TC-Irak-KDP anlaşmasına bir bakış
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Erdoğan’ın henüz yasaklıyken ABD ile birlikte Irak’ı işgal etmek üzere pek de gizli olmayan bir anlaşma yaptığını, karşılığında çok büyük bir destek aldığını biliyoruz. Şimdi çökmenin eşiğindeki AKP’nin ve yönetemez durumdaki Erdoğan’ın, bu defa Irak’a girer gibi yaparken, İran’a karşı ABD’nin ve İsrail’in savaş planlarına imza atmış olması hiç de şaşırtıcı değildir.
Türkiye-Irak ve KDP arasındaki anlaşmada dördüncü gizli taraf kimdir? Ya da Irak devleti Türkiye ile bu anlaşmayı hiçbir belirleyici gücü olmayan, Federal Kurdistan’da azınlığa düşmüş, Kerkük Valiliğini kaybetmiş, tabanı erimeye başlamış, vatana ihaneti açığa çıkmış olan KDP’nin entrikalarıyla ve 31 Mart’ta azınlığa düşmüş, ordusu Medya Savunma Alanları’na yönelik savaşta bataklığa batmış, ekonomisi çökmüş, Bloomberg’in haberine göre barut fıçısının üstündeki Türkiye’nin tehditleriyle mi imzalamak zorunda kaldı?
Irak neden düne kadar Türk devletini Başika’daki muazzam üssü terketmesi için BM Güvenlik Konseyi’ne şikayet ediyordu da, hem KDP, hem de TC hepten zayıflamışken, aniden bu anlaşmayı imzaladı?
Bu soruları sorarken Saddam’ı deviren ABD’nin halen Irak’ta işgalci olarak bulunduğunu hatırlamak gerekir. ABD’nin izni olmadan Irak ve Kurdistan hava sahasında sinek bile uçamaz, sınırdan içeriye bisiklet bile giremez. Buradan hareketle söz konusu anlaşmanın arkasında ABD’nin olduğunu söylemek “komplo” teorileriyle ilgisi olmayan bir gerçektir.
O halde biz, KDP’nin ve Irak hükümetinin kendi topraklarını Türk devletine neden sattığını düşünürken, ABD’nin niyetini de hesaba katmalıyız.
ABD, hemen birkaç ay içinde değil, birincisi Türk devletinin geçmişte olduğu gibi NATO’nun güvenilir bir müttefiki haline geldiğine ve İran’a karşı İsrail-Suudi Arabistan ve Türkiye ile birlikte savaş kararı verdiğinde, Türk devletine, Başûr Kurdistanı’nı verebilir ve Irak devleti üstünde mandaterliğini kabul edebilir. Bu anlaşmaya onay vermesi, ABD’nin Türk devletiyle böyle bir plan temelinde gizli bir anlaşma yaptığının, bana sorarsanız işareti olabilir.
Erdoğan’ın henüz yasaklıyken ABD ile birlikte Irak’ı işgal etmek üzere pek de gizli olmayan bir anlaşma yaptığını, karşılığında çok büyük bir destek aldığını biliyoruz. Şimdi çökmenin eşiğindeki AKP’nin ve yönetemez durumdaki Erdoğan’ın, bu defa Irak’a girer gibi yaparken, İran’a karşı ABD’nin ve İsrail’in savaş planlarına imza atmış olması hiç de şaşırtıcı değildir. Geçerken, İran’a karşı savaşın, Sovyetler Birliği’nin yokluğunda Irak’ın kolay yoldan işgaline benzemeyeceğini, yalnız Rusya’nın değil, enerji yollarında büyük rekabete girişen Çin’in de duruma müdahale edeceğini, o nedenle İran’la savaşın Türkiye için belki de Birinci Dünya Savaşı’ndan bile çok daha ağır yıkım getireceğini söyleyelim. Bu ihtimal KDP’nin ve Irak hükümetinin kendi vatanlarını Türk devletine peşkeş çekmesiyle kıyaslandığında Erdoğan-Bahçeli-Ergenekon iktidarının çok daha büyük bir suç işlemek üzere olduğunu gösterir.
Bu öngörüm doğruysa şunu diyebiliriz: Bu anlaşma ilk aşamada Güney Kurdistan’ın ilhakına ve Irak’ın Türk himayesi altına girmesine yol açacak olsa da, ikinci aşamada saldırgan kampta yer alacak olan Türkiye’nin ve Rusya ile Çin’den gerekli desteği göremezse İran’ın geleceğini tehdit ediyor. Bu anlaşma Üçüncü Dünya Savaşı’nın yeni aşamasına hazırlıktır.
Buraya eklememiz gereken Suriye ve Rojava’nın, bu anlaşma anlattığımız kapsamda yürürlüğe girdiği zaman, durumunun ne olacağıdır.
Eğer o günlere kadar Rusya Ukrayna’yı uzlaşmaya zorlayamaz ve şimdi görüldüğü gibi Ukrayna Batı’nın giderek artmakta olan askeri ve mali yardımlarıyla Rusya’yı tehdit edecek konuma ulaşırsa, İsrail İran’la savaş öncesinde, ilk iş olarak Lübnan üzerinden Suriye’ye saldırma imkanı kazanır. Bu durumda iki cephede birden savaşmak yerine Rusya Suriye’den çekilirse, İsrail Golan tepelerindeki işgalini Şam’a, Lazkiye’ye kadar genişletir ve Türkiye ile “güvenilir” bir komşu haline gelir. Ve o şartlarda artık NATO’nun güvenilir müttefiki haline gelmişse, ABD Türkiye’nin tüm Rojava’yı işgaline izin verir. Haritaya bakan durumu anlar. Suriye ve Irak devre dışında kalmıştır, Aliyev Azerbaycanı şu anda bile İsrail’le petrol ticaretini sürdürdüğüne ve İran topraklarında Azeri nüfusun Azerbaycan’daki Azeri nüfustan daha fazla oluşuna bakılırsa Azerbaycan İran Azerbaycanına göz dikecektir. İran böyle bir durumda “pençe-kilit” operasyonuyla ve iç karışıklık olasılığı ile yüz yüze gelir.
Bu masa başında yaptığım öngörüde bir parçacık gerçeklik varsa, dört sömürgeci ülke, Türkiye, İran, Irak ve Suriye ABD ve İsrail tarafından topun ağzına, hangi safta yer alırlarsa alsın sürülmüş olacaktır. Bunun sonucunda meydana gelecek olan enkazda Türk, Arap, Fars ve Azeri halkı ne yapar bilmem ama, devletsiz, fabrikasız, uçaksız, tanksız ve gemisiz Kürt gerillası, savaşta bunları kaybetmeyecek, dağlar yok edilemeyeceğine göre ayakta kalacak ve yıkıntıların altında kalan halklara sadece o yardım elini uzatacaktır.
Yani Washington’da ve Tel Aviv’deki hesap, Ortadoğu çarşısına uymayabilir.
Benim sıfır enformasyonla yaptığım bu derme çatma öngörünün alasını hem Rusya, hem İran, hem Çin, ve umarım ki hem de YNK bile yapmaktadır. KCK-PKK’nin bölgedeki yarım yüzyıllık tecrübesi, bilelim ki, pek çok devletten daha zengindir, onların yapamayacakları öngörüleri yapacak yeteneğe sahiptir. Demek ki bu sayılanların hepsi, eğer benim öngörüme yakın öngörüye sahipseler karşı önlemleri alacak, karşı planlar mutlaka yapacaktır.
Meraklı bir Türk sorabilir. “Veysi bey, Amerikan planlarını anlattın da, neden PKK’nin planlarını anlatmadın?”
Bilmesine bilmiyorum da, bilsem de anlatmazdım. Yine de bir tahminimi, muhbirlik gibi anlamayacak olursanız kulağınıza fısıldayabilirim: Birinci Basra Savaşı PKK’yi Bakur sınırlarının dışına taşırdı ve az sonra da dört parça Kurdistan’ın en büyük kadın partisi haline getirdi. Bütün devletlerin önünden kaçıştığı DAİŞ’e karşı savaş Rojava devrimini doğurdu. Rojava devrimi Apoculuğu dünya çapında en etkili devrim ve barış gücü haline getirdi. Gelecekte Amerikan planlarının yürürlüğe girdiği gün, Üçüncü Dünya Savaşı’nı ya özgürleşen Öcalan’ın fiili öncülüğündeki barış hareketi önleyecek ya da savaşın bu yeni aşaması bölgede Konfederal devrimin şafağı olacaktır. Tahminime göre PKK ya insanlığı barışa kavuşturmanın, olmazsa savaşı Konfederal devrime dönüştürmenin “hazırlığını” yapıyor.
Meraklı şahıs iyice pirelenip yeniden “Nasıl hazırlık yani?” diye soracak olursa, cevabım şu olacak: Yaşayan nasıl olduğunu görecektir. Ama bu soruları soran muhayyel Türk kardeşime tavsiyem, ne olacağını beklemek yerine, Erdoğan rejiminin Türk devletini mahva sürükleyecek bir Amerikan-İsrail planına imza attığını bilmesi ve buna karşı Kürt halkıyla birlikte direnmeyi düşünmesidir. Aksi halde Türk milleti savaşın sonunda PKK’nin ne yaptığını görme fırsatı bile bulamayabilir.