HDP’yi sokakta tasfiye, Meclis'e hapsetme

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Ne halkı kısırlaştırıp partileri doğurmasını önleyebilirler, ne de evlatlarını baştan çıkarıp analarından koparabilirler. Çünkü onlar 15 Ağustos günü dirildiler ve kırk yıl içinde çelikleştiler.

Kobanê davasının amacı nedir?

Legal Kürt hareketini ve onun partilerini tasfiye etmek mi? Evet, bu davanın değilse de devletin HEP’ten bu yana amacı Kürt halkının siyasi hayata kendi bağımsız örgütüyle katılmasını kesinlikle önlemektir. İlk belirtiyle birlikte harekete geçmiştir. Birinci TİP’e, üstelik anti-komünizmin zirve yaptığı “soğuk savaş” yıllarında, “komünizm propagandası” yüzünden değil, “Kürtlerin bir ulus olduğunu” Kongre kararıyla ilan ettiği için dava açılmış ve parti bu nedenle kapatılmıştı. Ama o günden beri ne yapıp ettiyseler de şu ana kadar Kürt halkının özel olarak Kurdistan’da, genel olarak tüm Türkiye’de kurduğu legal partileri defalarca kapatmalarına karşılık başarılı olamadılar. Şu ara HDP’yi kapatmak üzere açtıkları davayı, Yeşil Sol Parti’nin devreye girmesiyle birlikte bir türlü sonuçlandıramıyorlar.

Kobanê davasında verecekleri mahkumiyet kararını mı bekliyorlar? Hayır. Çünkü HDP’nin kapatılması artık onlar açısından gölge boksu olma dışında hiçbir sonuç doğurmayacak.

O halde, yeniden soralım; Kobanê davasının amacı nedir?

Bana sorarsanız bu davanın amacı, HDP’yi  “sokakta” tasfiye etmek, TBMM’ye “hapsetmektir.” Kürt siyasetine “sizin halkınız ne yaparsa yapsın, isterse milyonlar halinde sokaklara çıksın, zaten bunu önleyemiyoruz, ama siz ‘uslu’ duracaksınız, durmaz iseniz, sonunuz Kobanê davası sanıklarının sonu gibi olur” denmektedir. Belli ki amaçları, Kürt yasal hareketini “sokaktan uzaklaştırmak” ve sokaktaki halkı legal öncüsünden yoksun bırakmaktır.

Bazı insanlar faşist rejimde HDP gibi ya da onun devamcısı bir partiye “izin veriliyor” olmasını devlet “aklının” oyunudur sanıyorlar. Böyle bir parti bile legal olarak var olabiliyorsa, bu, Türkiye’de “demokrasinin” en büyük “kanıtı” olarak pazarlanıyormuş. Çok gülünç. Rejim böyle bir partiyi tek bir kararla kapatsa ve onun yerine kurulacak olan partiyi de doğmadan boğsa, bunu da “terör” gerekçesiyle her yerde savunsa, biliniz ki başı bu kadar ağrımazdı. Çünkü devletin başı HEP’ten bu yana sayısını unuttuğumuz kapatma kararlarıyla defalarca ağrıyor, hatta hapse attığı Demirtaş, Üstündağ ve bir çok vekilden, onbin üyeden, HDP’li gazeteci ve aydınlardan dolayı öldürücü bir migren sancısıyla neredeyse çatlıyor.

Demek ki omurgası Kürt halkından oluşan Kürt legal siyasi hareketini bu devlet “ÖNLEYEMİYOR”. Buna gücü yetmiyor. Hatta yaptığı eşi benzeri görülmemiş zulme ve zorbalığa karşı “neden önleyemiyoruz” diye ağrıyan kafasını patlatıyor. Elbette dangalaklar güruhu olmadıkları için sonunda hanyayı konyayı anlıyorlar. Karşılarında sistemin muhalif ve muvafık partilerine benzer bir parti olmadığı kafalarına dank etti. Karşılarında genel merkezi, illeri, ilçeleri olan klasik bir parti yok. Halk var. Legal parti propaganda faaliyetiyle ya da “karizmatik şahsiyetlerle” “taraftar kitlesini” yaratmıyor. Halk o partileri ve şahsiyetleri yaratıyor. Biz de dahil.

Ne dedik? Dört başı mamur bir faşizmimiz var, seçim üstüne seçim kazanıyor, sonra dönüyor muhalefet partilerini maskaraya çeviriyor, “At hırsızı” Erdoğan hem Üsküdar’ı aştı, hem de muhalefetin ekonomik, sosyal, dış politik tüm programıyla birlikte topunu atının terkisine bindirip kıyamete doğru koşuyor. Ama işi kurnazlığa vuruyor: “Kürt halkının parti doğurmasını önleyemiyorum” demiyor da, halkın doğurduğu partiyi anasına yabancılaştırmaya kalkıyor. Halkı “ıslah” edemiyorsam, Kobanê davasındaki sopamla onun doğurduğu partiyi “ıslah” edeyim, Kürt anneleri sokakları doldurup taşırsa da, partiyi sokaktan koparıp, TBMM’ye hapsedeyim, diye düşünüyor.

Ne demişler “düşün düşün şeydir işin.”

Halk korkmaz, ama partili sonuçta insandır, gözü yılabilir. Gözü yılanlar da olmuştur. Ama zindanlara bir bakın, “TBMM’ye hapsedileceğime zindanda hapis yatarım” diyenlere, hele kadınlara, Gültanlara, Sabahatlara bir bakın. Yeşil Sol Parti’nin kararlarını okuyun. En çok da özeleştirilerin konularını inceleyin: Halktan kopmanın, parlamentoyu abartmanın, sokaktan uzak durmanın nasıl yerden yere vurulduğunu ibretle seyredin. Bilin ki, klasik bir parti “günah çıkarmıyor”, parti biçiminde örgütlenen halk kendi eseri hakkında konuşuyor.

Demek ki, Kobanê davasından da bekledikleri sonucu alamayacaklar. Kobanê günlerindeki serhildanlardan dolayı hiç kimsede pişmanlık yaratamayacaklar. Hiçbir partili “keşke ayağa kalkmasaydık” demeyecek, “keşke çok daha büyük bir kuvvetle ayağa kalksaydık” diyecek. Savunmalara bakın tutsak eşbaşkanlardan ilçe üyelerine kadar herkes işte bu kararlılıktadır.

Ne halkı kısırlaştırıp partileri doğurmasını önleyebilirler, ne de evlatlarını baştan çıkarıp analarından koparabilirler.

Çünkü onlar 15 Ağustos günü dirildiler ve kırk yıl içinde çelikleştiler. Devlet onları yenemedi, onlar yenilmediler.

Şu da var: Önderleri hapiste tutsak olan bir halkı tutsaklıkla korkutmak mümkün değildir. Çünkü bu halk “Önderlik zindandaysa, dışarısı bana zindandır” diyor.

O halde Kobanê davası, devletin suç defterine bir sayfa eklemekten başka hiçbir sonuç doğurmayacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.