“Bir insan ömrünü neye vermeli?”

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • “Büyük Ozan Hasret Gültekin şarkısında “bir insan ömrünü neye vermeli?” diye sorarken bilge şair Tagor “bir ömürden daha önemlisine!” diye cevaplamış. Çünkü demiş: “Bir insanın hayatından daha değerli bir şeyi yoksa, onun hayatının da değeri yoktur.”

Selahattin Erdem tünel savaşlarında şehit olan iki gerilla hakkında yazdı. Yazının sonu şöyle:

“Üç yıl boyunca en zor koşullarda kahramanca yaşayarak savaşan Sara ve Alan, düşmana ağır darbeler vuran fedai eylemiyle de şehit düşmüştür. İnsanın kutsallık arayışının zirvesinde seyreden bu insan yaşamlarını ve mücadelelerini doğru anlamak ve sahiplenmek gerekir. “

Uzun bir zaman “fedai eylemi” hakkında düşünüp durmuşumdur. Bu eylemleri Erdem’in dediği gibi “doğru anlamak ve sahiplenmek” sanılandan da zordur. Çünkü “fedai eylemi”ni her yüceltmeye kalktığımda, kafamda “sen bu eylemi yapabilir miydin?” sorusu uyanmıştır. Yapamadığını teşvik etmek, hele bir de ömrünün şu azalan aşamasında tehlikeden uzak yaşarken ne kadar ahlakidir hesaplaşmasına düşmüşümdür. Genç gerillalarla aynı ölüm-kalım hattında yaşayan, nice yöneticisini ve komutanını şehitler kervanına elleriyle uğurlayan PKK yöneticilerinin “fedai eylemi” hakkında ne kadar konuşma hakkı varsa, kendim bu konuda konuştuğumda haklılığımdan şiddetli bir kuşkuya düşmüşümdür.

O nedenle Erdem’in bu yazısını okuduktan sonra, fedai eylemini doğru anlamak ve sahiplenmek için ne yapabilirim diye düşündüm. Vardığım sonuç şu oldu: Benim için en doğru yol, insanları “intihara teşvik” etmekle “fedai eylemlerinin anlamını” onlara kavratmak arasındaki büyük farkı anlatmak olacaktır.

Söze “devrimci intihar eylemleriyle”, “devrimci fedai eylemlerin” çok farklı eylemler olduğunu söylemekle başlayayım.

Türkiye tarihi, PKK öncesinde sayısız intihar eylemlerine şahit olmuştur. Sonucunda ölüm olsun ya da olmasın, zafere ulaşmanın o anda imkansız olduğunu anlayan devrimcinin intihar eylemi, çaresizliğe karşı devrimci bir isyan halidir. Uğrunda savaştığı halkın durgunluğuna, yanı başındakinin korkaklığına ve ihanetine, kendi örgütsel ve düşünsel başarısızlığına isyan ve yaşayanlara “devrimci bir vasiyetnamedir.” Böyle bir intihar eylemi ne teşvik edilir ne de suçlanır. Saygıyla karşılanır.

İlk bakışta “intihar eylemi” gibi görünen “fedai eylemi” ise 40’ıncı yılını devirdiğimiz 15 Ağustos tarihiyle birlikte devrimci sözlüğümüzde yerini aldı. İlk kurşunu atanlar “fedai eyleminin” adaylarıydı. Böyle bir eylemin sonunda mutlak bir ölümün hepsini beklediği çok açıktı. Fedai eyleminin unutulmaz ismi Zeynep Kınacı-Zilan’dır. 1996 yılında bir Dersim’de hayatını feda etti. Zilan’ın açtığı yoldan nice fedai şehadete ulaştı.

Fedai eylemi intihar eyleminden bütün yönleriyle farklıdır. Çaresizlik eylemi değildir, o anda gerekli olduğuna karar verilen “çarenin eylemidir.” Kuşatma altındaki yoldaşlarını kuşatmadan kurtarmak için canını feda eden gerilla, geridekilerin yaşamasını ve savaşmasını sağlamıştır. Akıllarda kalan en büyük fedai eylemi Ankara’da gerçekleşmiştir. O günlerde faşist rejim gerillaya karşı zafer naraları atıyor, Bakur’da gerillayı bitirdiğini ilan ediyordu. 1 Ekim 2023 günü güpegündüz, saat 09.30’da Ölümsüzler Taburu’ndan iki fedai gerilla, Wanlı Rojhat Zilan ve Mersinli Erdal Şahin TBMM’nin ve Genelkurmay’ın burnunun dibindeki İçişleri Bakanlığı’na bağlı mekanı bastılar. Bu eylem, psikolojik savaşa karşı “çaresizliğin” değil, “çarenin” eylemiydi.

İtiraf etmem gerekirse, Bakur Kurdistanı’ndaki direniş hakkında bir çok insan gibi benim de hafiften de olsa üstüme çöken karamsar şüphelerin bulutu bu “fedai eylem” sayesinde bir daha gelmemek üzere dağılıp gitti.

Çaresizliğe devrimci bir kahramanlıkla isyan eden “intihar eylemcisi”, son nefesinde de kesinlikle davasına bağlı kalmıştır. Ama onun eyleminde zafer perspektifi silikleşmiştir. Devlet intihar eylemini devrimcinin yenilgisi olarak ilan etmiştir. “Fedai eylemcisi” ise canı pahasına davasına bağlılığını kanıtlamakla kalmamış, davasının tehlikeyle yüz yüze geldiği anda, tehlikeyi yok ederek, zafer perspektifini aydınlatmıştır. Devlet fedai eylemiyle kendi zaferinden umutsuzluğa düşmüştür.

Bu kıyaslama ne çaresiz kalan devrimcinin “intihar eylemini” küçümsemeye, ne de “fedai eylemini” devrimci mücadelenin biricik yöntemi saymaya yol açmamalı. Hitler ordusu Moskova’nın banliyölerine girdiği ölüm-kalım günlerinde, “hepimiz ölmeye hazırız” diyen askerlere, Kızıl Ordu’nun büyük komutanlarından General Panfilov “hayır, ölmeye değil, yaşamaya ve düşmanı yok etmeye hazır olun” demişti. O savaşta Kızıl Ordu, sivillerle birlikte 30 milyon insan kaybetti. Ama savaşı “yaşayanlar” kazandı. Tersi de doğrudur: 30 milyon can vermeseydi, zafer de elde edilemezdi.

Şimdi dört parça Kurdistan’da sonucu belirleyecek büyük ve kanlı savaşlar yaşanıyor. Kim kazanacak? Geride kalanları yaşatmak için canlarını veren fedailer ve onların sayesinde yaşayan ve yaşadıkları müddetçe savaşan gerillalar mı, yoksa aldıkları maaşları yiyebilmek için yaşayan ve mevzilerinde ölüm korkusuyla titreyen zavallılar mı? Tarih hükmünü vermiştir.  

Bizim genellikle kuru ve insani duygulanımdan uzak yazılarımızdan çok farklı yazılarla savaşın ve insan yaşamının manevi boyutunu dile getirerek, savaşın çetin yüzünü insanileştirmeyi başaran Nurettin Demirtaş bir yazısında şöyle demişti:

“Büyük Ozan Hasret Gültekin şarkısında “bir insan ömrünü neye vermeli?” diye sorarken bilge şair Tagor “bir ömürden daha önemlisine!” diye cevaplamış. Çünkü demiş: “Bir insanın hayatından daha değerli bir şeyi yoksa, onun hayatının da değeri yoktur.”

“İntihar eylemcisi”nin de “fedai eylemcisinin” de, şimdi Zap’ta destan yaratan kadın ve erkek gerillanın da hayatından daha değerli idealleri olmasaydı, bizler “bir insan ömrünü neye vermeli?” sorusunun cevabını bulamaz, vicdansız kapitalizmin sokaklarında serapa başıboş dolanıp dururduk.

İntihar eylemcisinin de, fedai eylemcisinin de, gerilla eylemcisinin de kanlı kefenler içinde rütbeleri yoktur. Şehit oldukları mekandan sonsuzluğa, ölümsüz isimleriyle elele süzülüp gitmişlerdir.

Şehit namirin!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.