Kafamızdaki şablonlar
Aykan SEVER yazdı —
- 2. Dünya Savaşı sonrası şekillenen "düzen" ve ona ait değerler sistemi adına ne varsa bunların "tarih" olduğu bir süreçteyiz. Aynı şeyin eski ABD'nin başına da gelebileceğini unutuyoruz.
Dünyada neler oluyor sorusunu yanıtlamaya çalıştığımızda 3. Dünya Savaşı'nın belirleyici güçlerinden ABD'nin ne yapmaya çalıştığını anlamak ister istemez önem kazanıyor. Fakat bunun için kafamızda bazı şablonlar var. Önce onlara başvuruyoruz. Halbuki 2. Dünya Savaşı sonrası şekillenen "düzen" ve ona ait değerler sistemi adına ne varsa bunların "tarih" olduğu bir süreçteyiz. Aynı şeyin eski ABD'nin başına da gelebileceğini unutuyoruz.
Karşıtları dahil çoğu kişi ABD'nin iyice hesaplanmış enine boyuna ölçülmüş bir stratejisi olduğuna derin bir inanç besliyor. Halbuki gerçek hiç de öyle değil.
Örneğin Biden yönetimi tarafından Hindistan'dan başlayıp Avrupa'ya uzanacağı varsayılan Çin'in "bir kuşak bir yol" projesine karşı önerilen tasarı. Bu alternatif emperyalist proje şimdiden boş çıktı. Sadece Orta Doğu'daki çatışmalar nedeniyle değil, asıl sebep çok daha basit. Yapılan araştırmalar Hindistan'ın mamul mal tedarikinde Çin'in yerini almasının ancak 20 yıl sonra mümkün olduğunu söylüyor. Biden yönetimi elbette bu projeyi Hindistan'ı (yanı sıra BAE ve Suudi Arabistan'ı da) kendi eksenine çekmek için önermiş olabilir ancak o da tutmadı. Hindistan, Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi olmayı, Rusya'dan silah (daha önceden S-400 de almıştı), petrol ve gaz almayı sürdürüyor. Ayrıca enerji alanında da İran'la daha fazla yakınlaşıyor. Ortak projeler yapıyorlar.
Bölgemizle ilgili yakın tarihe bakacak olursak, Afganistan işgali yenilgiyle sonuçlandı. ABD'nin Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) denilen Türkiye'deki diktanın yükselmesine ön ayak olan tasarısı tutmadı. TC ile birlikte dalınan Suriye Savaşı, Eğit-Donat işleri en azından açıklanan hedeflerin yanından bile geçemedi. Sonuçta ABD'nin Orta Doğu'da bir stratejisinin olmadığını, taktikleri olduğunu söylemek mümkün. Emperyal güçlerin manevra kabiliyeti nedeniyle bu büyük bir sorun değil çünkü istedikleri zaman başka bir hatta geçme imkanları önemli ölçüde var. Ancak onların bu yaklaşımlarına sıradanlığın dışında büyük akıl atfetmek saçma. Doğal olarak ABD derinlemesine olmasa da çok yönlü oynuyor. Bölge halkları tabii manevralar sonucu ciddi zarar görüyor. Ancak insanları, toplulukları nesne-kart vb. olarak gören akıl için ne gam.
Yankilerin 3. Dünya Savaşı'nı kazanmak için bir ana stratejisi elbette var. Obama döneminden bu yana var olan projenin özeti savaştaki ana rakip Çin'i çevrelemek ve savaşın ağırlığını Uzak Doğu'ya yani Çin'in üzerine yıkmak diye özetlenebilir. Bu çerçevede ABD birçok adım attı. Yalnız Orta Doğu'yu emanet edebileceği, aynı zamanda İsrail'in korumasını sağlayacak ittifakları bir türlü şekillendiremedi. O yüzden ABD, Irak ve Suriye'den asker çekecek tartışmasının gerçek bir karşılığı yok. İran ve müttefiklerinin yanı sıra TC onun yerini doldurmak için elbette bu çekilmeyi istiyor. (ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı Nuland'ın Türkiye ziyaretinin Ankara açısından "erdemli bir geri dönüş olanağı" olarak sunulmasının arkasında yatan mesele budur.) Yalnız ABD'li yetkililer Irak yönetimiyle bu başlıkta hafta sonu yapılan görüşmelerde çekilmeyi düşünmediklerini bir kere daha telaffuz ettiler. Aksine ABD ekonomik ve siyasal düzeyde ilişkileri geliştirerek Irak üzerinde kalıcı nüfuz kurma derdinde. Bu olası Trump iktidarının İran'ı hedef tahtasına oturtan yaklaşımına da uygun. Son olarak Tenef üssüne yapılan saldırı ABD açısından geri çekilmeyi düşünseler bile fiilen olanaksızlaştırdı. İntikam saldırılarıyla birlikte kaçınılmaz olarak çatışma tırmanacaktır.
Peki "Suriye'den çekilme planları var" lafı niye ortaya atıldı, daha doğrusu sızdırıldı? Tasarılar, farklı projeler yapılması sıradan bir durum. Olmayan bir işin olmuş bitmiş gibi ABD açısından fısıldanması da "normal". Örneğin sadece yoklama, yanıltıcı sinyaller vermek için ve TC'yi yeni işlere heveslendirmek için dahi olabilir. Normal olmayan gazetecilik iddiasındaki kişilerin Pentagon'un ulağına dönüşmesi. Ya da onlara bu ısrarlı tutumlarına rağmen gazeteci muamelesi yapılması.
Yine de bitirirken kısa şunu hatırlatmakta yarar var; bu çağda mevcut savaşın post-modern karakteri gereği "şu kesinlikle olmaz" denilebilecek bir şey yok.