Gerillanın madalyası

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Eğer gerilla sisteminde, tıpkı Kızıl Ordu’da olduğu gibi savaşta kahramanlık yapan askerlere verilen madalyalara yer olsaydı, kayaların arasında düşman optik tarayıcılarının hedefindeki gerilla bir helikopteri vurduğunda ona nasıl bir madalya verilirdi?

Geçen gün bir arkadaşım, “Veysi yoldaş, on günde üç helikopter düşürmek önemli de, sen hepten abartıyorsun, biz de nasıl olsa gerilla işini yapıyor diyerek sırtüstü yatıyoruz” dedi.

Başarıları abartmanın böyle bir sonucu nadiren olabilir. Hele eğer “Türk ordusu bitti, yakında barış olur” gibi bir abartma kesin olarak böyle bir “sırt üstü yatışa” yol açabilir.

Tersi de doğrudur. Tehlikeyi abartmanın ve hele gerillanın yenilgiyle yüz yüze geldiği gibi bir abartma yapmanın sonucu büsbütün facia olabilir.

O halde abartmak iyi bir şey değildir.

Bu muhakemeden sonra kendi kendime acaba ben abartma yapıyor muyum, diye sordum.

Abartma yapmıyorum. Başarıyı büyüteç altına alıyorum ve öneminin anlaşılmasını sağlıyorum. Hiçbir olguya ve veriye dayanmadan yapılan iyimser yorumlar kesinlikle abartma izlenimi yaratır. Başarıyı büyüteç altına almak ise, “başarının gerçekten başarı olduğunu” olgulara ve verilere dayandırdığımız zaman okurda “evet, büyük başarı” düşüncesi doğurur. Bu da savaşta halkın motivasyonunu arttırır, inancını pekiştirir, hele “başarıya ulaşmayı” her alanda önüne koyan gençlerde “ben de başarılı olmalıyım” diye savaşçılara katılma duygusunu yaratır. Üç yoldaşıyla uçsuz bucaksız Kurdistan dağlarında bir düşman helikopterini düşürmek nice gencin rüyasına girer.

On gün içinde üç helikopterin düşürülmesini büyüteç altına almak, benim gibi ömründe savaş görmemiş bir kişi için elbette kolay değildir.

Yine de biz köşe yazarları her başarıyı mümkün olduğu ölçüde büyüteç altına alabiliriz.

Şimdi size kendi payıma bu büyüteç altına alma işini nasıl yaptığımı anlatayım.

Önce helikopterin önemli bir işlevini hatırladım. Savaş uçaklarından çok farklı bir işlevleri olduğunu öğrendim. Sovyetlerin Afganistan’da başına gelenleri aşağı yukarı biliyorum. Bir avcı jeti ya da bombardıman uçağı büyük ya da küçük hedefleri vurur. Gerilla savaşında bu hedefler milimetrik hale gelir. Bir vurursun, bin mühimmatın boşa gider. O nedenle TSK’nın yaptığı gibi gerilla bölgelerine, henüz gerillanın hakim olmadığı tepelere indirme yapmak gerekir. Hantal uçaklardan paraşütle indirme yapmak çok risklidir. Uçağı vuramasa da paraşütçüyü her keskin nişancı kuş avlar gibi avlar. İndirme yapmakta, böylece tepelerde mevzi elde etmekte, elde edilen mevzilere lojistik destek sağlamakta, mevzideki askerleri değiştirmekte helikopter gerilla savaşında hayati rol oynar. Helikopter olmasa o kalekollardaki askerler, bırakın diğer nedenleri susuzluktan telef olur.

Taliban’ın eline Amerikan ve Çin füzeleri geçtikten ve bunlarla Sovyet helikopterleri düşürülmeye başlandıktan sonra, koskoca Sovyet Ordusu Afganistan’ın bütününden adım adım çekilmek, Kabil’e sığınmak ve sonunda ülkeyi terketmek zorunda kaldı. Çöküşünde de bu yenilgi önemli bir rol oynadı.

Demek ki helikopterleri düşürme başarısı çok önemlidir.

“Abartma Veysi” diyen arkadaşım “bunları biliyoruz, sen yüzlerce helikopterin yer aldığı filodan üçünün düşürülmesini fazla abartıyorsun” diye de düşünebilir.

Abartmıyorum. Büyüteç altına alıyorum.

Geçtiğimiz gün Kıbrıs işgalinin 50.ci yılıydı. Kıbrıs’ın işgali ne Efrîn’in, ne de Amedîyê’nin işgaline benzemez. İşgal edilen ülke bir devlettir. Adı Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. Kıbrıslı savaşçılar gerilla değildir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin düzenli ordusunun askerleridir. Türk devletinin ordusuyla kıyaslanmasa da Kıbrıs ordusunun da tankları, topları, uçak savar bataryaları vardır. Kıbrıs savaşı küçük bir alanda gerçekleşmiştir. Bu alana Türk ordusunun bütün kara kuvvetlerini yığması olanaksızdır. Olsa olsa Kıbrıs ordusunun kara kuvvetinden tek parmak fazla asker çıkarmıştır. Öyle kolay da olmamıştır. Birkaç defa Türk askerleri denize dökülmekten son anda kurtulmuştur. O askerler Kıbrıs’a çıkartma gemileri ve paraşütçü birlikleri ile girmişlerdir. Sadece bunlarla kalınsaydı, gemilerden çıkarılanlar kıyıda sıkışıp kalırlardı. Paraşütçülerin ise nasıl kayıp verdikleri ve indikleri arazide birbirlerini nasıl kaybettikleri Kıbrıs savaşıyla ilgili kitaplarda anlatılır. Asıl karaya asker çıkarma işi helikopter birlikleriyle gerçekleşmiştir. TSK en az 80 helikopterle ilk günden son ana kadar Kıbrıs ordusunun geri mevzilerine binlerce asker indirmiştir.

Bu helikopterler nasıl helikopterlerdi? Envanter hakkında bilgim yok. Ama 50 yıl önce ordunun elindeki helikopterlerin şimdiki Skorskylerin yanında çocuk oyuncağı gibi kaldığını tahmin edebilirim. Bu durumda Ada’nın her stratejik noktasına (ki o sırada Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ordusu şimdiki gibi Güney’de değil, tüm Kıbrıs’ta egemendi) yerleştirilmiş uçak savar bataryaları için, mesela bir gerillanın omuzundaki füzeyle kıyaslanmaz ölçüde, kolay lokmaydı. Öyle görünüyordu.

Ne oldu?

Başarıyı abarttığım sanıldığı için ben izninizle aradan çıkayım ve sözü Cumhuriyet Gazetesi’nin en ciddi suratlı yazarına bırakayım. İki gün önce şöyle yazdı:

“Oldukça riskli olan ve büyük kayıplar göze alınarak gerçekleştirilen bu harekâtta herhangi bir helikopter kaybı yaşanmadı. 10 kadar helikopter çeşitli çaplarla uçaksavar mermileriyle vurulup hasar aldı. Bunlardan sadece ikisinde bu hasarlar ciddi düzeydeydi. Bu helikopterler de görevlerini yapıp Ovacık’a geri dönmeyi başardı.”

Zaman zaman düşünüyorum: Eğer gerilla sisteminde, tıpkı Kızıl Ordu’da olduğu gibi savaşta kahramanlık yapan askerlere verilen madalyalara yer olsaydı, kayaların arasında düşman optik tarayıcılarının hedefindeki gerilla bir helikopteri vurduğunda ona nasıl bir madalya verilirdi? Kızıl Ordu’daki madalyaları aşağı yukarı biliyorum. Mareşal Jukov ve Tavariş Stalin böyle bir başarı elde eden askere kesinlikle 6 Nisan 1930 tarihinde karar altına alınan Kızıl Yıldız nişanını verirdi.

Gerillada ne rütbe var ne nişan. Çünkü onların her biri, bizim TV’deki gençlerin programına adını veren birer Kızıl Yıldız’dır.

Büyüteç altındaki bu Kızıl Yıldız, Stalingrad savaşı anısına yapılan Kurgan Mamayev gibi dev bir anıttır. O anıtın bulunduğu tepede, kim yatıyor? Helikopteri vuran keskin nişancıyı büyüteç altına alarak söyleyeyim: Kızılordu keskin nişancısı Vasiliy Zaytsev, göğsündeki Kızıl Yıldız nişanıyla orada ebedi uykusundadır. Ne mutlu ona.

Bir de o dev gibi anıtın bileşeni bir başka anıtın altındaki yazıyı hatırlatayım: Anavatan Çağırıyor.

Günümüzün de sloganı budur.

Kürt’ü anavatanı çağırıyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.