Kolombiya: Toprak yoksa barış da olmaz
Aykan SEVER yazdı —
- Geçtiğimiz günlerde Kolombiya'da halk da "barış"ı değerlendirmek için bir toplantı yaptı. Köylüler özellikle “barış” antlaşmasının hükümlerinden biri olan toprak reformunun yapılmadığına işaret ettiler. Toprak yoksa barış da olmaz dediler.
İki hafta kadar önce Kolombiya'da BM genel sekreteri Guterres, Devlet Başkanı Duque, eski devlet başkanı Santos ve eski FARC yeni Comunes lideri Londoño'nun söz aldığı bir toplantı yapıldı.
FARC-EP ile yapılan "barış" anlaşmasının 5. yılı kutlanıyordu. Özetle; “barış”tan memnuniyetlerini dile getirip, “barış” treni ilerliyor dediler.
Aldatmacanın ve suçun faillerinden olan şimdiki ve eski devlet başkanları Duque ve Santos'tan olumlu bir adım beklenemezdi.
BM genel sekreteri Guterres ve toplantıya video mesajıyla katılan Küba devlet başkanı Díaz-Canel'in konuşmalarına baktığımızda ise, en azından sorunlardan haberdar olmadıkları söylenemez.
Fakat sonuçta "yukarıdan" bakınca ve gördükleriniz üzerinden asıl niyetiniz "politika yapmak" olunca iç savaşın “barış” anlaşmasına rağmen devam ettirildiği gerçeğine gözleriniz kapalı olabiliyor ve itiraz etmiyorsunuz.
Çünkü siz de nihayetinde suçun failleriyle aynı düzlemdesiniz, oyunu bozmak sizin de işinize gelmiyor.
Evet çokça övüldüğü üzere "barış" anlaşması sonrası gerillalar silah bıraktı, ağırlığı tarım alanında olmak üzere hayata adapte olup çalışmaya başladılar. Arada bir çok başarı denilebilecek olaya da imza attılar.
Son günlerde doğayla uğraşan bir grup eski gerillanın, ormandaki araştırmalarında ondan fazla yeni tür bitkiyi biyologların da yardımıyla keşfettikleri yazıldı. FARC-EP ise yasal partiye dönüştü. Şimdilik dişe dokunur bir başarısı yok ama "barış"ı savunmakta ısrarlı.
Oligarşi ve onun siyasal aracı devlet ise savaşı sürdürüyor. Çünkü en başta yaklaşık bir milyon (ordu, polis, paramiliter) kişi bu işten "ekmek" yiyor. Öldürmek başlı başına bir "iş". Zira silah bırakmış eski savaşçıların ve sosyal liderlerin öldürülmesi ödüllendiriliyor.
Ayrıca bu bir endüstri. Kokain kartelleri ve geri planındaki oligarşi savaşı sürdürerek her zaman kendilerine işleri çevirebilecekleri puslu havayı yaratmış oluyorlar.
Daha da önemlisi sürekli şiddet hali hazırda toplumun önemli bir kısmına hakim olan sinik pozisyonun sürdürebilmesinin dolayısıyla yönetmenin en "değerli" aracı.
“Barış” anlaşmasından bu yana katledilen sosyal lider sayısı geçen hafta Jhon Mario García Guanga isimli yerli liderinin öldürülmesiyle 1275 oldu.
Geçmişte Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri- Halk Ordusu üyesi olup barış anlaşmasına imza atan fakat devlet ve onun desteklediği paramiliter güçlerce öldürülen eski savaşçı sayısı ise 293. Son olarak Mario Fuentes öldürüldü. Ayrıca saldırılar sonucu yaralananlar da var. Bunlara ilaveten son iki yılda artan ölçüde toplu katliamlar oluyor. Bu yıl, indepaz verilerine göre 88 katliamda 313 kişi öldürüldü.
“Barış” anlaşması sonrası şiddet tırmandığı gibi zorla yerinden edilmeler, kokain kartelleri ve büyük toprak sahipleri tarafından gerçekleştirilen toprak işgalleri arttı. Kokain üretimi 4'e katlandı. Daha önce pek yetiştirilmeyen marijuana üretimi de arttı. Maden ve petrol şirketlerinin doğayı yağması ise son hızla devam ediyor.
Daha bir sürü olumsuzluk sıralanabilir. Belki görece tek iyi şey, toplumsal hareket şehirlerde yoğunlaştı, ağırlığı üniversite ve liselilerden oluşan gençler yeni örgütlenmeler geliştirerek son üç yıldır büyük direnişlere imza attılar. Özellikle bu hareketlerden kendini Primera Linea yani "ilk hat "diye adlandıran grup dikkat çekiyor.
Yerli hareketi de bu gelişmelere duyarsız kalmadı, onlar da direnişlere öncülük yaptılar.
Kadın hareketinin de bu süreçte çok daha görünürlük kazandığı ve mücadelelerinin geliştiğinden söz etmek mümkün.
Geçtiğimiz günlerde Kolombiya'da halk da "barış"ı değerlendirmek için bir toplantı yaptı. Köylüler özellikle “barış” antlaşmasının hükümlerinden biri olan toprak reformunun yapılmadığına işaret ettiler. Toprak yoksa barış da olmaz dediler.
Bu toplantıda Catatumbo'nun köylü lideri Elizabeth Pabón, "Hükümetin anlaşmaya uyacağını düşünüyorduk ama uymadı. Köylüler olarak bu Barış Anlaşması'nı savunmaya devam etmeliyiz, sadece onurlu yaşamak sorunlarımızı çözer." dedi. Evet, insanca ve onurlu yaşamak için “barış” şart fakat oraya nasıl varılacağı hâla büyük bir soru.
ABD'nin göz boyama hamlesi
Biden yönetimi "barış"ın yıl dönümünde aklı sıra bir jest yapıp, FARC'ı terör örgütleri listesinden çıkardı. Bu tamamen göstermelik bir iş oldu. Nedeni basit; çünkü böyle bir örgüt yok.
FARC'dan doğan, ABD ve Kolombiya devletinin ortaklaşa komplosunun sonucu barış sürecini bırakıp yeniden silahlanan kendine İkinci Marquetalia adı veren eski baş müzakereci Ivan Marquez liderliğindeki grubu ise “terör örgütü” listesine aldılar.
ABD bunu yaparak kendi pozisyonunu güya “barış savunucusu” olarak meşrulaştırmaya çalışıyor ki, bu tamamen gerçek dışı.
Washington yönetimi illa ki bir jest yapmak istiyorsa mesela 2004'ten bu yana ABD'de hapis yatan FARC'ın önemli isimlerinden Simón Trinidad'ı serbest bırakabilirdi.
Ama bütün bunlar nafile sözler. Çünkü ABD 1948’den bu yana devam eden ve oligarşi tarafından halka karşı açılmış olan iç savaşta her zaman Kolombiya devletinin yanında oldu. Bu bugün de sürüyor.
Basit ama kanlı bir örnek verelim: Bu yıl Nisan ayında yapılan gösteriler sırasında 84 kişi polis tarafından öldürüldü, bir o kadar insan da kaybedildi. Bunların çoğu gençti.
ABD, Karayiplere savaş gemisi gönderip, Kolombiya'ya ambargo ilan etmeyi bırakın, sözle bile olayı kınamadı.
Çünkü öldürülen o gençler solcuydu, katiller de ABD'nin bölgedeki en önemli ortağının polisleriydi.