İsrail’i bırak, aynada yüzüne bak!
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Bir Kürt başını kaldırıp “hey katil, baksana” diye sesleniyor. “Katil İsrail diyeceğine aynaya bak! Yüzünde Kuzey, Güney ve Rojava’da katlettiğin Kürtlerin kanı var. Hırsızlıkların, soygunun, yangın ve yıkımın izi duruyor. Bir katilin, başkasına katil demesi onu paklamaz, bilmiş ol...” Utanmazın aynaya küsmesi misali, İsrail’e katil, cani, soykırımcı diye dümdüz gidiyorlar bir de.
Ülkesi ve halkına tutkun her Kürt, hayatı boyunca, her türlü eziyeti göze alarak, canını ve ruhunu ortaya koyarak, “Kürt’ün büyülü sevdası Kurdistan’ın özgürlüğüne” emek, öncülerine omuz verdi. Liceli Tarık Ziya Ekinci de, bu namuslular kervanının yolcularından biriydi.
O, “Türk barbarlığının başlangıç sürecinde” doğdu. Zulüm yağmurlarında ıslanarak, acılarla burkulan yaralı bir yürek olarak büyüdü. Ruhu yara bere içinde yaşadı.
Neyini anlatayım, ben onun. Barbarlığın yüz yıllık tanığı ve savaşkan ruhuyla öncü davacılardan biriydi. Halkına hizmetlerle sevildi. Sonra, “ben de ve halkım için, bir şeyler yaptım” demenin huzuruyla, ülkesinin toprağına yattı.
Koçgiri’nin oğlu Ali Duran’dan ödünç sözle, “Oxir be Tarık Ziya Ekinci” diyorum. Ser seran, ser çavan keko…
***
Tarık Ziya Bey’i anarken, barbarlığın yüz yılından söz ettim. Evet öyle ve yer yüzünde, insanlığı bu denli uzun ömürlü kanatarak inciten, ona acı veren bir başka zulüm yağmuru, barbarlık seli yoktur çağımızda. Çağdaşı İber Falanjistleri, çoktan gömüldüğü çukurda çürüdü. İtalya faşizmi ayaklarından asıldı, sonu geldi. Hitler, kafasına kurşun sıkarak gitti, Nazileri peşinden çöplüğe taşıdı. Tüm bunların karması olan Iraklı Saddam, suçlarının bedelini “sepi”de ödedi. Rejimi son buldu.
Ama Türk faşizmi, ”Hacıyatmaz” gibi kılıktan kılığa girerek, kucaktan kucağa koşarak, başka bir deyişle her dönemde bir yerlere sığınıp “xulam” durarak, onlardan aldığı güçle yüz yılı aşkın zamandan beri, insan oğlu ve kızına acı çektiriyor.
Bunların yaratıcıları, Fransız payandalı İngilizlerdir. Kadınlarına çarşafları attırıp “tango” giydiriyor, poturlu erkekler frak içinde arzı endam ederek birlikte, dans pistine çıkıyorlardı. Türk modernleşmiş oluyordu, böylece. Rus Komünistlerden yardım alınca, bunlar votka içip “kazaska” dansına başlıyorlardı. Dön babam döncülüğün sonu yoktu, yani. Besleyene göre dans da değişiyordu. Amerikan yardımı gelince de “Rock end Rol” ve “Tvist” dansına geçiyorlardı. Lenin’i “soyulacak adam” olarak görünce, dalkavuk taklaları atarak ve çakma bir Komünist Parti ile biat ilanatında bulunarak ona yanaştılar. Lenin kalpaklı oldular. “İyi xulam” olduklarının kanıtı olarak, Ermenistan ve Gürcistan’a asker göndererek Lenin yayılmacılığına katkı sundular. Karşılığında ordularını silahlandırıp askerlerine “kaput” giydirdiler. O silahlarla Ermeni kalıntılarını temizlediler. Pontos Rumları buharlaştırdılar. Sonra namluları, Kürtlere, Süryaniler, Keldanilere çevrildi. Kürt kanıyla yıkandılar.
Stalin Rus yardımını kesince, Nazi tıraşıyla, Almanların kucağına atladılar. Hitler rejimine ham demir, bakır, krom satarak günü gün ettiler. Hitler’in sonunu gördükleri gün, ona savaş ilan edip Batı’a biat ettiler. Amerika’ya selama durdular. Haritadaki yerini bile bilmedikleri Kore’ye, savaş ilan edip asker gönderdiler. “Sadık hizmetkar” olduklarını kanıtlayıp NATO’ya girdiler. Amerikan yardımıyla ordusuna don, gömlek, üniforma giydirdiler. Gürbüz çocuklar yetiştirmek için, süt tozu yardımı aldılar. Kamyon tekeri büyüklüğündeki kaşar peyniriyle tanıştılar. Nazi tıraşını bırakıp “Alakarson, alabruz” adını verdikleri, Amerikan tıraşına geçtiler. Rus salatasının adını Amerikan salatası yaptılar. Türk sosyetesinin “tango” kadınları, Amerikan sakızını patlata patlata yolda yürüme modasını yarattı. Amerikan naylonu gömlek giymek ayrıcalık oldu.
Amerikan Başkanı Eisenhower’in başlattığı ırkçı, anti Komünist “McCharty” kampanyasına katılmak için, soyadı Karaşahin olan eski bir askeri ipe çektiler. Sonra yaranma güdüsüyle, dünya 68 hareketini kana bulayan, darağacı kuran ilk ve tek rejim oldu Türk devleti. O yılların devamında, bugünkü Recep Erdoğan ve ırkçı ortağı Bahçeli solcu avcılarıydı. Bugün Rusçu olan Recep Erdoğan, “Erbakan Akıncıları”nın başında “Kanımız aksa da zafer İslamdır, Komünistlere Moskovaya” naralarıyla terör rüzgarları ekiyordu. “Çok bir fazla ırkçı” Bahçeli “Amerikan düşmanlarına ateş eden arkadaşlarının silah tedarikçisi”ydi.
Böyle gele gele, ırkçı-dinci bugünlere gelindi. Türk toplu Kürt düşmanlığıyla afyonlu. 1920’lerde başlayan, 1940’lara kadar süren ırkçı paranoyaya ricat edildi. İşi Kürt govendini yasaklamaya vardırdılar. Govend oynayanlar avını başlattılar.
Öte yandan Rejim, Recep Erdoğan’ın narasıyla, “Kürtlerin kökünü kazıma” adına yapılan harcamalar, hırsızlık, talan ve soygun yüzünden dibe vurdu. Ahlaksızlık ahlak, utanmazlık, hedik suyu ile yüz yıkanın adı oldu. Utanma duygusu yok oldu yani
Irkçı, dinci rejim yıllar var ki dansöz kıvırmasıyla bir ona, bir buna koşuyor. Hem Rusları hem de Amerika’nın kişiliğinde Batı’yı idareye edeyim derken, “melemet” gibi ortada kaldı. Müflis bir itibarsız oldu.
O şimdi, Araplardan bir şeyler koparmak, birilerini dolandırmak umuduyla, Filistinliden çok Filistinci. Hamas’ın İsrail’le savaşını hamasi nutuklarla içeriye taşıdı, orta yere oturttu. Recep Türk ırkçılığının duayeni Nihal Atsız’dan manzumeler haykırarak İsrail üstüne taarruzlar tazeliyor. Ama o da faydasız.
Çünkü ötede, bir Kürt başını kaldırıp “hey katil, baksana” diye sesleniyor. “Katil İsrail diyeceğine aynaya bak! Yüzünde Kuzey, Güney ve Rojava’da katlettiğin Kürtlerin kanı var. Hırsızlıkların, soygunun, yangın ve yıkımın izi duruyor. Bir katilin, başkasına katil demesi onu paklamaz, bilmiş ol...”
Utanmazın aynaya küsmesi misali, İsrail’e katil, cani, soykırımcı diye dümdüz gidiyorlar bir de.