Olimpiyat’ın ardından
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Kapitalist modernitede spor emperyalizmin elinde zavallı bir ideolojik alete dönüşüyor. Türk Futbol Federasyonu’nun başında Sarallar denilen mafyanın adamı MHP’li bir şahıs var. Devlet mafyalaşınca spor da mafyalaşıyor.
Hangi konuyu ele alsanız, girdiğiniz kapıdan Başkan Apo’yla yüz yüze gelirsiniz. Bu da kimisi yapay kimisi gerçek olan bütün gündemlerin Öcalan’a özgürlük gündemiyle bağını gösterir. Bu gerçeği bilir ve ona uygun her güncelleşen gündemi ele alırsanız, biraz düşündüğünüzde, bu gündemi Öcalan’a özgürlük gündemiyle bağlayabilirsiniz. Yani size verilen gündemin peşine takılmamanın yolu, kamuoyunu meşgul eden gündemden uzak durmak değil, onu ana gündemimizle bağlamaktır.
Gelin dünyayı günlerdir meşgul eden Paris Olimpiyatı’na olimpiyat tarihinden kimi olgular ışığında kaba taslak da olsa bir göz atalım.
Önce 1912 yılına gidelim. Osmanlı İmparatorluğu’nun bayrağı olimpiyat alanında. Takımın başında Sırrı Selim Tarcan var. Ama Osmanlı takımı sadece iki atletten ibaret. Erdoğan’ın ecdadını temsil eden atletler kimler acaba? Kafanızı boşuna yormayın, birisi Vahram Papazyan, diğeri Mıgırdic Mığıryan. Yani Osmanlı’nın ilk katıldığı olimpiyattan üç yıl sonra yok edilen Ermeni halkının evlatları. Umarım Agos bu iki sporcunun akıbetini bize anlatır.
Malum, Osmanlı Stockholm’de yapılan olimpiyata katıldıktan iki yıl sonra da 1.Dünya Savaşı’na katıldı. Sonuçta Ermeni halkının ah’ı Osmanlı’yı bitirdi.
Şimdi de Üçüncü Dünya Savaşı’nın ön cephesinde olan Türkiye Paris olimpiyatlarında uzun yıllar sonra altın madalya kazanamadan, dünya sıralamasının bir önceki 35’inciliğinden 61’inci sırasına yuvarlandı. Bu savaşın sonunda da Kürt halkının ah’ı Türkiye Cumhuriyeti’ne bakalım ne yapacak?
Tekrar geriye dönelim. 1936 Berlin olimpiyat yarışlarına… Tribünde Hitler. Amerikalı siyahi sporcuların elini sıkmaya tenezzül etmiyor. Olimpiyatın amacı Ari ırkının gücünü dünyaya göstermek. Türk spor kafilesi Hitler’i Türk usulü avuç içi yataylamasına sola dönük, şahadet parmağının ucu kaş hizasına, öteki kol bacağa sımsıkı yapışmış “Türk mehmetçik selamı” yerine, sağ kollar gerilerek omuz hızasında ileriye uzanmış, avuç içi yere bakan, parmaklar sımsıkı birleşik Nazi selamıyla selamlıyor. O selamı çakan sporcuları ve yöneticileri de spor tarihi uzmanları isimleriyle yazsa ne iyi olur.
Yine malum: Berlin Olimpiyatı’na Sovyetler Birliği Nazi diktatörlüğünü protesto için katılmıyor. İngilizi, Amerikalısı ve hele az sonra ülkesi Hitler tarafından işgal edilecek Fransızı Hitler’in huzurunda sıralanıyor. “Almanya’yı nezaketten öldürme” taktiğinin son törenidir. Üç yıl sonra 2.Dünya Savaşı patlıyor. Hitler Paris’te.
Biraz yakına gelelim. Sene 1980. Bu defa olimpiyat yarışları Moskova’da yapılacak. Ama o da ne? Bir yıl önce Sovyet Ordusu Afganistan devletinin çağrısı üzerine Afganistan’a yardım amacıyla girdi diye ABD, Batı Almanya, Fransa ve tüm Batı ve elbette Türkiye Moskova Olimpiyatı’nı boykot ediyor. Ama tarih saati çalışıyor. Sene 2011. ABD ve İngiltere hiç kimsenin daveti olmadan Afganistan’ı tüm NATO devletleriyle işgal etmiş. Ve olimpiyatlar Londra’da. Reel sosyalizmin çöküşü, şundan belli: Ne Rusya ne de Çin, İngiltere Afganistan’ı işgal etti diye Londra Olimpiyatı’nı boykot etmiyor. Türk devleti de işgalci olduğundan sporcularını Londra’ya törenle gönderiyor.
Yani kapitalist modernitede spor emperyalizmin elinde zavallı bir ideolojik alete dönüşüyor. Savaş hukukunu tanımayan emperyalist, spor ahlakını mı tanıyacak? Tanımıyor. Uzun yıllar olimpiyatlarda amatör sporcular yarışırken, adım adım ve en sonunda 1996 Atlanta Olimpiyatı’nda bütün branşlarda uluslararası tekellerin finanse ettiği profesyonel sporcular yarıştı. Olimpiyat artık profesyonellerin alanı. Parayla her bir şey olur, ama ahlak olmaz. Doping ve şike skandallarına hele bir de yasadışı bahis mafyalarına bakın, anlarsınız. Türklerin Atası ne demişti: “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” Rahmetli mezarında şu aralar ters dönüyordur. Nasıl dönmesin! Türk Futbol Federasyonu’nun başında Sarallar denilen mafyanın adamı MHP’li bir şahıs var. Devlet mafyalaşınca spor da mafyalaşıyor. Gelin de Başkan Apo’nun “ahlaki- politik toplum” paradigmasını bu rezilliğin ortasında hatırlamayın.
Spor ahlakının yaşadığı zamandan bir örnek; Paavo Nurmi, Finli bir atlet. Olimpiyatlarda 9 altın, 3 gümüş kazanmış, 24 dünya rekoru kırmış. Amatör bir sporcu. Sonra ne olmuş? Adamı bir lokantaya götürmüşler ve yediği yemeğin parasını ona ödettirmemişler. Ve… Finli atlete “sen artık amatör değilsin” denmiş ve ömür boyu olimpiyatlardan uzaklaştırılmış. Erdoğan diyor ya, “nereden nereye”. Paris’te NBA’nın milyar dolarlık basketbolcuları yarıştı. Daha ne olsun!?..
Ben mümkün olduğu kadarıyla son olimpiyat yarışlarını izledim. Altın, gümüş ve bronz madalya alanlara, profesyonel olsalar bile hayranlıkla baktım. Ne gördüm? Irkçı Trump’un ülkesi ABD’li sporculara, şu ara sokaklarında mülteci avına çıkılan Büyük Britanya’nın sporcularına bakınca küresel beyaz ırkın devletlerinin bayrağını dalgalandıranların, neredeyse çoğunu önce güneşte kararmış sanırken, bir de ne göreyim, hepsi “siyahi” değil miymiş? Vaktiyle sömürgelerden gelen ve getirilen muhacir ve eski kölelerin boynunda olimpiyat madalyaları. Amansız bir çelişki. Avrupa’da ve Amerika’da ırkçılık yeniden hortluyor, “süreç içinde faşizm” tırmanıyor, ama devletlerin spor takımlarında, hani profesyonellik olmasaydı “demokratik ulusun” maketi var diyeceğim, bir çeşitlilik yaşanıyor. Siyahları ve başka milletlerden sporcuları çıkarın, Batılı ülkelerin takımlarından geriye ne kalır? Sıfır demeyelim de birkaç o devletin milletinden sporcu kalır. Oysa o devletlerin ırkçıları, neo- faşistleri topraklarından “ötekileri” kovalamaya çalışırken, takımlarındaki “ötekileri” transfer ücretlerini ödeyerek yarıştırmakta. Sporda “modern kölelik”… Şimdi “kapitalist moderniteye” karşı “demokratik modernitenin” spor programını konuşabiliriz. Özerk halk toplulukları nasıl dini devletten ve sermayeden bağımsızlaştıracaksa ve kendi dini kurumlarını ve çalışanlarını gönüllülük temelinde finanse edecekse, sporu da sporcuyu da halk devletten ve sermayeden kurtaracak ve kendi öz gücüyle yaşatacak.
Aklıma birden Amed futbol takımı geldi. Takım profesyonel. Kapitalizmde başkası kolay değil. Sistem içinde çözüm ne? Tıpkı kapitalist mülkiyete el koyana kadar çözüm nasıl işyerlerinde “işçi kontrolü” ise, sporda da “taraftar kontrolü” şimdilik biricik çözümdür. Amed halkı Amedspor’un transferlerinde, oyuncular arasındaki ücret eşitliğinde, alt yapı planlarında, ihalelerde, klüp yönetim seçimlerinde vs. söz ve karar sahibi olmalıdır.
Sporda sporcu yarışacak, taraftar izleyecek anlayışını yıkmadıkça, yerine spor yarışanla taraftarın organik birliğidir anlayışı yerleşmedikçe, spor devletin ve mafyanın elinde kirli bir istismar aracına dönüşür. Ne sermayenin sporu, ne merkezi devletin sporu. Konfederal özerk toplumun sporu…
Neymiş? Demek ki olimpiyat gündemi bizim gündemimizle doğrudan bağlıymış.
Bağlamayı bilelim.