletinin kolunu ve bedenini kaptırması, Irak ve Suriye’den sonra, İran’la birlikte bir enkaza dönüşmesi kaçınılmazdır.

Duran Kalkan böyle bir müdahaleyi yapamayışlarının altında, Kürt halkından, PKK’den ve Öcalan’dan duyulan korkunun yattığına işaret etmiştir.

Buradan çıkan sonuç açıktır: Türk devleti Kürt halkına, PKK’ye ve Öcalan’a karşı savaş yürütürken, bindiği dalı kesmektedir.

Keserse ne olur? Türk devleti düşmüş olur, PKK “dalda” değil, dağda olduğuna göre en kötü durumda bile zafer Kürt halkının olur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.