3. Dünya Savaşı’nda “mutabakat”ın yeri
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Türk devleti kendi halkına “PKK bitmeden Irak’ı işgalden vazgeçmeyeceğim” diye gaz verirken, Irak devleti de “Türk devleti PKK’yi bitirir bitirmez topraklarımızdan çıkmayı kabul etti” diye gaz bile sayılmayacak bir “müjde” vermiş.
Türkiye-Irak-KDP ve hatta toplantıya katıldığına göre Haşdi Şabi arasında yapılan “çok gizli” mutabakat KDP’li Rudaw televizyonunda açıklandı. Tam bir Ortadoğu vodvili. KDP “Irak’a Türk devleti adına işte böyle gol atarız” mı demek istedi, yoksa bizimkilerin gizli anlaşmayı ele geçirdiğini görüp de ön mü almaya kalkıştı, bilmiyorum. Siz bu vodvili keyifle izleyin, ben konuyu yazmaya başlayayım.
Bu anlaşma somut askeri durumda en küçük bir değişikliğe yol açmıyor. Irak ordusu henüz harekete geçmiş değil. Sahadaki güçler şimdilik aynıdır. Sadece Türk devletinin KDP’yle birlikte gerçekleştirdiği Başûr Kurdistanı’ndaki işgalini Irak devleti meşrulaştırmak, yani sineye çekmek mecburiyetinde kalmıştır. Daha önce yarım ağız bu işgali BM nezdinde ya da demeçlerde “kınıyor”, yani Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre “ayıplıyorken”, şimdi bu gösterilerden vazgeçiyor ve “aramızdaki sorunları kendi aramızda çözeceğiz, hiçbir yabancı kuruma başvurmayacağız” gibisinden cümlelerin altına imza atarak, bu “ayıplama” işinden vazgeçiyor. Bu ayıplamalar, diplomatik açıdan bir gıdımlık anlam taşısa bile, ayıplamanın yapılmaması askeri açıdan, elbette şimdilik hiçbir kıymet taşımıyor.
Ama diyeceksiniz ki, “anlaşma karşılıklıdır, demek ki Türkiye de Irak’ın yapacağı Türk çıkarlarına aykırı, mesela Bakur’u işgal etme gibi eylemlerini de BM’e filan şikayet etmekten vazgeçiyor ve Irak’la muhabbet ederek çözmeyi taahhüt ediyor.” Hani Irak, Saddam zamanının Irak’ı olsa bu itirazı bir an için ciddiye almayı düşünsek bile, bugünün elden ayaktan düşmüş Irak’ına baktığımızda Türk çıkarlarını Irak’ın tehdit edeceğine kargaların bile gülmekten öle-yazacağını hemen anlarız. Irak, Türk devletinin bugün attığı işgal adımlarını daha öteye yayması durumunda, mesele Irak devletinin sınırları içindeki Musul’u, oraya 20 kilometre ötedeki Başika üssünden hareketle işgal ettiğinde, bu arada MİT’in örgütlediği Sünni Türkmenleri Kerkük’te YNK’li Vali’yi alaşağı etmek için darbeye kışkırttığında, Bağdat’dan dünyaya bir “ayıplama” mesajı bile duyurulmayacak. -
Birinci sonuç budur: Irak devleti, kendi topraklarının Türk devleti tarafından adım adım işgal edilmesine itiraz etmeyecektir.
Ne zamana kadar itiraz etmeyecektir? Anlaşmanın geçerlilik süresine bakarsak, şimdilik 1 yıl boyunca itiraz etmeyecektir. Anlaşmanın süresi 1 yıllıktır çünkü. Eğer Irak 1 yıl sonra hala itiraz edemeyecek haldeyse, sesini çıkarmayacak, anlaşma süresi uzayacaktır. Tersi olur, hem kendi halkı, hem de Başûr halkı ya da Haşdi Şabi ve İran etkisiyle sesini çıkarırsa, anlaşma çöpe atılacaktır.
Anlaşma metnine bakılırsa, Türk işgalinin devam etmesi “terör ve yasaklanmış örgütlerin” ortadan kaldırılmasına bağlanmış. Yani bu bir yıl içinde Türk devleti gerilla güçlerini “yok ederse”, işgal sona erecekmiş, Türk ordusu Irak’tan çekilecekmiş. Türk devletinin işgal gerekçesi böylece Arapça’ya çevrilmiş, Irak halkının ağzına bir kaşık sahte ve şekerden ibaret bal çalınmış. Türk devleti kendi halkına “PKK bitmeden Irak’ı işgalden vazgeçmeyeceğim” diye gaz verirken, Irak devleti de “Türk devleti PKK’yi bitirir bitirmez topraklarımızdan çıkmayı kabul etti” diye gaz bile sayılmayacak bir “müjde” vermiş.
Geçtiğimiz 15 Ağustos’ta 40’ıncı yılını geride bırakan Büyük Diriliş Süreci’ne bakanlar, bir yıl içinde gerillanın yok edileceği iddiasına hayret bile etmezler, kırk yıldır “bitiriyoruz, hatta bitirdik bile, ayakkabı numaralarını bile gözetlemişiz, gerilla mağaralarından parmağını bile uzatamaz oldu” sözlerini gülümseyerek karşılar ve geçen kışın ortalığı kasıp kavuran tipili havasında bilmem kaç bin metre irtifada işgalciyi perişan eden gerilla saldırısının 70 dakikalık görüntülerini yeniden seyretmeye başlarlar. Sonra bilgisayarlarında kaydettikleri helikopter enkazlarına dönerler ve ardından da “Gerilla Hava Kuvvetleri’nin” gökyüzünde süzülen “kamikaze dronlarına”, asıl o zaman “hayret” ederler.
O halde işgalin “bitirme şartına” bağlanması demek, en iyimser tahminle bir kırk yıl daha işgalin devam edeceği demektir ki, bu da bu anlaşmaya göre Türk devletinin sonsuza kadar bu topraklarda işgalci olarak kalmasını, Irak devletinin, şimdilik, yani bir yıllık süre içinde kabul ettiğini gösterir.
Bir yıl nedir ki? Göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Sonra ne olacak? Bu sorunun cevabı, kendi altını tutamayan KDP’nin ya da kendi ayakları üstünde duramayan Irak’ın değil, İran’ın, Rusya’nın, Çin’in, aynı zamanda Türkiye’nin, İsrail’in, Azerbaycan’ın ve ABD’nin ne yapacağına bağlı olacak.
Bu konuda aklımın erebildiği kadarıyla kimi tahminlerimi gazetemizde geçen Pazartesi günü yayınlanan yazımda anlatmaya çalıştım. Kısaca söylersem bu anlaşma, şu anda askeri durumda nitelikçe bir değişikliğe yol açmamakla birlikte, gelecekte Üçüncü Dünya Savaşı’nı yeni bir aşamaya tırmandırmanın tehlikeli bir işaretidir. Somut olarak ABD, bu anlaşmayla KDP’nin “hıyanet-i vataniyye” suçuna, Irak’ın perişan haline dayanarak, Başûr Kurdistanı’nı Türkiye’ye bir “rüşvet” olarak verme ve Irak’ı Türk devletinin “himayesi” altına sokma karşılığında, Türkiye’yi İsrail’le ortaklık temelinde İran’a ve Suriye’ye karşı savaşa hazırlamada dikkate değer bir adım atmış bulunuyor.
Soruyu cevaplarken, PKK’yi, KCK’yi, gerillayı ve dört parçadaki Kürt halkı ve felaket kapıya dayandığında vatansever Türk, Arap, Fars ve Azeri halklarının “ne yapacağını” unuttuğumu sanmayın. Topyekun Ortadoğu savaşı ne kadar yaklaşırsa, bu halklar arasında direniş ve ittifak o kadar güçlenecektir. Ve savaşın emperyalist ve bölgesel emperyalistler lehine mi, halkların çıkarına mı sonuçlanacağı işte bu ittifak ve direniş tarafından tayin edilecektir.
Bir de ve hepsinin başarısında en büyük rolü oynayacak olan Başkan Öcalan var.
Eğer Öcalan’a özgürlük hamlesi İmralı kapısında bir gedik açabilirse, Öcalan bölge barışı ve Kurdistan’ın çıkarı o anda neyi gerektiriyorsa, o temelde halklar arası ittifakın tamamlayacısı olarak, savaşan taraflar arasındaki Üçüncü Kuvvet olan Konfederal devrimci örgütler adına, o kuvvetle ittifaka kim ihtiyaç duyuyorsa onunla ittifak mesajını dünyaya duyuracaktır.
Ben kendi payıma kimin Kürt halkına muhtaç olacağını, o muhtaç olanın Kürt halkıyla nasıl ittifak arayışına gireceğini hiçbir şekilde bilemem, tahmin bile edemem ama şunu açıkça, hiçbir tereddüde düşmeden söylerim.
Başkan Apo tüm tarihin gösterdiği gibi, “ne söyler, ne yaparsa, halkların ve barışın çıkarına söyler ve yapar.” Tüm sosyalistler ve barış yanlısı güçler, kendi sınırlı güçleriyle uygulanamayacak taktiklerle meşgul olmak yerine, Öcalan’ın İmralı’dan tüm halklara çağrı yapabilmesi için Öcalan’a özgürlük hamlesini başırıya ulaştırmak yolunda var güçle çalışmalıdırlar. Çünkü, sizlerin işi işgalciye karşı savaş, Başkan Apo’nun işi barıştır.