Kötürümün, a’manın, sağırın, lalin diriliş günü
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Bu resmi siz yaptınız sevgili kardeşlerim. Başınızı kaldırın ve eserinize bakın!.. Bu resimde Öcalan’ın hemen arkasında onbinlerce şehitle birlikte sizler de varsınız. Kendi mücadelenizle yaptığınız resim, aynı zamanda kendi resminiz. Bu resim Kürt ulusal gururunun resmi. Sarı güneşin, yeşil doğanın rengi, kırmızı ise yaşamak için toprağa düşenlerin al kanı. Yıldız kutup yıldızı, yolcunun pusulası.
Türkiye’ye rağmen, Türkiye için krizden çıkış tünelinde ilk defa ışık görünmeye başladı. Öcalansız 25 yılın ve yıllar boyunca süren tecritin zifiri karanlığa boğduğu tünelin ucunda, hala bir hayli yol olmakla birlikte Öcalanlı günlerin ışığı Türkiye’ye göz kırpıyor.
Birkaç yıl öncesine kadar Öcalan’ın özgürlüğü, özellikle O’nun yönlendirdiği çözüm süreci baltalandığından beri mucizelere bağlı iken artık Öcalan’ın özgürlüğü gerçekçi bir olanak haline geliyor. Çünkü suskun dünya konuşmaya başladı. Uluslar arası komplocu devletlerin bağrında onları harekete geçmeye zorlayan güçler ortaya çıkıyor. Önderliğinin özgürlüğü için kanlı bedeller ödeyen Kürt halkı, komplo günlerinde olduğu gibi artık yalnız değil.
Örneğin Kürt yurtsever Baroları da artık yalnız değil. Değişik ülkelerden 1500 avukat Avrupa Konseyi’nin 10 yıl önce aldığı Öcalan’ın ölünceye kadar zindanda kalmasına karşı ihlal kararının yeniden görüşülmesi eşiğinde harekete geçti. Dilini yutan Türkiye Baroları için yüz kızartıcı bir durumdur bu.
69 Nobel ödüllü akademisyen, düşünce insanı, sanatçı “Öcalan’a özgürlük” bildirisi yayınladı. Bu da, hala ümitvar olmaya kendimi zorladığım için adını vermeyeceğim, Nobel ödüllü büyük romancımız için de utanılacak bir hal.
Avrupa’da neo Nazi partiler demokrasiyi tehdit ederken, hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinden gençlerin, Kürt kardeşleriyle birlikte Öcalan’a özgürlük için “uzun yürüyüşleri” Türk gençliğine ilham vermeli. Alman, Fransız, İngiliz, kısaca Avrupalı genç kadın ve erkeklerin Kürtçeyi pek çok Kürt yurtseverinden çok daha iyi konuştuğuna şahit oldukça ülkede fiilen yasaklanan Kürtçe’nin devrimci dünyanın ortak dili olmaya başladığını görüyoruz.
Ve en önemlisi dünya kadınları Kürtçe öğrenmenin ilk adımını atmış bulunuyor: Onlar Kürtçe “Jin Jiyan Azadî” haykırışlarıyla, İran otokrasisini sarsıyor, Hindistan’da kadın serhildanında aynı Kürtçe haykırış iki milyara yakın Hindistan nüfusunun yarısına ulaşıyor.
Kürdistan’la birlikte dünya “Türkiye’den büyüktür.”
Kürdistan dünyalaşıyor, Öcalan’ı tecrit eden Türkiye, Erdoğan, Fidan, Kalın, tüm Saray tecrit oluyor.
Bu heyecan verici resimde Öcalan var. O dünyanın barış önderi.
Dünya hareketlenirken, kimimiz kendi eylemlerimizle, ödediğimiz bedellerle, yaptığımız fedakarlıklarla elde ettiğimiz bu göz kamaştırıcı sonuçtan sanki haberdar değilmişiz gibi bıkkın, yıkık, karamsar, gamlı hallerdeyiz. Günün hay-ı huyunda sürüklenip gitmekteyiz. Bu resmi siz yaptınız sevgili kardeşlerim. Başınızı kaldırın ve eserinize bakın!.. Bu resimde Öcalan’ın hemen arkasında onbinlerce şehitle birlikte sizler de varsınız. Kendi mücadelenizle yaptığınız resim, aynı zamanda kendi resminiz. Bu resim Kürt ulusal gururunun resmi. Sarı güneşin, yeşil doğanın rengi, kırmızı ise yaşamak için toprağa düşenlerin al kanı. Yıldız kutup yıldızı, yolcunun pusulası.
Gücüm yetip de gidebildiğim her Kürt yurtsever evinin duvarlarında bu yıldızlı, sarı, yeşil, kırmızı bayrağı görüyorum. Vaktiyle tülbentli annelerin bu bayrağı koyunlarında sakladığına kaç kere şahit oldum. Türk bayrağı gibi resmi bir bayrak değil bu bayrak. Türkiye’de yasak. Kürt halkı evlerinin duvarlarına astıkları bayrağı Avrupa demokrasisine güvenerek mi asıyorlar? Hayır. Avrupa’nın “terör örgütü” listesine aldığı PKK bayrağıyla, bu yasağa rağmen evlerini süslüyorlar. Nice yürüyüşlerde, mitinglerde, bu bayraklarının binlercesi yasağa rağmen ansızın alanları şenlendiriyor.
“Öcalan’a özgürlük” sloganı daha düne kadar “örgüt propagandasıydı.” Halkın gücü Türk yargısını, yine halkın deyişiyle “imana getirdi.” Dün kanun gücüyle yasaklanan bu slogan şimdi devletin kendi hukukunu çiğneyerek cezalandırılıyor. Halkın gücü Türk devletini kendi kendisiyle kavgaya mecbur ediyor. Demek ki, direniş kolay değil, ama daima kazandırıyor.
Kimi yurtsever Kürt “elli yıldır bu bayrağın altında savaşıyoruz, ama hala Önderlik hapiste, ordu Bakur’un her bir yerini kuşatmış, şimdi de Başûr’u yutmak üzere” diye karalar bağlıyor. 1990’lı yıllarda köyü yakılmış, çaresi kalmayınca Almanya’ya göç etmiş bir yurtsever Kürtle sohbet etmiştim. Adını, yaşadığı yeri unutmuşum.Şimdi ne yapıyor bilmem. Allah selamet versin diyeyim. Almanya’nın değişik şehirlerinde Kürt Özgürlük Hareketi’nin örgütlenme çalışmalarına katılmış. “Seni şehrin derneğinde hiç görmedim” diye konuştum. “Yoruldum hocam, dedi, yıllar boyunca işten çıkıp neredeysem oranın derneğine gitmişim, yememiş içmemiş neyim varsa bağışlamışım, işe çoğunlukla yaya ya da trenle gitmişliğim var, arabamın ömrünü dernek çalışmalarında tüketmişim, inşaatta imanım gevremiş, ‘dayan’ demişim. On saat çalışmışım, nefes almadan yürüyüşlere koşmuşum. Yıl 52 hafta. Bu haftaların Cumartesi, Pazarlarını nadiren evimde ailemle geçirmişim. Altmış yaşımı geçtim, üç-beş kuruşluk emekli maaşım var, evimin şu gördüğün bahçesinde köyümüze hasret oyalanıp duruyorum.” Bahçeye baktım bir köşesinde üzeri naylonla örtülü sebzeler ekmiş. Diğer köşede birkaç metre karelik toprakta güller. Evin ikinci katından seyrediyorum. “Peyzaj işlerinde mi çalıştın” diye sordum. “Peyzaş nedir ki?” diye sordu. “Şu yaptığın işe böyle deniyor” dedim. Gülleri bir mimar titizliğiyle dizayn etmişti. Sarı güllerle kırmızı gülleri milim şaşmayan bir özenle düzenlemiş, ortalarına koyu yeşil yapraklı kauçuk bitkileri yerleştirmişti. Yukarıdan baktığınızda bu çiçeklerin dört köşe ya da daire içinde değil, yıldız biçiminde olduğunu görüyordunuz.
“Bu sanat eserini yaparken yorulmadın mı?” diye sordum. “Yorulmaz olur muyum hiç" dedi gururla, "kimbilir kaç defa yapıp bozdum, sonunda başardım”. Çayından bir yudum höpürdetti, keyifle “çalışan başarır, direnen kazanır” deyiverdi.
Onun keyfini bozmak istemedim. Ama direnmekten yoruldum diyordun, diye üstelemedim. Bu “yorgun savaşçıyı” uzun direniş hatıralarıyla ve çiçekleriyle başbaşa bıraktım. Evime dönerken trende Nikolay Çuhovski’nin “Teslim Olmayanlar Ölmez” romanını okuyordum. Elim kalem tutup bir roman yazabilseydim, nice yurtsever Kürt’ün yetmişlerinde hala koşturduğuna bakarak romanımın adını “Direnenler Yorulmaz” koyardım.
Tünelin ucunda Öcalanlı günlerin ışığı artık göründü dedim ya. Işık göründü ama tünel hala zifiri karanlık. O ışığa ulaşmak için kötürümün ayağa kalkması, a’manın gözünü açması, sağırın duyması, lalin “Öcalan’a özgürlük” diye dile gelmesi gerekir.
Çünkü karanlık tünelin ucunda ışığın göründüğü an düşmanın o ışığı söndürmek için canavarlaştığı andır aynı zamanda.